Olsa Da Bitse Maaşalah - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Olsa Da Bitse Maaşalah

Nazar Erişkin

Haziran’da yapılması gerekirken Aralık sonuna kaldı. Aylardır konuşuyoruz belki ama propoganda süreci hızlı geçen, zaten pek çoğumuzun kararını çoktan verdiği, yarattığı heyecan bakımından ise son derece düşük seyirdeki yerel seçim olacak bitecek inşallah. Sonra… Sonrası “pause”a basılan bütün sorunlar hurraaaa… “Boğaz dokuz boğum, dokuz kere düşünelim diye” derdi büyük babam… Seçim meydanlarında değil 9; 3 kere düşünene aşkolsun. Vaatler, projeler, sözler havada uçuşuyor. Esas pazarlık ise kapalı kapılar ardında dönüyor. Ben yerel yönetimlerde partiye değil icraate ve vizyona bakılmasını savunurken; geçen haftalarda baş gösteren “onlar” “biz” edebiyatının kazananı olmayacağından bahsetmiştim. Bunu ısrarla savunuyorum. Ama geçen gün yayına aldığım Rasıh Reşat’ın söylediği dudak uçuklatan cinsten. Diyeceksiniz ki “dudağın hâlâ mı uçaklayabiliyor böyle şeylere Nazar?” çok da  haklısınız pek tabii ama kimi adayların gezdikleri yerlerde “ben Cumhur İttifakı’nın (Türkiye’de AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu seçim ittifakı) adayıyım söylemlerini duyunca şaşırmaktan geri duramadım doğrusu… Vizyon, plan, proje, mali kaynağa ulaşmak konsundaki açılımların ne olacağı, vaat edilenlerin orta ve uzun vadede bölgeye ne katacağı ve  buna benzer sorulara cevap aramamız gereken yerde, uğraştığımız şeye bakın.

Basit Bir Mesele Değildir Medyada Yaşananlar


Yukarıda anlattığımdan asla bağımsız düşünmüyorum tam da bu dönemde kıbrıs Türk Medyası’nda yaşanan gelişmeleri, değişiklikleri, el değiştirmeleri, yeni oluşumları… On yıllarca bu alanda başat giden Kıbrıs Medya Grubu’nda yaşananlar ya da kurulan ve kurulacağı söylenen mecraların zamanlaması düşündürüyor beni. Hiç kuşkusuz dönüşümün anahtarı zamanlamada olduğu kadar, benimsenen dilde de. Bahsini ettiğim medya organının, son Cumhurbaşkanlığı seçim döneminde yekten taraf olması, yaptığı yayınlarla tam da “biz” ve “onlar” potasının göbeğinde durması unutulmamışken; bugün geldiğimiz noktada pek çoğumuzun içinden geçirmeye bile korkar olduğu toplumsal dönüşümdeki rolünün ne olacağını tahmin etmek çok güç değil. Hal böyle olunca ister muhalif bir oluşummuş gibi gösterilerek kurulan ister gözümüzün içine baka baka el değiştirilmiş olsun medyada yaşanan son dönem gelişmelerin tamamı bende ciddi bir endişe yaratıyor. Varoluşumdan bağımsız düşünemediğim mesleğimin geleceği için endişelenmek bir tarafa; hem ülkemizde hem de yakınlarda kaybedilen başta editöryel özgürlükler ve meslek ilkeleri olmak üzere pek çok niteliğin ortadan kalkmasının bedelini daima toplumların ödediğini gördük; görüyoruz. İşte bu yüzden uyanık olmalısınız/olmalıyız… Çünkü son derece hızlı işleyen bu değişimin, en çok da allı pullu geldiğini bilecek kadar yaşam tecrübemiz de, mesleki tecrübemiz de var şükür!

Çirkef Yatağında…

Ölüm yıldönümü haftasında Arif Hasan Tahsin’i de anarak, bağrımın yanık olduğu medya konusuyla devam edeyim. Neyse ki güzellikleri de barındırıyor hâlâ hem memleket hem de mesleğimiz. Zaman zaman ters düşmelerimiz, birbirimizi gıcık etmelerimiz ama en çok da karşılıklı sevgiyle anmalarımız baki Cenk Mutluyakalı; tıpkı geçtiğimiz yıl duyurduğu gibi, Yeni Düzen Gazetesi’nde 21 yıldır sürdürdüğü Genel Yayın Yönetmenliği koltuğundan kendi rızasıyla kalktı. Tıpkı olması gerektiği gibi güle oynaya, sevgiyle kucaklanarak ve bolca da saygı duyularak ayrıldı. Koltuğuna yapışık kalmak için türlü dalavere çevirenlerin bol olduğu bizimki gibi coğrafyalara bir kaç beden büyük gibi gelen bu gömlek; istendiğinde cuk diye de oturabiliyor demek! Cenk’i ikonik bulduğum manşetleri; “kötü” olmaktan korkmayan halleri ve lafı dolandırmadan yaptığı tespitleriyle hatırlayacağım. Meslek tecrübesini yaşla sınırlı tutanlardan değilim elbet. Ama bu küçük coğrafyada, mesleğe benden daha önce başlamış bir büyüğüm olarak, kendimi hiç toy hissettirmeden uzakta ama her daim yakınımda olan; aynı dönemde aynı mesleği yapıyor olmaktan gurur duyduğum ve maalesef iki elin parmağını zor bulacak insandan biridir Cenk. En keyifsiz kısım olan yöneticilik geride kaldığına göre; şimdi en verimli dönemi olacaktır. Yolun açık olsun Cenk!

Cezaevinden mektup var…

Gece düşmüş mesaj kutuma uzunca bir mesaj. Erken bitmiş enerjim; sabah görüyorum. Ne kadar içten yazıldığını anladığınız o mesajlardan. Teşekkür faslına asıl ben teşekkür ederim. Öznel bulacağınız değerlendirmelere de şüpheyle baktığınızı varsayıyorum ama mesajın tamamını paylaşıyorum ve yorumu size bırakıyorum. Cezaevindeki sorun tek değil. Sağlıkta, eğitimde her alanda yaşadıklarımızın bir tekrarı. Temelinde sistemsizlik, özensizlik var. Bize de usanmadan üzerine düşmek kalıyor.

 

Sedye Tepesinde Kaç Saat Daha Geçirmemiz Gerekiyor?

Gazeteci dostum Meltem Sonay’ın sağlık problemi sonrası yaşadığı korkunç hastane tecrübesini kaleme aldığı yazısı; hastanede intihar olayıyla aynı hafta yaşandı. Aynı hafta sağlıkta bir doktorun hastaya tacizi yansıdı yine basına. Bir tık olmaz mı; bir yönetici de kapı kapı gezdiği seçim çalışmaları arasında tenezzül edip bir açıklama yapmaz mı. Yapmazsa ne olur? Görüyoruz ki hiç bir şey. O kadar çökük ki omuzlarımız, o kadar kendi dünyamızdayız ki, o sedyede biz yatana; o tacize biz uğrayana ve keni yakınımızı böyle acı bir olayla kaybedinceye kadar kollektif bir bilinç geliştiremeyeceğimiz açık! Vay halimize…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar