Öykü: Benim Adıma Konuşma - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Poli

Öykü: Benim Adıma Konuşma

ötekileştirme

Ahmet Şimşek

A.Ç. denilen kız gelip yanıma oturduğunda hemen kalkıp gitmek istedim.

Dahası yanında bir kız daha getirmişti. Fakültenin girişindeki eski koltuklarda oturuyordum. Onların normal, benimse alt dönemden aldığım bir dersin sınavından çıkmıştık. Yani moralim halihazırda bozuktu.


Biraz sınav muhabbeti ettikten sonra A.Ç.’nin adını o an öğrendiğim arkadaşı D.D. bana dönüp; “Sen Bekir’in ağabeyi misin?” diye sordu.

Kıbrıs ağzıyla konuşmadığından olsa gerek onun da A.Ç. gibi Kıbrıslı olduğunu düşünememiştim. “Evet. Sen Bekir’i nereden tanıyorsun?”

“E, kendi çapında popüler sayılır.” Güldüm. Bu kıza hemenden ısınmıştım. “Aynen, kendi çapında. Kıbrıs ağzın yok, nerelisin?”

“İskenderun,” Annem olsa eminim hemşerin diye kanın kaynadı kıza derdi. “Valla mı? Ben de!” Dünya küçük. Kıbrıs ve Hatay da birbirine fazla yakın. “Sende de öyle Kıbrıs ağzı falan yok.” Omuz silkiyorum.

“Hayır, yok.”

Bir an sonra A.Ç, kötü niyetinden değil ama sıkıldığından atılarak; “Kıbrıs ağzıyla gonuşmaya çalışan Türkiyeliler yok mu, sinir ediyorlar beni.” diyor. Hemen ardından D.D.; “Buradaki Türkiyelilerden mi bahsediyorsun?” diye soruyor. “Yok yahu, bizim o yandakılardan. Böyle ucuz bir özentilikle dalga geçer gibi…”

A.Ç.’ye bir anlık pis bakış atmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

Gücendiğimi anlayarak “Yani size demiyorum tabii,” diyerek toparlamaya çalışıyor. Bize demiyorsa kime diyor diye düşünürken D.D. saf saf; “Ya, bana da bazen özenti diyorlar. Halbuki özellikle öyle konuşmuyorum. Bazen kendiliğinden çıkıyor kelimeler,” diyor acı bir sırıtışla. Saflığına şaşıyorum. Belli ki A.Ç.’nin söylediklerini benim anladığım gibi anlamıyor. Bense bozum olmuş oturuyorum ama bir şey demiyorum.

A.Ç.’nin yapmış olduğu kabalığın ağırlığını kafamda tartarken düşüncelerim aniden başka yöne kayıyor. Annemi ve babamı düşünüyorum.

İkisi arasındaki kavgalar genelde aynı şekilde gelişir. Babam yersiz bir şey söyleyip kalp kırar annemse buna üzülür. Buna üzülmekle kalmayıp artı olarak babamın geçmişte söyleyip ettiği, canını yakmış olan tüm o diğer şeylere de üzülür. Tam tersi durumlarda babam olaya daha yüzeysel yaklaşır. Buradaki asıl olay annemin bazı şeyleri asla unutmayışıdır. Daha doğrusu kötü şeyleri asla unutmamasıdır. Sanırım pekçok açıdan olduğu gibi bu açıdan da anneme çekmişim. Hafızam ışık hızından daha hızlı, ilk etepta bulabildiği iki kötü anıyı önüme atı veriyor:

İlk olay birinci sınıfın ikinci haftasında üst sınıfların kaynaşma amaçlı düzenledikleri tanışma etkinliğinde yaşandı. Arkadaşlarım F.K.

ve T.Ş. ile aslında çoğu kimsenin pek iplemediği bu ufak partiye katılma kararı aldık. Eğitim fakültesin eski binasındaki ilk kat koridorunun son sınıfında yapılacaktı. Kapıyı açar açmaz zilyon tane kafa refleks olarak hemen bize çevrilmişti. Üçümüz de gerisin geri kaçmak istedik. O ufak sınıf hınca hınç öğretmen adaylarıyla doluydu.

Birbirine yapışık sıraların üstleri sarma, börek, coca cola ve kalça doluydu. İte kaka sınıfın en arkasına kaykılıp öylece dikilerek bir şeylerin olmasını beklemeye başladık. Oldu da! Fonetik dersinde dinlediğimiz diyalogu anlamadığım için beni sınıfa rezil eden D. Hoca tam karşımızda kürsüye çıkmış gerdan kırıyor, ellerini ve kafasını garip şekillere sokuyordu. Dansıyla ilgili bir şeyler gerçekten yanlıştı. Belki de geçen ders beni rezil ettiğinden bana öyle gelmişti. T.Ş.’lere doğru eğilerek; “Şu anı asla unutturmayın bana.” dedim gülerek. Ama asıl unutamadığım şey ondan sonra gerçekleşti.

T.Ş.’lere söylediğimi duyan üstlerden bir Kıbrıslı kız dönüp de; “Sen de mi Kıbrıslısın be?” diye sorduğunda bir an için öylece kalakalıyorum. Ben Kıbrıslı mıydım? Gaipten Kıbrıs ağızlı bir ses benim yerime cevap veriyor; “Hayır, değil. Hataylı o ama Kıbrıs’ta yaşar.” Sonra fark ediyorum ki ses gaipten değil yanı başımda duran Ö.Ö.’den geliyormuş. Ufak tefek ve sinsi olan bu kızı liseden biliyorum. O da beni liseden biliyor ve bu bilinç ona nereden sahiplendiğini bilmediğim bir hak vermiş olacak adıma rahatça konuşuyor. Kız hâlâ yüzüme baktığından; “Evet haklı, yerlisi değilim.

Ama orada yaşıyorum. Surlariçi’nde.” diyorum. Sesim robotik çıkıyor.

Kız da “Anladım.” deyip önüne dönüyor. Ö.Ö. sessiz. Bu sessizliğini sonsuz kılıp onu yok etmek istiyorum. Ama kinimin tüm nedenini ona yüklemem haksızlık olur. Bu olaydaki hatanın en az yarısı hatta daha çoğu benim. Çünkü kız o an soru sorduğunda cevap verememiş ablak ablak yüzüne bakmıştım. Sahi neden cevap verememiştim?

Belki de yanıtı bulmak size kolay gelecek. Türkiye’de doğmuş ama K.K.T.C.’de büyümüş. Kendini K.K.T.C.’ye ait hissediyor ama bir tarafı da hâlâ Türkiye’ye  bağlı olduğundan nereli olduğundan emin değil.

Olur öyle. Çok normal. Ama bana göre durum bundan biraz daha karışık.

Tüm bu kafa karışıklığı hissediyorum evet ama buradaki esas sorun benim “o kıza” verecek cevabım olmamasıydı. Çünkü o kız yerli Kıbrıslıydı ve ona yarım yamalak Kıbrıs ağzımla “Evet, Kıbrıslıyım.”

dediğim taktirde beni -A.Ç’nin dediği gibi- bir “Kıbrıs özentisi” sanacağını düşünmüştüm. O an bunu gerçekten de düşündüm. Herkes mi benim gibi düşünürdü bilemem ama ben böyle düşündüm işte. Yine de Ö.Ö.’nin ben bunları düşünürken yerime konuşmasına izin vermiş olmak zoruma gitmişti.

Unutamadığım diğer olaydaysa birincidekinden daha çok konuşuyorum.

İkinci sınıfın ilk dönemindeydik. Üniversitedeki her sınıfta lisedeki gibi bir şakacı çocuk var mıdır bilmem ama bizimkinde vardı: B.D.U.

Şakalarının sonunun nereye varacağını düşünmeyen, kendi ucuz eğlencesinin peşinde biriydi bu B.D.U.

Hocahanımın gençliğinden gelen tecrübesizliğini şirinlikle örtmeye çalıştığı Türkçe derslerinden birindeydik. Yoklama kağıdı bana geldiğinde kağıtta bir anormallik olduğunu hemen fark ettim. Kağıdın sağ alt köşesine bir kutucuk çizilmiş, üstüne de “Kıbrıslı Öğrenciler”

diye bir başlık atılmıştı. Kutuyu çizenin Kıbrıslı öğrencilerden imzalarını bu kutunun içine atmalarını beklediğini anlamak için dahi olmaya gerek yok. Bunun B.D.U.’nun işi olduğu apaçıktı. Üstelik son zamanlarda sınıftaki Kıbrıslı kızların hepsiyle de sıkı fıkı olmaya başlamıştı. O an bu işin büyüyebileceğine dair bir şeyler sezinledim.

Adımı nereye yazsam ki? diye düşünmeden geriye kalan “Türkiyeli” öğrencilerinkinin altına yazıp geçtim.

Sınıfın Kıbrıslı kızlarıdan Y.K. ve R.İ. yoklama kağıdındaki kutucuğa tahmin ettiğimden daha büyük tepki gösterdiler. Önce kendi aralarında bağırış çağırışlar oldu. Sonra da Y.K. Hoca’ya sınıfta ırkçılık yapıldığına dair ciddi ciddi şikayette bulundu. Hocahanım Y.K.başından beri dersi kaynattığından ve olayın büyüme potansiyelinden korktuğundan şikayeti geçersiz saydı. Konu o anlık kapanmıştı. Aynı gece Y.K.’nın yoklama kağıdının fotoğrafını sosyal medyadaki hesaplarından birinde paylaştığını gördüm. Fotoğrafın üstüne de ötekileştirilmekle ilgili bir şeyler yazmıştı. Dolu da bir yorum yapılmıştı paylaşıma. Sadece fotoğrafta ismimin yazılı olduğu yere baktım. Adımı özenerek yazdığım için mutluydum. Geçtim. Olaya dahil olmak istemiyordum.

Olayın yankıları ilerleyen günlerde de devam etti. Bölümde de her gün mutlaka konusu açılıyordu. Ankara’daki Kıbrıslılar hatta onların adadaki Kıbrıslı tanıdıkları sosyal medyada olaya karşı bayağı tepkililerdi. Bu hızla Bahçelievler’de toplanılıp yürüyüş yapılacağından emindim. İnsanlardan B.D.U.’un kızlardan defalarca özür dilediğini ve üzgün olduğunu duyuyordum. Eminim o da işin buraya kadar geleceğini tahmin etmemişti. Şakalaşan kimseler işlerin o kadar büyüyeceğini hiç düşünmezler zaten. B.D.U. için üzülüyordum. Ama her ortamda yorum yapmaktan kaçınıyordum. Sonra bir ara B.D.U.’u yalnız yakalayınca halini hatırını sormuş; böyle olmasını istemediğini, olayın sosyal medyada çok büyüdüğünü, bir dolu tehdit mesajı aldığını -kendi

ağzından- öğrenmiştim. Art niyetsiz biri olduğundan olanları gerçekten hak etmediğini düşünüyor hâline acıyordum.

Neden bilmem ertesi gün R.İ.’yi görünce dayanamadım. Sabah dersleri başlamadan önce fakültenin önündeydik. Henüz pek gelen de yoktu.

“Günaydın R., n’aber?”

“İyiyim. Senden?”

“Benden de iyilik. Seninle şu yoklama kağıdı hakkında konuşmak istiyordum biraz.”

“Tabii, n’oldu?”

“B.D.U.’yla konuştum da dün. Çok üzgün. Şakalaştığını biliyorsunuz.

Her fırsatta özür falan da dilemiş. Tehdit mesajları bile almış! Olayı daha fazla uzatmasınız keşke diyorum. Hem de çok yakın arkadaşlardınız siz.”

“Kimden tehdit mesajı alıyormuş?”

“Ne bileyim, sormadım.”

“Bence sen sor bir onu da ona göre–”

“Bak ben olaya dahil olmak istemiyorum. Sadece… Ne bileyim. B.D.U.

için üzülüyorum. Ayrıca Kıbrıs’ta Türkiyelilerin benzer konularda nasıl muamele gördüğünü az çok bilirsin. Durumu daha iyi anlamanız gerekirdi diye düşünüyorum. Bu tepkiler biraz abartı değil mi?”

“Haa, anladım. Sen o yüzden bu olayı böyle üstüne aldın.”

“Yok, ondan değil. Sadece B.D.Ö.’ü boş yere üzüyorsunuz. Biraz empati kurabilecek durumda olduğunuzu diyorum o kadar.”

“Anladım ben. Takma sen, ayrıca senin Kıbrıs’taki Türkiyelilerle bir ilgin yok ki. Böyle şeyleri dert etme boş yere.”

“Nasıl ilgim yok?”

“Ee canım, biz o Surlariçi’ndeki kaba ve cahil insanları sevmiyoruz.

Kaçak çalışan ser sefil yaşayanları falan. Oradaki çocukların üst-başları bile yok.”

“Ben de Surlariçi’nde yaşıyorum. Annem de Surlariçi’nde çalışıyor:

Arasta’da.  Ben sana ne söylemeye geldim, sen durdun bana hakaret ediyorsun.”

“Yahu, sen aradan iyi çıkmışsın. Öyleleri de var, lafım sana değil.”

“Hâlâ devam ediyorsun! Kime laf çarptığını düşünüyorsun ki sen? Bana geliyor işte.”

“Bağırmadan konuş!”

“Bağırırım! Çekinecek bir şeyim yok. Herkes asıl ırkçılığı, asıl ötekileştirmeyi kimin yaptığını duysun. İşte bu yüzden böyle bir şakayı bu denli abartmaya hakkınız yok sizin. Bir daha da seninle konuşmaya cüret ederim sanma.” Bir sinirle dönüp uzaklaşmıştım.

Anımsayınca yeniden hakarete uğramış gibi kötü hissetmekle beraber o an olayı ikimizin de biraz abartmış olduğumuzu düşünüyorum.

 Bir an sonra nerede olduğumu hatırlıyorum. Birkaç kişi daha sınavdan çıkıp tepemize toplanmış sınavı tartışıyor. Herkese hitaben görüşürüz deyip binadan çıkıyorum. A.Ç.’nin tetiklemesiyle hatırladığım olaylar ve söylenilenler harfi kelimesine gerçek. Doğrusu ikinci olayın nasıl kapandığından bile emin değilim. Bir zaman sonra Y.K. fotoğrafı sildi sanıyorum. B.D.U. ve diğer Kıbrıslı kızlar hemen sonra da tekrardan yakın arkadaş oldular. Tüm tatsızlıklar onların arasında unutuldu gitti. En azından unutmuş gibiler. Bense hepsinden uzağım. Ama hatırlıyorum. Benzer olaylar yaşandıkça da hatırlamaya devam edeceğim.

Çünkü insan zihninde kötülük iyilikten daha çok yer ediyor, fikrimce.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar