Şeyh uçmaz, müritleri uçurur - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Şeyh uçmaz, müritleri uçurur

Bekir AzgınBekir Azgın

Atalarımız, birinin çok övüldüğünü, deyim yerindeyse, göklere çıkarıldığını görünce “Şeyh uçmaz, müritleri uçurur” derlerdi. Günümüzde müritleri bile artık şeyhlerini pek uçuramıyorlar. Ama uçurulan başka kimseler eksik değil. Meselâ cumhurbaşkanları. Bu nedenle atasözünü rahatlıkla şu şekilde değiştirebiliriz: “Reis-i cumhur uçmaz, yalakaları uçurur”.

Ancak o konuya girmeden önce bu ayın Kıbrıs için olan önemine bir göz atalım. 15 Temmuz sabahı, mutat üzre, balıkları yemlemek için avluya çıktım. Birden siren sesleri gelmeye başladı. Rumlar kara günlerini anıyırlardı. Siren sesi pek cılızdı ve fazla da sürmedi. Facebook’ta bu konu epey tartışıldı. Siren sesinin çok daha gür olması gerekirmiş ki Kıbrıslılar uyansın. (Rumların “Kıbrıslılar” ifadesini Kıbrıslı Rumlar olarak okuyacaksınız.)


Bu kara gün, Rumların sağcısı, solcusu, darbecisi, karşıdarbecisi yani herkes için hüzünlendirici bir gündür. Gerekçeleri farklı olsa da herkes için bir matem günüdür bu gün.

Darbeci sağcılar, amaçlarını gerçekleştirip Enosis mefkurelerini hayata geçiremedikleri için üzülürler. Karşıdevrimci solcular ise darbe Türkiye’nin adaya asker çıkarmasına yol açtığı için yas tutarlar.

Ertesi gün iş icabı erken kalkmam gerekiyordu. Bu nedenle biraz erken yatayım dedim. İnsanın hayalleri ile rüya görüntülerinin birbirine karıştığı, iki arada bir derede kaldığı anlar var ya. Başka bir aleme uçmak üzeresiniz ama henüz havalanmadınız. Tam da bu vaziyette iken bir gürültüyle kendime geldim. Ne oluyoruz diye kendimi toparlamaya çalıştım. Bizim ev Yeşil Hat üzerinde olduğu için zamansız anormal gürültüler bizi ürkütür. Meğer salâ okunuyormuş.

Biz kendi başımızın derdine düştüğümüz için Türkiye’deki darbe girişimini unutmuşuz. Halbuki bu darbe, AKP yönetiminin “varlık-yokluk mücadeleler zincirirnin son halkası” idi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis’te yaptığı konuşmada darbe gecesini şöyle değerlendirmişti: “Malazgirt’te ne olmuşsa 15 Temmuz’da da o olmuştur. İstanbul’un fethinde ne olmuşsa 15 Temmuz gecesi de o olmuştur. Çanakkale’de, İstiklâl Harbi’nde ne olmuşsa 15 Temmuz’da da o olmuştur”. (Bunları Türkiye gazetelerinden aldım. Vallahi ben uydurmadım.)

Bana sorarsanız, 15 Temmuz gecesi, öteki üç-dört olaydan çok daha önemli idi. Öteki olayların cumhurbaşkanını etkileme ihtimali sıfırdı. Ama 15 Temmuz, doğrudan cumhurbaşkanını devirmeye yönelik bir hareketti. O gece, Allah etme, bir kaza kurşununa kurban gidebilirdi. Gitmeseydi bile düşüşünden sonra sıfırlanamayan paralar konusu, İranlı eniştenin altın ticareti için eşe dosta verdiği komisyonluklar (rüşvet demiyelim, kaba olur) konusu ayyuka çıkacaktı. Çoğu kişi utançtan fare deliğine bile sokulabilecekti. Bu ve buna benzer nedenler dolayısıyla 15 Temmuz gecesi, Malazgirt Meydan Muharebesi’nden daha önemliydi.

20 Temmuz kapının arkasında. O da kutsal bir gün. Hatay’dan sonra kan dökerek ele geçirilen son topraklar. “Sizler burada olmasaydınız Türkiye, burada başka Türkler oluşturur gene Kıbrıs’a çıkardı” demişti bana pek muhterem Mümtaz Soysal, Kıbrıs’ın stratejik konumunun Türkiye’ye ne denli önemli olduğunu izah etmek için. Ve bugün Fatihler, Yavuzlar, Leymosun açıklarında deniz altında kuyular kazabiliyorlarsa hep 20 Temmuz sayesinde. Allah’ın izniyle bu kuyulardan petrol ve gaz çıkacak. Bakarsın fazla üzülmesinler diye bir miktar da Rumlara veririz.

Korona virüsü izin verirse 20 Temmuz günü törenler düzenlenecek. milli duyguları diri tutmak amacıyla nutuklar söylenecek, askerler silahları ile resmî geçit yapacaklar. Ellerinde Türk ve KKTC bayrakları ile çocuklar onları alkışlayacak. Herkes memnun ve mesut ama güneşten yanmış olarak evlerine dönecek. Devlet ricali ise şölenlerde yemeklerin tadına bakacak.

Bizimkiler bayram ederken Rumlar, kiliselerde veya evlerindeki ikonların önünde diz çöküp göz yaşı dökecekler. Akşama doğru birkaç yüz Elam’lı faşist Ledra Palace barikatına gelecek Türk ve Türkiye aleyhtarı sloganlar atacak, ellerindeki Yunan bayraklarını sallayıp havayı yumruklayacaklar. Böylece onlar da kurtlarını döküp rahatlayacaklar. Kim bilir, ellerine fırsat geçerse bir darbe daha düzenlerler. Hem de bunlar FETÖ’cüler gibi beceriksiz olmadıklarını göstermişlerdir.

En kutsal günümüz, kuşkusuz, 24 Temmuz, Cuma günü. Uzun yılların özlemi olan Ayasofya’yı camiye çevirme isteğimiz bir hukuk darbesiyle gerçekleştirildi. Fatih zamanındaki yasaların Cumhuriyet yasalarından üstün olduğunu da bu sayede öğrenmiş olduk. İnşallah, kardeş boğdurma yasası yürürlüğe konmaz.

Zaten son bir yıldır Sultan Ahmet Camii dolup dolup taşıyordu. Mahalleye yeni bir ibadet yeri gerekiyordu. O da böylece sağlanmış oldu. Ne var ki camiye çevrilen Ayasofya, etrafı endişe yangınına çevirdi. Endişe üstüne endişe.

Ayasofya’da protokol olacak mı olmayacak mı? Derin araştırmalardan sonra Reis şu içtihatta bulundu: “İslâm’da protokol yoktur. Gelenin başımızın üzerinde yeri var”. Reis haklı. Bir kere “protokol” Helence bir söz. Ayasofya’nın Helenlerle olan ilişkisi malum. Onun peşine takılıp Ayasofya’ya girilmez. İkincisi, iş protokola bağlanırsa camiye gelenlerin sayısı kısıtlanmış olur. Halbuki arzu edilen durum, Ayasofya’nın dolup taşması ve avluda da namaz kılanların fotoğrafları medyada yer bulsun. Böylece içerdeki muhaliflere ve tüm dünyaya Ayasofya’ya ne kadar önem verildiği kanıtlanmış olsun.

O halledildi gündeme başka endişe oturdu. İlk namazı kim kıldıracak? Bir heyet Cumhurbaşkanı’na gitmiş ve “Cuma namazını sizin kıldırmanızı arzu ediyoruz” demiş. Kendini begenmişlik hallerine rağmen bu kadarının fazla olacağını düşünerek bu masum isteği geri çevirdi.

Endişeler bununla da bitmedi. Yapılan AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu toplantısında bir heyet Cumhurbaşkanı’na “Bari ilk hutbeyi siz okuyun” teklifinde bulundu. Yanıt: “O planlandı. Hutbeyi Diyanet İşleri Başkanı okuyacak.”

Son endişemiz, Ayasofya’daki fresk ve ikonlar nasıl örtülecek konusudur. Reis henüz ona bir çare bulmadı. Bulduysa bile renk vermiyor ki müslümanlar bir süre daha endişe etsinler.

Yalakaları Reis-i Cumhur’u uçurmak için çok çalıştılar ama beceremediler. Bunlardan o kadar çok var ki birileri eninde sonunda onu muhakkak uçuracak.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar