Romanya İzlenimleri-4 Kirkor Zambakyan - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Romanya İzlenimleri-4 Kirkor Zambakyan

Bükreş’in yoğun trafiğinden azade, sakin bir mahalle. Tek katlı ve bahçeli binalardan oluşan bir bölge. Eski Köşklüçiftlik mahallesini andırıyor. Belli ki 19. Yüzyıl sonu ile 20. Yüzyıl başlarında burası orta sınıf ve üstü olan insanların yaşadığı bir yerdi. Bu mahallenin orta yerinde Zambakyan Müzesi bulunmaktadır.
Kirkor Zambakyan (1889-1962) Köstence’de (Konstandza) bir Ermeni ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası kısa bir süre önce buraya Kayseri’den göç etmişti. Dedesinin çok güzel çiçekler yetiştirdiğini anımsar ve çiçek sevgisinin ona dedesinden geçtiğini söylermiş. (Soyadında boşuna “zambak” çiçeği bulunmuyor.)
İlk ve orta tahsilini Köstence’de yaptıktan sonra yüksek tahsil için Antwerp’e gider. Orada müzeler, galeriler ve sergilerle tanışır ve resme büyük bir ilgi duyar. Romanya’ya dönünce Bükreş’te iş hayatına atılır. Öyle anlaşılıyor ki kısa sürede iyi para kazanır. Sanat, estetik ve resim hakkında kitaplar toplar ve onları inceler. Bugün müzeye girdiğiniz zaman tam karşınızda çalışma masasını ve arkadaki duvarda da sanatla ilgili kitaplığını görebilirsiniz.
Kısa sürede ülkenin en etkin sanat eleştirmenlerinden biri olur. Yaşlı ve genç ressam ve heykeltıraşlarla tanışır ve onlardan eserler satın almaya başlar. Özellikle genç yetenekleri keşfetmekte mahirdi. Bir yazısında “Ben bazı genç ressamlardan tablo satın almaya başladığım zamanlar, kimse onların isimlerini dahi bilmiyordu” diye not eder. Tabii gençler de bu destekten memnun kalıyor ve ünlendikten sonra da Zambakyan’la dostluklarını sürdürüyorlardı. Yazdığı yazılarla genç yetenekleri gün yüzüne çıkarır ve onları kamuya tanıtırdı.
Topladığı eserleri oturduğu evde koyacak yer kalmayınca eserleri için özel bir bina inşa etmeyi aklına koyar. Galin adlı bir mimarla oturarak yapılacak olan evi tasarlarlar. Davidescu sokağındaki 21 numaralı arsada inşa edilen ev 1943 yılında tamamlanır. (Sokağın adı günümüzde Zambakyan Müzesi Sokağı olarak geçmektedir.)
Zambakyan 1947 yılında evini ve o güne kadar biriktirdiği 310 parça eserini devlete bağışlar. Okuduğum kitap ve broşürlerde böyle geçiyor ama Allah bilir ya, bu bağış işi bizim anladığımız anlamda bağış değildi galiba. En azından ben öyle sanıyorum. Aynı yıl, besteci George Enescu’nun da Karpat eteklerindeki yazlık evini devlete bağışladığını görüyoruz. 1946 yılında iktidara gelen Komünist Partisi’in bu “bağışlar” ile bir ilgisi olmalı. El koymanın siyasetteki adı bağış oldu gibime geliyor. (Enescu II. Dünya Savaşı’ndan sonra Paris’e yerleşti, orada öldü ve oraya gömüldü. Anavatanına kırgın mıydı? Galiba.)
Zambakyan, buna rağmen, eser toplamaya devam eder. Ev gene dolunca aynı mimarın denetiminde eve eklemeler yapılır ve müze bugünkü halini alır. 1962 yılında Zambakyan ölünce varisleri eserlerin tümünü devlete bağışlarlar. Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’ne bağlı olarak müze halka açılır.
Bu tür küçük müzelerin en büyük avantajı, sakin ve sessiz olmalarıdır. Drakula Kalesi gibi önemli yerler dururken buraları pek az turist tercih ediyor. Zambakyan müzesinde bizden başka kimse yoktu. Sinai’deki Kral I. Carol’un yazlık sarayı, tıklım tıklım turist doluydu. İnsanlar kuyrukta bekliyordu. Ancak birkaç kilometre uzaklıktaki Enescu’nun yazlık evine gittiğimiz zaman orada sadece birkaç kişi vardı. Yüksek kültürün kaderi, bu olsa gerek. Geniş halk kitlelerini fazla ilgilendirmiyor.
Belli bir dönemin, diyelim ki 1870-1960 yılları arasındaki sürenin, Romen resim ve heykeli hakkında bir fikir edinmek isteyen birileri muhakkak bu müzeyi ziyaret etmelidir. Zambakyan’ın özellikle resim zevki öylesine gelişmişti ki dönemin en belirgin ve çığır açıcı tablolarını koleksiyonuna katmıştı. Bir yazısında Zambakyan şöyle diyor: “Öyle bir koleksiyon oluşturmak istiyorum ki Romen resmi ile ilgilenen öğrenciler gelip burada çalışabilsin.”
Müzede büyük boyutta tablo yoktur. Belli ki adam, tabloları evine asmak ve onları seyretmek amacıyla alıyordu. Bu nedenle tablolar küçük veya orta boyda resimlerdir. Gerçekten de saraylarda veya galerilerde büyük boyutlu tablolar asılıp seyredilebilir ama normal boyuttaki bir eve daha küçük tablolar yakışır.
Kuşkusuz koleksiyonun büyük bir çoğunluğu Romen sanatçıların eserlerinden oluşuyor. Ama Zambakyan’ın hakkını yememek adına eklememiz gerekir ki elinin erişebildiği Batılı büyük ressamlardan da çoğunlukla birer örneği koleksiyonuna katmayı ihmal etmemişti. Bunlar arasında Paul Cezanne, Auguste Renoir, Camille Pissarro, Alfred Sisley, Pierre Bonnard, Andre Derain, Jean Corot, Eugene Delacroix, Pablo Picasso, Henry Matisse, Albert Marquet ve Maurice Utrillo gibi isimler sayılabilir.
Müzede her şey güzeldi, hoştu. Ailenin kullandığı mobilyalar da kelimenin tam anlamıyla müzelikti. Her biri bir sanat eseriydi. Hoş olmayan tek nokta, nereye gitsek bir kadın görevlinin bizi takip ediyor olmasıydı. Ben bu gibi durumlarda hırsız muamelesi yapılıyor izlenimini edindiğim için rahatsız oluyorum.             
Müzeden ayrılmadan önce anı defterine şunları karaladım: “Bize bu güzel koleksiyonu miras bırakan müteveffa Zambakyan’a teşekkür borçluyuz.” Gerçekten.
Not: Tüm okurların Kurban Bayramı’nı kutlar, sağlıklı ve mutlu bir yaşam dilerim.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar