“SEVDADIR BU…” (Haftasonu yazıları) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

“SEVDADIR BU…” (Haftasonu yazıları)

Ahmet OkanAhmet Okan

Bir alıntı ile şair Ahmed Arif’in başından geçen bir olayı aktarıyoruz:


Ahmed Arif günün birinde Ankara’da polisler tarafından yakalanır. Hakim karşısına çıkarılmak için İstanbul’a götürülmesi gerekmektedir.

Zor zamanlardır. Şair, yakalandığı günü şu sözlerle ifade edecektir; “Serçe kadar canım vardı. Boğazımda kanama vardı. Hastaydım. Ekmek çiğneyemez, yemek yiyemezdim. Zaten zayıf bir çocuktum, büsbütün zayıflamışım. İşte böyle bir günde götürdüler beni…”

İki komiser, dört de polis nezaretinde İstanbul’a gitmek üzere trene binerler. Ahmed Arif, yolculuk bitiminde çekeceği işkenceyi düşünmektedir.

Bindikleri kompartımanda yaşlı bir teyze ile bir amca onlara eşlik etmektedir. Havadan sudan laf açılır, yol boyu sohbet edilir.

Bir ara polisler uykuya dalınca yaşlı teyze Ahmed Arif’e yaklaşır ve şöyle der; “Oğlum nedir halin?”

Ahmed Arif ne cevap vereceğini bilemez. Siyasiyim, sosyalistim, eylemciyim ya da öğrenciyim dese olmayacaktır. Çünkü tüm bu cevaplar yaşlı teyze için hiçbir şey ifade etmeyecektir. Şair, bunun gayet iyi farkındadır.

Ve birden aklına gelen en uygun cevabı verir yaşlı kadına; “Sevdadır bu teyze…”

Bunun üzerine yaşlı kadının gözleri parlar, Ahmed Arif’e sarılıp öpmek ister. O an yaşadıklarını ve hissettiklerini uzun bir süre unutamaz.

Ahmed Arif, yaşlı teyzeyle yaşadığı o diyaloğu şu sözlerle ifade eder sonrasında; “Bir sevgili, bir anne gibiydi. Ömrümce böyle bir anneye, bir ablaya hasret kaldım. Çıkınını açtı, para vermek istedi bana. Almadım. Cebimde de beş liram var. Keşke alsaydım, ama çok utandım. O da garip…”

Yazımızı şairin “Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden” adlı şiiriyle bitirelim:

 

   Yiğit harmanları, yığınaklar,

   Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.

   Dize getirilmiş haydutlar,

   Hayınlar, amana gelmiş,

   Yetim hakkı sorulmuş,

   Hesap görülmüş.

   Demdir bu…

  

   Demdir,

   Derya dibinde yangınlar,

   Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs…

   Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,

   Çelik kadavrası korugan’ların.

   Ölünmüş, canım, ölünmüş

   Murad alınmış…

 

   Gelgelelim,

   Beter, bize kısmetmiş.

   Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,

   Susmak ve beklemek, müthiş

   Genciz, namlu gibi,

   Ve çatal yürek,

   Barışa, bayrama hasret

   Uykulara, derin, kaygısız, rahat,

   Otuziki dişimizle gülmeğe,

   Doyasıya sevişmeğe, yemeğe…

   Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,

   Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret

   Ve asıl biz biliriz kederi.

  

   İçim, bir suskunsa tekin mi ola?

   O Malta bıçağı, kınsız, uyanık,

   Ve genç bir mısradır

   Filinta endam…

   Neden, neden alnındaki yıkkınlık,

   Bakışlarındaki öldüren buğu?

   Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri…

   Nasıl da almış aklımı,

   Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,

   Dost, düşman söz eder kendi kavlince,

   Kınanmak, yiğit başına.

   Bu, ne ayıp, ne de yasak,

   Öylece bir gerçek, kendi halinde,

   Belki, yaşamama sebep…

 

   Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.

   Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,

   Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık…        

   Ve zehir – zıkkım cigaram.

   Gene bir cehennem var yastığımda,

   Gel artık…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar