Sütlü çay eşliğinde Lefkoşa - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

Sütlü çay eşliğinde Lefkoşa

Ahmet OkanAhmet Okan

Köylerden kasabalardan gelen otobüsler Lefkoşa’ya Mağusa Kapısından giriş yaparlar, önlerindeki tren yolunu tutarak Porta del Proveditore Kapısından yani Girne Kapısından içeriye girerlerdi.

Böyle vakitler sabahın erken saatleriydi; esnafın birçoğu henüz kepenklerini açmamış olurdu ama açmaları an meselesiydi.


Girne Caddesinde trafik çift yönlü olmasına rağmen herhangi bir trafik sıkışıklığı olmazdı.

Güneş Şevketli Burcu (Filatro)’ nun tepesinde belirdiğinde sokaklarda hareketlilik başlar; ahşap radyolardan şarkılar yükselirdi…

Kentte yaşayanların gelip geçecekleri caddeler belliydi; herkesin yolu en başta Girne Caddesi’nden geçerdi, bu yüzden en kalabalık cadde orasıydı.

Kimileri kederli, kimileri neşeli gözlerle karşılarlardı yeni bir sabahı.

İşine bisikleti, motoru ya da arabası ile gidenlerle yola yaya koyulanlar ve kepenklerini açan esnaf, siftaha başlayan toptancı, bıçaklarını bileyen kasaplar ve demirciler, dülgerler ve kalaycılar, fırıncılar, yol kenarlarında yerlerini almak için hazırlanan seyyar satıcılar, radyolarını açan insanlar, işçi otobüslerine doluşan emekçiler kentin müziğini oluşturduklarının farkında değillerdi…

Sabaha erken uyanan Kız Lisesi’nin öğrencileri evden çıkmadan önce vaktin çoğunu aynaların önünde geçirirlerdi.

Erkek öğrenciler potinlerini potin boyası ile fırçalayıp parıldatırken, her fırça darbesi radyolardan yükselen şarkılara eşlik ederdi.

Sabahın ilk saatleri sütlüçay eşliğinde tüketilirdi ki, çaya süt karıştırılması bir İngiliz adetiydi ve sütlüçayı her kahvehane ve pastanede de bulmak mümkündü…

Şehrin bir hissiyatı var mıydı bilemiyorum ama sanki bütün evlerin başları öne eğik durur gibiydi ve sanki gelecek kaygısı yaşar gibiydiler teker teker fakat insanlar evlerin bu hissiyatından uzaktı!

Köşklüçiftlik evlerinde bu duyguyu hissetmek mümkün değildi, o evler kedilerini kurtarmış gibi görünüyorlardı fakat fena halde yanılıyorlardı, günümüzde o bölgenin de günden güne tüketilip kendi kendine yabancılaştığını gördükçe.

Buna Çağlayan bölgesini de katmak mümkündür…

Surlariçinde İstanbul Sokağı Musalla Burcu (Barbaro) ve Derviş Burcu (Loredano)’nu geçer, Zafer Sinemasına dönülecek yolda Reşadiye Sokağı ile kesişirdi.

Tabyalar boyu uzanan bu yol Yusuf Kaptan Sahasını, Çocuk Bahçesini (ÇağlayanParkı) ve Gençlik Gücünün bulunduğu tabyaaltını (hisarlatı) gözlerdi.

Arabahmet bölgesinde Zahra Sokakta (Tanzimat Sokak da dahil) oturanlarla İstanbul Sokağında oturanlar hisarüstünde oturmuş sayılırlardı.

Bu bölgelerde yetişenlere, çocukluk yılları o hisaraltlarında geçtiğinden “hisaraltı çocukları” dedikleri de olmuştur.

Hangi sokak olursa olsun, Lefkoşa bütün sokaklarıyla yeni bir güne başlarken insanlar şehri, şehir de insanları kucaklardı.

Lefkoşa, ne kadar eğrim büğrüm sokaklardan oluşsa da bir şehirdi nihayetinde.

Sokakları, caddeleri, evleri ve insanları ile bir arada yaşamanın verdiği bir güven ve huzur vardı her şeye rağmen.

Şehir dediğin köşesini, bucağını sokaklarını, caddelerini ve her şeyini paylaşmakla mümkündü ve şeher oydu.

Herkesin çalacak bir kapısı vardı.

O insanlar o kenti ve birbirlerini kaybetmezden önce…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar