Rum tarafı hâlâ kefaretini ödemedi! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Mayıs 11, 2024
Köşe Yazarları

Rum tarafı hâlâ kefaretini ödemedi!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Bir gazeteci refikimiz, “köşesindeki” yazısında diyordu ki “Akıncı Türk tarafından bazı kesimlerden gelebilecek eleştirileri de göğüsledi ve böyle bir teklifte bulundu. (Guteres çerçevesinde müzakereler.) Anastasiadis ise bunu elinin tersiyle itti. Rum lider “Kıbrıs’ta çözüm olmaz yada Kıbrıslı Rumlarla anlaşma olmaz diyen Kıbrıslı Türk federasyon karşıtlarını sanki haklı çıkarmaya çalışıyor!…”

BU siyasi değerlendirmeden anladım ki mesela “ben” bir federasyon karşıtıyım dolayısıyla Anastasadis’le örtüşmekteyim çünkü Rum lider siyasi tutumuyla, “Türk tarafında çözüm istemeyenlerle federasyon karşıtlarının ekmeğine yağlar ballar sürmektedir!…


MEĞER bu “federasyon” dediğimiz ne büyük bir şans ve nimetmiş eğer gerçekleşirse! Ki önümde Oktay Uygun’un “Federal Devlet” adlı bir kitabı var, “Temel İlkeler, Kurumlar ve Uygulama” ana başlıkları altında saydım neredeyse “on on beşi aşkın federal yapılanma altında bir o kadar model, politik teori, işbirliği teorisi, birleşik teori denemesi gibi yığınla “teorilerle” federal-konfederal devlet kıyaslamaları falan var… Baş döndürücü ve her biri diğerinden daha karmaşık!

ZATEN öyle oldukları için değil midir ki ikinci dünya savaşından sonra oluşan bütün federasyonlar çatır çatır ayrılarak ayrı gayrı devletler haline geldiler!

Ha biz karar verdik dünyaya örnek ve inat, adada federasyonu hortlatacağız ki ne denli barışçı çözüm yanlısı olduğumuzun ispatında!

Ne var ki Anastasiadis’li Rum liderliği ile kilise bizim gibi düşünmediğinden peşin peşin diyorlar ki “nerede görüldü azınlığın çoğunlukla eşit olduğu, nerede görüldü azınlığın çoğunluğu yönettiği.”

BENDE aşağılık duygusu yoktur! Ne kendimi Rum toplumu karşısında “suçlu” görürüm ne de Kuzey’den göçtü diye karalar bağlarım. Aksine “artık Güney’deki Rum ile mahsuplaşıp hesaplaşmalıyız” derim. Şöyle ki:

1958’den beridir “Enosis’i gerçekleştirme yollarında” Türk halkına yapmadığı, reva görmediği ihanet ve hainlik kalmadı! Saldırdı, öldürdü, yaktı, yıktı, göçe zorladı!

Ve aradan altmış yıl geçmesine hiçbir mahkemede, AB İnsan Hakları Mahkemesinde de hesap vermedi? Akıttığı onca kanın, yaptığı onca zararın, çektirdiği onca cefa ve işkencenin tek kuruşluk tazminatını da ödemedi, suçlu sandalyesine de oturtulmadı!

Tam aksine Kıbrıs’taki tüm olayların faturasını Türk halkına Türkiye’ye ödetti! Taşkent, Muratağa, Atlılar soykırımlarının bile hesabını sormadık ve hâlâ Güney’deki malımızla Kuzey’deki malları arasında mahsuplaşmaya da gidilmedi!

Bir halk ancak bu kadar “horlanır” bu kadar “acımasızlığa” düçar edilir!

Ki ne diyordu rahmetlik Arif Tahsin: “Benim otuz yılımın kaybını kim ödeyecek?”

 

**********

 

HAYAT ZORLAŞTIKÇA YOKUŞLAR DİKLEŞİYOR!

Yeni aybaşlarını sevmem! Banka veznesindeki hanım kız her ay “onluk yirmilikler” de istediğimden, say say bitiremediğim bir tomar para iter önüme! Ömürleri taş çatlasa on beş gündür! Çünkü gitgide modernleştik, teknoji içinde boğuluyoruz ya! Hepsinin de ödenmesi gereken bir faturası vardır! Örneğin siz ne zannedersiniz! Her sabah dairesine giden memure hanımın zorunlu olarak sadece giysileriyle makyajı için harcadığı para aylığının yarısını alır götürür! Kaldı ki “yayalar için uzun, araçlar için kısa” olan mesafeler diyarında toplu taşımacılık da yok ya, hele bu trafikte “dur kalk, kalk dur” diye diye, bir de araba kullandınız mıydı harcadığınız astronomik giderli akaryakıtla birlikte ayın bilançosu el elde baş başta bile olamaz, açığı ile borcu da bedavaya gelmekte… KISACA modern hayat “para harcamak” demektir! Ha “siz bakmayın “paranın ne önemi var” diyen şarkıya!

Devletimiz her daim “yönetici” durumunda olan “hükümet kadroları” ile bu “para” olayının da çok gerisine düştü! Eğer Mesarya ovasında yahut Beşparmaklarda petrol yatakları falan bulunmazsa “battı balık yan gidecek!”

TUTUN ki Rahmetlik Ecevit’in ünlü maliye bakanı Ziya Müezzinoğlu’nun bir gecede bir Kıbrıs lirası eşittir 36 TL dediği 43 yıl öncesi o mübarek kararından beridir, para dediğimiz “namert” KKTC’nin canına okumaktadır!

Ama insaf! Bankalar kazanmaktadır! Araba ithalatçıları kazanmaktadır! Müteahhitler kazanmaktadır! Kumarhaneler, turistik oteller, hatta üçüncü ülke öğrencileri nedeniyle üniversiteler kazanmaktadır!

BİR tek sabit ücrete bağlı ve maaşlarını TL ile ödenen “aylıkçılarla, sigortalılar”  kaybetmektedirler! Fakat asıl kaybedenler kimlerdir bilir misiniz? Üreticiler! Ki onlar kazansalardı bugün bu devlet döviz vurgunu yemez, para sıkıntısı çekmez, alt yapı yatırımları da bu kadar savsaklanmazdı!

BU büyük sorunu dörtlü koalisyon hükümetinin de çözemeyeceğini varsayarak diyeceğiz ki “kırsal kesimle sanayii ayağa kaldırmadan, ihracat gelirlerini artırmadan KKTC’de hangi partiler iktidar olurlarsa olsunlar bir yıl sonra erken seçime gitmek zorunda kalmalarının makûs talihini hiç değiştiremeyecekler!”

 

**********

 

KISACA TAKILDIĞIM (BOZULMAYA GÖRSÜN!)

“Memleketin ruh sağlığı bozulmuş!” Bozulmayan ne kaldı ki diyeceğim de… Hadi bir fıkra anlatayım. Türkiye’nin bir ilindeki sinir hastanesinden 456 deli kaçmış bul bulabilirsen! Baş doktor üç beş personelini ve bir de düdük alarak, “bakın demiş siz birbirinizin belini sıkıca tutarak arkama dizileceksiniz…” Ve başlamış düdüğü sürekli öttürürken şehrin yollarında yürümeye… Hastaneye vardıklarında arkalarına 700 kişi dizilmişti!  

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar