PAZAR SOHBETİMDİR. (“YAŞAM HAKKI” DERKEN… NASIL DEVLET?) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

PAZAR SOHBETİMDİR. (“YAŞAM HAKKI” DERKEN… NASIL DEVLET?)

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Yaşam hakkından daha değerli bir başka hak olabilir mi?

İş, aş, para” diyerek yıllar önce  “köşemde” yansıttığım bu kavramların  açılımlarını yapmaya başladığımda, toplumun bir sosyal yarasını daha keşfettiydim.                            Şöyle ki “tüm düzenlerle düzensizliklerin”  ana kaynağı işte bu  “yaşam hakkına”  bağlı “iş, aş,  para” dediğim üç unsurdu.. Ki insanlar bunları “yaşam hakkına” ulaşmak için kullanıyorlardı.


Siyasi Partilileşme” süreci başladığında,  “iktidar olanların “vatana millete hizmet aşkı” gibi hamaset nutuklarından neşet eden vaatleri değildi sandıktaki oyların anlamıyla değeri! “Partililere iş, aş, para” sağlamak üzerine oluşturulan sistemdi! Öyle de olunca bakın toplum kademelerinde neler yaşanmaya, yanı sıra hangi sistemler oluşmaya dolayısıyla devlet nasıl berbat bir misyon kazanmaya  başladıydı:

***

MANTIK basitti: Eğer yaşam hakkı “iş, aş, paradan” geçiyorsaydı o halde önce partililer  tatmin edilip doyurulacaklardı!

Tutun ki “İktidar olan partinin partilisi olacaktınız ki “yaşam hakkı” önceliği de sizin olsundu. Ancak salt bu kadarı yetmezdi. Seçim propagandalarına katılacaktınız fiilen..      Bayraklar gibi dalgalanarak en önlerde koşacaktınız..                                                                  Kaz gelecekse tavuğu esirgemeyecek, parasal hibelerde bulunacaktınız. Kapı kapı dolaşacak tuttuğunuz adaylar için oy isteyecektiniz…

(Var mıydı ama bir partinin sandıktan çıkabilmesi için bir başka çare?                          Vardı tabi: Seçim bildirgeleri! Vaatleri! Siyasi ve sosyoekonomik planları!” Ne var ki bunları ilkesel bir tercihte oylayacak seçmen yoktu! Zaten kırılma da öyle başladı!)

***

“SİYASİ partiler,” “seçimlerle seçim propagandaları,” “seçmenlerin tutumları”  bugün de değişmeyen bir süreçle devam ediyor. Sonucu ise ütülenmiş tavuk gibi cascavlak  ortalarda kalmış çaresiz bir toplum olarak yansıyor!

Çünkü yokuş aşağı yuvarlandıkça hızı artan taş gibi  kendi eseri olan bozuk düzeni değiştirecek  gidişatı durduramıyor!

Nitekim geçmişte her  seçim sonrası devlet kademelerindeki istihdamlar artarken, bir yandan da yeni makamlar uyduruluyor mesela “müşavirlikler” ihdas edilirken  bazı kurumlarda personel şişirmelerine  gidiliyordu…

Partinin partilisi olup  propagandistliğini de yüklenen kişiler ise  oğullarına kızlarına, yakınlarına, akrabalarına devlet dairelerinde istihdam  sağlamaktan öte  kendi yönetimlerine katkı koyacak misyonu yüklenmiyorlardı!

Seçim arifelerinde “özele” vaat edilen  araziler dağıtılır, vergi beyanlarının önüne hep “zarar” yazılır, hayvancıya çiftçiye her seçim döneminde yeni teşvik kıyakları çekilir, ihaleler parti yakınlarına çıkarken falan…

Bir yandan devletin bütçesini olduğunca yiyen “şişirme ve gizli işsizliği” de beraberinde getiren kamu görevlileri  artıyor öte yandan memleketin “kalkınmaya” yönelik plan ve programları “göstermelik” kalıyordu!       Ki hiçbir devrede hiçbir hükümetin plan ve programları uygulanmadı..                              O zaman neydi olacağı? Kendi programlarını bile uygulayamayan “hükümetlerden ne bekleyecektiniz ki Türkiye ile imzalanan Mali ve Ekonomik protokolleri devreye soksundu! Ne mümkün!

***

Bir “Pazar sohbetimde” belki en son yazılması gereken, aslında herkeslerin bildiği, yanına benzeri onlarca daha “sebepler” koyabileceği, “seçimlerle” başlayıp “bürokratik yapılaşmamızla” şekillenen “bozuk düzenleri” yaratan bu “siyasi zafiyetlerimizi” neden yazdım? Yazdım çünkü görünen köy kılavuz istemez, bu “gidişat” canımıza okumaya devam ediyor!

Üstelik o kadar kemikleşti ki “seçim” başlığı altındaki bu sorunları izale etmek isteseniz de mümkün değil. Bir yenileşmeye gitseniz şimdilerde yılda bir kez seçim yaparken o zaman   her altı ayda seçim   yapmak bile  çok uzun süre sayılacak!

***

KISACA bu düzen öyle bir düzen ki “yaşam hakkı” ararken, “aş iş para” derdinin peşinde koşarken en az bakanlık basacak kadar  isyankâr,  Cumhurbaşkanı makamında kovboy şapkalarıyla oturacak kadar      yırtık olmazsanız yaşam hakkına ulaşamazsınız…

***

İLERLEYEN kanserin çaresi yoktur. Ölüm mukadder olur.  Henüz öylesi aşamaya gelmedik. Bünyemiz hâlâ ayağa kalkacak sağlıktadır. Tüm istenenle yapılması gereken “uygun reçete” dolayısıyla uygun “tedavidir.”

Güney’e bakın:  Rumluk-Türklükle alakası yoktur.. Yönetim sistemini “Başkanlık ve Ulusal Konsey” artılarıyla kopyalayıp  bünyemize  yapıştırın…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar