Önce, Kudret Özersay ile ilgili başlayalım.
Sonra Özersay’ın dün itibarı ile gönüllü bir şekilde ayrıldığı mecliste olanlarla ilgili devam edelim.
Her iki konunun da aynı anda gündeme gelmesi tamamen bir tesadüftür fakat manidar bir tesadüf oldu.
Kudret Özersay’ın milletvekilliğinden vazgeçme “eylemini” takdirle karşıladığımı hemen belirtmeliyim.
Akıl vermeye çalışan aklı evvellerin değersizleştirme çabalarına karşın Özersay 4 ay önce seçildiği milletvekilliğini elinin tersiyle itme cesaretini gösterebilmiştir.
Siyasetin sıradanlaştırıldığı ve “bunların hepsi aynıdır” teranesiyle iradenin başka yerlere ciro edildiği bu dönemde Özersay konforlu alanın dışına çıkıp yeni bir yol denemeye karar verdi.
Bu kararında partisinin onayını aldı fakat 2 milletvekilinden oldu.
Umarım “çizmelerimi giydim, mücadele şimdi başlıyor” sözünün peşine düşer.
Aksi, aldığı risklerle yüzleşmedir ki yazık olur.
Kıbrıs Türk siyasetinde Kudret Hocaya ihtiyaç vardır.
***
Gazeteciler Birliği açıklamasında “ülkede o kadar sorun varken ve onlarca önemli yasa sırada beklerken” vurgusu yapılarak aslında bu hükümetin ne kadar gözünü kararttığı bir kez daha dile getirildi.
Ben bu göz karartma işine Cumhurbaşkanını da ekliyorum.
Çünkü geçirilmek istenen (değiştirilmek istenen) yasalarda onun da parmağı ve ve bizatihi adı da geçiyor.
“Cumhurbaşkanına yönelik soğukluk yaratmak.”
Bakar mısınız düştükleri seviyeye.
Kendisini ya da hükümeti eleştiren her yazıyı bu kapsama sokup 5 yıla kadar hapsimizi isteyecekler.
Devletin kolluk kuvvetlerini kullanıp adeta terör estirip kendilerince susturmaya çalışacaklar.
Anamuhalefet mecliste söyledi, Barolar Birliği açıkladı: Bu yapılmak istenen faşizan bir girişimdir.
Öyleyse faşizme karşı durmalıyız.
Hem de her pahasına.
Faşizmi hortlatmaya çalıştıkları o meclis binasını başlarına yıkana dek.
Ben bu kadar netim…