MUTLU OLMAYI TAHMİNİ NE ZAMAN BIRAKMIŞIZDIR? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
KıbrısKöşe Yazarları

MUTLU OLMAYI TAHMİNİ NE ZAMAN BIRAKMIŞIZDIR?

Nazar Erişkin

Geçen gün bir video seyrettim. Yağmur yağarken denizin içinde olan biri tarafından çekilmişti. Hava kapalıydı ve yağmur damlaları denizle buluştukça kayboluyor ama denizin yüzeyine teması sırasında ortaya çıkan minik halkalar, üzerine bir diğer yağmur damlası düşene kadar yüzeyde kalıyordu. Beni tanıyanlar denize olan sevgimi bilirler. O sevgiyi zaman zaman sarılıp öpmek istiyorum diye anlatırım ki sezonun ilk buluşması ile vedalarda bunu bir şekilde yaparım. Videoyu seyretmemin üzerinden 1 hafta geçmedi ki kendimi yağmur yağarken denizde buldum.  Aslında bu yıl ömrümde ilk kez yaz bitse de ayağımı sudan çıkarmadım. Bir süredir kendim için ertelediğim şeyleri yapmaya başladığımdan bahsetmiştim. Kite surf de bunlardan biri. Yaklaşık 10 yıldır yapacağımı söylüyor ama erteliyordum. Artık kendime bu konularda kaçış alanı bırakmıyorum. Çünkü artık bahaneler uyduracak yaşları geçtik. Cidden istiyor musun şekerim? Hadi bakayım… Ne yalan söyleyeyim bir şeyin çömezi olmayalı çok zaman geçtiği için hayli zorlanıyorum. Ancak fiziksel  meydan okumalara bayıldığım için kendi hakkımdan gelmeye çalışıyorum.


Tepeme yağmur yağarken deniz köpüğüyle dans ederken buldum kendimi. O an “keşke bu anı ölümsüzleştirebilsem” dedim. Suya girebilen bir kamera mesela… Yıllarca konular ve kişilerle arama kamerayı koyarak mesafe tutmuş birisi olarak bu isteğime şaştım. Kaydetme derdine düşüp anı kaybettiğimiz o kadar fazla örnek var ki sinirim bozuluyor. Oysa deniz köpüğü, bir Çarşamba günü, üstelik yağmur yağarken ömrüm boyunca daha kaç kez dansa davet edecek ki beni. Eşsiz bir tecrübeydi. Sana yine sarılıyor ve öpüyorum deniz; sizleri de yağmur damlaları ve çok seviyorum.

***

Dondurma her mevsim yenebildiğinden beri eskisi gibi mutlu edemez oldu!

Çocukken kıkırdaya kıkırdaya yağtığımız, bizi çok mutlu eden şeyleri yapmayı nasıl ve neden bırakırız? Örneğin sokakta dans ederek şarkı söylemeyi. Bunu yapana deli deriz ama bugünün dünyasında devam eden savaşları başlatan ve körükleyenlere bizleri yönetme yetkisi veriyoruz öyle mi? Bu ne yaman çelişkidir! İddia ediyorum ki mutlu olduğu şeyleri bıraktıkça dünyaya ve çevresindekilere öfke doluyor insan denen varlık. Sistemi, kendisine atanan rolleri, toplumu suçluyor ve en sonunda mutlu olacağı anlardan o kadar kopuyor ki; mutsuzluğundan başka yayacak bir şey kalmıyor elinde. Şöyle bir şey değil dediğim sakın yanlış anlamayasınız: Dünyayı bir kaç saatliğen çocukara verin bıdı vıdı… Yok yapmayın öyle bir şey. 23 Nisan’da çocukların büyüklerin makamlarına geçmesinden beter; hani büyüklere çocukluk halleriyle ilgili şeyler yaptırırlar ya… Ne gıcık! Oysa böyle suni şeyler değil de o hissi unutmamak ve tutunmak gerek her döneminde hayatın.  İçinizdeki çocukla da işim yok benim. Fakat yüzünüze kocaman bir gülümseme konduran o anı unutmayın mümkünse bir şekilde korumaya alın. Hayat zor evet ve bazılarımız için daha da… Ancak yaşıyor olma halindeysek, özellikle dünya nüfusundaki şanslı azınlıktaysak; örneğin savaştan etkilenmediysek, temiz suyumuz ve yiyeceğimiz varsa, karnımız doyuyor ve barınabiliyorsak mesela; bir zahmet kendimizi mutlu etmeyi de becerelim. Çok basit haliyle şu aslındda dediğim; Ünal Üstel çocuk haliyle yazın ilk dondurması diline değdiğinde hissettiği hazzı en son  ne zaman almıştır hayattan mesela. Recep Tayyip Erdoğan, frene dokunmadan sonsuzluğa kadar çevirdiği hissiyle en son ne zaman bir bisikletin pedalına asılmıştır, en son ne zaman yağmur damlaları yüzüne damlarken sırt üstü öylece yatmıştır denizde Devlet Bahçeli mesela… Lakin Ersin Tatar’a sözüm yok. Maşallah kendisi o kodlarını hiç bırakmadı. Kâh kaleye kafa göz daldığı futbol maçlarında kâh anı yakaladığı (!) fotoğraflarla coşkusunu hiç kaybetmediğini gösteriyor bize. İşte tezimin ispatı…

***

Eski bir gündem bağımlısının itirafları…

Bu kadar siyasetçi adı anmışken kişisel tarihimin en azından kendimi bildiğim dönemi içindeki bir ilkten de bahsetmek istiyorum… Biliyorsunuz Türkiye kısa bir süre sonra yerel seçimler için sandık başına gidiyor. Özellikle ekonomik sonuçları nedeniyle bizi de çok yakından ilgilendiren bu seçimle her ne kadar belediye başkanı, muhtar, aza falan seçilecek olsa da; bir kez daha Cumhurbaşkanı Erdoğan ve tüm siyasi figürler sahnede.  Erdoğan “bu benim son seçimim” diyor bir yandan iki haber sonra ise yeniden aday olmasının nasıl mümkün olabileceğiyle ilgili yeni bir senaryo okuyoruz. Türkiye bildiğimiz gibi işte. Lakin korkunç bir deprem felaketi ve o enkazı aratmayacak bir ekonomik yıkıntı ile giriyor seçime. Kişisel tarihimle ilgili kısmı ise; hayatımda ilk kez bir seçim ile  hiç ama hiç ilglenmiyor olmam. Şaşkın ama gururluyum. Ben ki gözünü açınca değil sadece ülke gazete ve ajanslarını; uluslararası basını ve ajans başlıklarını taramadan Pazar gününe dahi başlayamayan hey gidinin Nazar’ı. Senin gibi bir gündem bağımlısını dahi bu hale getiren hayat bir apolitiğe neler etmez!

***

Sahadan bildirmeye devam…

Çam kese böceklerinin nabzını mahalle mahalle tutan muhabiriniz bu hafta da boş durmadı ve güzel bir uygulamayı yerinde gözlemledi. Gönyeli bölgesinde yürüyüş yaparken çam ağaçlarına asılmış bu çuvalları görünce şaştım. Sonra aklıma bizimkiler için yapılmış olabilecekleri geldi ama mantığını çözemediğim için hemen vaktinde pek çok program yaptığım Orman Dairesi Müdürlüğü görevine de yeni atanan Ercan Poyraz’a sordum hemen. Öncelikle yerinde bir müdahale olduğunu söyledi. Tahmin edebileceğimiz gibi bizim çam kese böcekleri için yapılmış tuzaklarmış bu çuvallar. Toprağa inmelerinin önü alınmaya çalışılıyormuş bu tuzaklar vesilesiyle. O iş için geç kalınsa da, yine de bu yerinde önlemi alanlara teşekkür etmek lazım.

***

BU HAFTA NELERE ÇILDIRMADIM

Haftalık sebze meyve alışverişimin ederi 1 yıl içinde 3 katına çıktığında,

Ortalığın kalkıp oturması gereken zamanlarda üzerimize ölü toprağı serilmişçesine oturuyor olma halimiz karşısında;

Gündemi aylarca meşgul eden külliye inşaatının yolun karşı tarafına da geçmiş olmasına karşın gündemdeki yerini yitirmiş olduğunu görünce;

Avcı bozuntularının köpeklerini koydukları 1 metre kare kadar küçük yağmur ve güneş alan kafesleri gördüğümde çıldırmadım. Bunu yapanların son nefeslerini aynı şartlarda vermelerini istedim.

 

Tepki göster
Bayıldım
5
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
1
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar