Pazarın ruhuna aykırı marazi bir yazı! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Poli

Pazarın ruhuna aykırı marazi bir yazı!

Şimdi bu Serdar Denktaş’ın söylediklerini ciddiye alıp üzerinde tartışma yapmaya değer sözler olarak mı bakmalı? Yoksa “zaten Serdar hep söyler” deyip öylece yok mu saymalı? Öyle görünüyor ki Rum komşularımız “ama bu adam Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı” deyip siyasi partiler ve medya sırayla ver yansın etmişler. Kimisi “babasının oğlu” ne olacak? demekle yetinmiş, kimisi de “40 yıldan beridir ülkemizi işgal ediyorlar üstünden de 17 milyar Euro ödememizi mi istiyorsun? Terbiyesiz” diyerek bu demeçle görüşmeler masasının dinamitlenmek istendiğini ileri sürmüşler.

Rum görüşmeci Mavroyannis
Rum görüşmeci Mavroyannis

Serdar Denktaş Rum görüşmeci Mavroyannis’e cevap yetiştirecek diye bakın ne demiş: “KKTC Türkiye’den 17 milyar borçlanmak zorunda kaldıysa bunun müsebbibi Rum tarafıdır… Bizi izolasyon altında yaşamaya zorlayan, Dünya Bankası’ndan, IMF’den temas kurmamızı, borçlanma ve yapılanma imkanını engelleyen, bizi kısıtlı bir yaşama mecbur eden, bize tek kapısını açan Türkiye’den borçlanmak zorunda bırakan Rum tarafıdır. Türkiye’nin bırakın 17 milyarı silmesini, bu 17 milyarın faizini de ödemek zorunda olan Rum tarafıdır”
Mavroyannis, Havadis gazetesine verdiği özel bir demeçte “Kıbrıs sorununun çözüm anahtarı Türkiye’dedir. Türkiye Kıbrıs Türk toplumunun 17 milyar Euro’ya ulaşan borcunu silmezse, çözüm başarılamaz, sürdürülebilir olamaz.” demişti. Üstelik, “Türkiye’nin bu borcu silmeye istekli olduğu yönünde işaretler aldıklarını” da ilave etmişti.


Serdar Denktaş
Serdar Denktaş

KKTC’nin Türkiye’ye olan borçları, maalesef Kıbrıs sorununun çözümü aşamasında uluslar arası güçlerden gelmesi beklenen fakat henüz somutlanamamış mali desteğin bir parçası olarak görülüyor. Muhtemel yer değiştirmeler ve yeniden oluşacak ortak yönetimin inşası için güçlü bir mali desteğe ihtiyaç var. Cumhurbaşkanı Akıncı dahil, Birleşmiş Milletler, çok sayıda batılı diplomat ve uluslararası finans kuruluşları temsilcileri özel olarak bu konu üzerine çalışıyorlar.

Konunun, toplanması öngörülen uluslararası bir konferansta ele alınacağı söyleniyor. Türkiye’nin KKTC’ye yönelik alacaklarını silmesi konusu da bu çerçevede konuşuluyor. Çünkü milli gelirinin iki katına yakın borcu olan bir devletin bırakın yeni bir ortaklık kurabilmesini, ayakta durabilmesi bile mümkün değil. KKTC’nin durumu ise tam da böyle ifade edilebilir. Ayakta durabilmesinin bile koşulları kalmamış görülüyor.

Mavroyannis’e bir cevap da eski maliye bakanlarından Ersin Tatar’dan geldi. Tatar’ın yorumları, Denktaş’ınkilerden daha vahim. Denktaş biraz da kabadayı usulle konuyu kestirip atmış “birleşmeye çok meraklıysanız bu borcu siz ödeyin” demiş ama  bir maliye – muhasebe uzmanı olarak takdim edilen Tatar’ın söyledikleri, barış konusu bir tarafa bizim geleceğimizle ilgili görüşleri hiç de iç açıcı değil. Çünkü kraldan daha kralcı kesilerek konuyu parasal politikalar yerine “Anavatan-Yavruvatan” edebiyatı ile açıklamaya çalışmış. Tatar, “bir bilen” olarak konu hakkında şöyle söylemiş:
“Bizim Türkiye’ye borcumuz en fazla 4 milyar Euro civarındadır. Türkiye bugüne kadar Kıbrıs Türkü’ne pek çok yardımı hibe şeklinde yapmıştır. Türkiye borç olarak kayıtlara geçenler içinse  hiçbir şekilde Kıbrıs Türkü’nü sık boğaz etmemiş, bu borcu bizim aleyhimize kullanma yoluna gitmemiştir”… “Türkiye ile Kıbrıs Türkü arasındaki ilişki kardeşlik ilişkisidir. Türkiye Kıbrıs Türkü’nü kendi devlet sınırları içinde yaşayan vatandaşlarından ayrı görmemektedir ve başlıca amacı Kıbrıs Türkü’nün güvenliği ve refahıdır.”

Tatar’ın söylediklerinin ruhu, hiç de bütçesinin üç buçuk katı kadar borcu olan ve ipi kesilmek üzere olan bir devletin sorumlu ve üstelik “hesap kitap adamı” olan bir politikacısına benzemiyor. Zaten Türkiye’nin tutum ve davranışları da kendisini yalanlıyor.

borc01
TC Yardım Heyeti tarafından hazırlanan ve yayınlanmış en son rapor olan “KKTC 2014 Ekonomi Durum Raporu” da Sayın Tatar’ın görev yaptığı döneme ilişkin KKTC borçları hakkında şöyle denmektedir: “KKTC Maliye Bakanlığı Hazine ve Muhasebe Dairesi’nden alınan verilere göre KKTC’nin 2014 yıl sonu itibarıyla toplam kamu borç stoku 4 milyar 140 milyon Tl ve 3 milyar 884 milyon $ toplamına ulaşmıştır. Böylece 2014
yıl sonu itibarıyla toplam kamu borç stoku bir önceki yıla kıyasla yüzde 12,2 oranında ve 1 milyar 433 milyon Tl artarak 13 milyar 163,9 milyon Tl’ye yükselmiştir.” Bu rapor 2015 yılı ve 2016 yılı ilk yarısı borçlarını kapsamamaktadır. Bu dönemde gerçekleşmiş ve gerçekleşecek olan yaklaşık 800 milyon $ tutarındaki yeni dış borç ile iç borçlar da eklendiğinde ortaya 18 milyar Tl’yi  aşkın bir borç stoğu çıkmaktadır.

borc 03
Türkiye Cumhuriyeti, soruna Sayın Tatar’ın bizi gaza getirmeye çalıştığı gibi “Anavatan-yavruvatan” gözü ile bakmamaktadır. Var olan borçlar ve yeni borç talepleri için siyasi ve mali koşullar ileri
sürmektedir. Raporda Büyükelçi İbrahim Akça imzasıyla yapılan değerlendirmede bu tutum şöyle izah edilmektedir: (KKTC’de)   “dönüşüm ihtiyacı zamanında hissedilememekte, sorunlar kronikleşmekte ve sonuçta reform ihtiyacı telkine dönüşmektedir. AB ile ilişkilerin soyut karekteri nedeniyle önemli, bazen de sevimsiz konular KKTC’yi tek tanıyan Türkiye ile ele alınmaktadır.” Yani Sayın Tatar’ın mevcut ve yeni borçlar konusunda Türkiye tarafından “sık boğaz” edilmediğimiz iddiası doğru bir tespit değildir. Yıl ortasına gelmemize rağmen mali işbirliği protokolünün henüz daha imzalanamamış olması da bunun göstergesidir. KKTC Devleti’nin küçültülmesi, bazı çok önemli varlıkların (su, elektrik, telefon, limanlar) özelleştirilmesi (tercihen Türk şirketlerine tekel konumda devredilmeleri) istenmekte, itiraz halinde kamu personelinin maaşlarının ödenememesi pahasına mali ilişkiler buz dolabına sokulmaktadır. Türkiye’nin onaylamayacağı
hiçbir mali ve idari karar alınamamakta, bu nedenle de siyasi partilerin kendilerinin belirlediği programlarla hükümet etme imkanları ortadan kalkmıştır. Uzun yıllar maliye bakanlığı yapmış Sayın Ersin Tatar’ın bunları görüp bilmemesine olanak yoktur.  Bu sona gelmemizde en büyük etken, ne pahasına olursa olsun kişi başına 13-15 bin $ gelirle orta sınıf bir hayat sürme ısrarımız ve bunun için her türlü fırsatçılığa kapı aralamamızdır. Kazanılmamış ve bize ait olmayan bir para ile sorunsuz bir hayat sürdürülebileceğine inanmak ve bunu sorgulamamaktır. Kıbrıs Türk siyasetini bu temel üzerine oturtmaktır.

borc02

Türkiye’nin ve aslında hiç kimsenin koşulsuz para vermeyeceğine inanmak istemeyenler olduğu gibi buna kızanlar da var. Bu durumda, Kıbrıslı Türkleri “özne” olmaktan çıkaran “Anavatan-Yavruvatan” söyleminin bir diğer versiyonu olan “işgalci-mağdur” söylemi devreye girmektedir. O zaman da şöyle denmektedir;

“Türkiye’ye 17 milyon Euro borcumuz var diye açıklanıyor. Peki, burayı üs olarak tutanTürkiye’nin bize borcu yok mu? Buraya yığdığı nüfusa ne demeli! Bizi kat kat katlayan nüfus! Ya peki, dağıtılan mala mülke ne demeli! Borcumuzmuş var… Hade yahu… Evet… Tūrkiye İlk önce 40 senenin kirasını ödesin bize de ona göre borcunu istesin!”

Her iki görüş de “mağduriyet” üzerinden Türkiye’den para talep etmekte, “Milliyetçi mağduriyet” yaklaşımlarına göre Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklere yönelik sebep olduğu ileri sürülen  mağduriyetin karşılığı “Anavatan-Yavruvatan”  bağlamında bize para olarak ödenmeli, “solcu mağduriyet” anlayışına göre ise, Türkiye’nin “işgali” ile Kıbrıslı Rumların yaşadıkları mağduriyetin karşılığı yine Kıbrıslı Türklere  ödenmeli. “Her yol Paris’e çıkar” misali, her şartta birileri Kıbrıslı Türklere karşılıksız para vermeli.

Oysa geçmişin veren memnun alan memnun Türkiye ilişkileri sonlanmış yerine, beklentileri, talepleri ve telkinleri olan yeni bir Türkiye gelmiştir. Şartlar tamamen değişmiştir. Bunun neden ve nasıl olduğunu Havadis gazetesi yazarı Cenk Uzunoğlu, Türkiye’de edindiği çok iyi kariyerin de deneyimi ile şöyle izah etmektedir: “Bundan 15 yıl öncesine kadar Türkiye’nin dış politikası esas olarak Yunanistan’la olan sorunlardan ibaretti. Kıbrıs sorunu ve Kıbrıslı Türkler bundan dolayı çok daha öncelikli konuma kendiliğinden oturuyordu.” AKP ile oluşan yeni dış politika tercihleri sonucu, Kıbrıslı Türkler artık Türkiye dış politikasının siklet merkezinde değildir. Kıbrıs sorunu artık, Türkiye’nin AB ile yaşadığı sorunların bir parçasıdır ve olası bir çözüm ve barış şartlarında Türkiye, Kıbrıs’ta en etkin bir şekilde var olmanın politikalarını yapmaktadır. Bunun için de ortaya konan hedef “Kıbrıs Türküne ihtiyacı olmadan Kuzey’deki tüm ekonomik değeri olabilecek kurumları kendi kontrolüne almaktır. Kamu maliyesi ve maaşlar Kıbrıs Türkünün iradesine yön vermeye çalışılan ve siyasi kurumlarını düzenleyecek olan bir değnek olarak kullanılmaktadır.”

Siyaset yapımcılarının bu süreci bütünüyle ve doğru olarak algılayamaması, zaman kaybına ve daha önemlisi beklide içinde Türkiye’nin de yer alacağı yeni toplumsal bölünmelere neden olacaktır.

[newsbox style=”nb1″ display=”category” cat=”34″ sub_categories=”no” show_more=”no” post_type=”post”]

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar