Sormak ve sorgulamak - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Sormak ve sorgulamak

Bekir AzgınBekir Azgın

Felsefe hocası ve şair Hilmi Yavuz, bir yazısında “merak eden sorar, tecessüs eden sorgular” der. “Merak” gündelik hayatımızda kullanageldiğimiz bir kelime. Ama “tecessüs” kullanımdan düşmüş. Anlamını bile pek azımız biliyor.

Merak etmek, meraklı olmak iyi bir kişilik özelliği mi? Kültürümüzde pek öyle sayılmıyor. Fazla meraklı olanlarla, ister kadın olsun ister erkek, “Meraklı Melâhat” diye dalga geçeriz.


Ata sözlerimiz ve deyimlerimiz de o yönde kullanılmaktadır. “Merak, dostlardan ırak” bize önümüze çıkan her şeyi merak etmememiz gerektiğini vurgular. “Merak, insanı mezara sokar” merakın bizi ölüme sürükleyebileceğini anımsatır.

Merak etmeyeceğimize göre, soru da sormamalıyız. Zaten soru sormak da pek muteber bir şey sayılmıyor. Soru sormak istediğimiz zaman söze “Sormak ayıp olmasın” diye başlarız. İyi de soru sormak niye ayıp olsun?

Bizler yıllardır gazetecilik derslerine, besmele çeker gibi, “Gazetecilik soru sorma sanatıdır” gibi bir öğütle başlıyoruz. Hiçbir soru “ayıp” değildir. Yanıtların bazıları “ayıp” olabilir. Gazeteci soru sorar, iyi gazeteci iyi soru sorar. İyi soru sorabilmek için kişinin bilgili olması gerekir. Bilgisiz insanların soruları yavan olur. O zaman alınacak olan yanıt da, büyük bir ihtimalle, yavan olacaktır.

Ne yazık ki son zamanlarda gazeteciler soru sormayı unuttular. Çanak soru sorma modası, özellikle Türkiye’de, çok yaygınlaştı.

Ben merak etmemem ve yerli yersiz soru sormamam gerektiğini çok küçük yaşta öğrenmiştim. Beş-altı yaşlarında olmalıydım. Zeytin fidanı ekmek için bahçemizde çukur kazıyorduk. Yani babam kazıyor ben de etrafta oynuyordum. Arada bir babama sorular soruyordum. O da bir yandan kazma sallıyor, öte yandan bana söz yetiştiriyordu.

Bir ara dönüp babama sordum:

  • A buba, gökyüzü neçin hep mavidir?
  • Ama sen çok soru soran. Yeşil olsa ne olur?
  • Hiiiç, merak ettim da …
  • Fazla merak etme. Meraklı kedinin burnu boktan çıkmazmış.

O gün bugündür münasebetsiz soru sormamaya özen gösteririm.

 

Hilmi Yavuz “Soru sormak kritik aklın metodudur” der. Ancak her sorunun da sorulmaması gerektiğinin altını çizer. Ve sorulmaması gereken soruları üç başlık altında toplar:

“[i] ‘Münasebetsiz Mehmet Efendi’ soruları: Padişahın, ülkede ‘Münasebetsiz Mehmet Efendi’ diye birinden sıklıkla söz edilmesi üzerine merak ederek onu Saraya çağırttığı ve sohbet sırasında, Münasebetsiz’in, durup dururken sorduğu, ‘Sultanım, babanız zurna çalar mıydı?’ türünden sorular!

“[ii] Umberto Eco’dan alıntıladığım, ‘Vittorio Emmanuele III’ soruları: İtalya Kralı III.Vittorio Emmanuele’nin , bir resim sergisini maiyetiyle birlikte gezerken, bir köy peyzajı tablosunun önünde durarak, ressama sorduğu ‘Acaba bu köyün nüfusu kaç?’ türünden sorular!

“[iii] Bir konferansta bir öğrencinin sorusu: Konferansçı, Doğu toplumlarında sultanların ve maiyetindekilerin kamusal alana başlarında sarık, kavuk, fes…ile, ama mutlaka başları örtük olarak çıkarken, Batı Hırıstiyan toplumlarında imparatorların, kralların ve maiyet erkânının kamusal alana genelde başları açık çıktıklarına dikkat çekmişken, bir öğrencinin sorduğu ‘ kavuklar acaba kaç kilo?’ türünden sorular…”

 

Ve Hilmi Yavuz yazısını şöyle bitirir:

“Yukarıda sözünü ettiğim konferansta ‘kavuklar acaba kaç kilo?’ sorusu ‘merak’ sorusudur;- sultanların veya kralların başlarının niçin kapalı ya da açık olduğunu sorgulamak ise, ‘tecessüs’! ‘Merak’, akla gelen her soruyu sormaktır; ‘tecessüs’ ise, sorgulamak!”

 

Aslında, atalarımız bu olguyu şöyle formule etmişlerdi: “Deli merak eder, akıllı sual eder”.

 

İyi, hoş da “tecessüs” denen şu şey ne ola ki? Tecessüs bir şeyin iç yüzünü anlamaya çalışmak demektir. Yani merak edip araştırma yapmaktır. Gizli şeyi arayan veya gözetleyen kişiye de eskiden “mütecessis” denirdi.

 

Tecessüs ve mütecessis kelimeleri, bize yabancı ama “casus” kelimesi çok tanıdık. Her üç kelime de aynı kökten türetilmiştir. Yani akrabadırlar. Hafiye, ajan anlamında kullandığımız casus kelimesi, gizli kalması gereken sırları öğrenip başkalarına aktaran kişi anlamına gelmektedir. [Hafiye (aslen hafiyye) gizli ve saklanmış olan şeyleri araştıran kişi demektir. Gizli, saklı anlamına gelen “hafî” kelimesinden türetilmiştir. Yaptığım bir hatadan dolayı bana 50 tane sıfır veren edebiyat hocamız merhum Arif Nihat Asya, bir şiirinde şöyle der: “Bir rāyiha fāşoldu gülistan arasında / Bir bûy-i hafî gül ile reyhan arasında” – Gül bahçesinde güzel bir koku ortaya çıktı (yayıldı). Gizli bir koku yarışı gül ile feslikân arasında.]

 

Anlayacağınız başkalarının adına araştırıp buluyorsanız casusluk yapmış oluyorsunuz, yok eğer kendiniz için araştırıp buluyorsanız mütecessis oluyorsunuz. Böylece “sorgulama” olanağını elde etmiş oluyorsunuz. Ve münasebetsiz soru sormaktan da kurtulmuş oluyorsunuz.

 

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar