Maronitler ve Kıbrıslı Türklerin Enosis’e Karşı Mücadelesi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Poli

Maronitler ve Kıbrıslı Türklerin Enosis’e Karşı Mücadelesi

Mete Hatay

Geçenlerde sevgili dostum Costa M. Constantinou’nun “Third Motherland” yani “Üçüncü Anavatan” adlı belgeselini yeniden izledim. Belgesel bir saat boyunca Maronit toplumunun yaşadığı paradokslara ve içsel çelişkilere parmak basıyordu. Bir kısım Maronit’in Rum toplumu arasında asimile olmaya hazır olduklarını fakat çoğunun buna karşı durduğunu anlıyoruz bu filimden. Belgesel, özellikle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye girmesiyle birlikte, Maronitlerin bazı toplumsal haklarını nasıl daha sesli bir şekilde dile getirdiklerini gösteriyor ve ayrıca bu renkli topluluğun Lübnan’la olan duygusal ilişkisine de bakıyor.

 


Filmin bence en ilginç sahnesi, 1960 Anayasasının onları Rum toplumunu seçmeye zorladığını ve böyle bir sorunun bir daha onlara sorulmaması gerektiğini dile getirdikleri sahneydi benim için. Bu sahnede Sömürgeci güçlerin ve çatışan iki milliyetçiliğin onları nasıl taraf tutmaya zorladığını anlıyoruz. Kıbrıslı Maronit hemşerilerimiz, film boyunca kah ağlayarak kah gülerek, kah öfkelenerek bitmek bilmez Kıbrıs sorununun karşısında nasıl iki arada bir derede kaldıklarını ve sonuç olarak trajik bir şekilde yüzlerce yıldır yaşadıkları köylerinden olduklarını hüzünlü bir tonla ve açık gönüllülükle anlatıyorlar. Ve kendilerini “rehine toplum” olarak adlandırıyorlar.

 

Kimdir bu Maronitler? Gerçekten ne istiyorlar? Yunan Milliyetçiliği ve Enosis çığırtkanlığının yapıldığı dönemlerde nasıl bir pozisyon almışlardı? Bugünkü yazımızda işte bu üç önemli soruya cevap aramaya çalışacağım.

 

Maronitler,  6. Yüzyılda Aziz Maron’un öğretisini kabul etmiş Suriyelilere verilen addır. Zamanla bu gurup Lübnan bölgesine yerleşmiş ve zamanla en büyük topluluğu haline gelmişti. Haçlı seferlerinde Levent’de kurulan Haçlı kolonilerinin ise vaz geçilmez asker kaynağı da olmuşlardı. Sanırım Maronitlerin adaya gelişiyle ilgili iki ayrı iddia vardır. Birincisi onları adaya Bizanslıların getirdiği iddiasıdır. Bizans idaresinde adada az sayıda Maronitin yaşadığı bilinmesine rağmen birçok tarihçi Maronitlerin kitleler halinde adaya esas göçünün 12. Yüzyılda Kıbrıs’ta kurulan Haçlı krallığının teşvikiyle olduğunu iddia ederler. Kaynaklar 13. Yüzyıla geldiğimizde adadaki Maronit köy sayısının 60 köye ulaştığını iddia ederler. Bu sayı Venedik döneminde güçlenmeye başlayan Ortodoks kilisesiyle birlikte baskı altına alınan bazı köylerin Ortodokslaşmasıyla 30’lara kadar düşer. Osmanlının ilk yıllarına baktığımızda ise sayının daha da düşerek 19 köye indiğini görürüz. İngiliz adaya geldiğinde ise şehirler hariç sadece beş köy kalmıştı. Bunların üçü tamamen Maronit, ikisi ise Müslümanlarla karışık yaşanılan köylerdi.

 

Ayia Marina ve Gambilli köylerinde Maronitler Müslümanlarla iyi geçinerek yaşıyorlardı. Karışık evlilikler çoktu. Fakat 1930’larda başlayan karışık köyler üzerine çöken homojenleşme trendine Gambilli de katılacaktı. Şimdiki Kozan (Larnaka dis Lapidyu) köyünden 1930’larda imamlarının öldürülmesi üzerine kaçmak zorunda kalan Türklerin Gambilli’ye gelmeleriyle birlikte onların ayrılmaları bir olacaktı. 1963 yılına kadar karışık olarak kalmayı başaran Gürpınar ise toplumlararası olaylardan etkilenerek Kıbrıslı Türkler köyü terk edeceklerdi.

 

Bugünlerde sıkça merak edilen diğer bir konu ise Maronitlerin Yunan milliyetçiliğiyle nasıl bir ilişki kurduklarıdır. Birinci Dünya savaşının başlamasıyla birlikte tavan yapan Enosis taleplerine nasıl tavır almışlardı acaba?

 

Genellikle Rumların enosis istençlerine sadece Kıbrıslı Türklerin karşı çıktığı yazılır. Durum ise biraz daha karmaşıktır. 1920’lerde Vali Stevenson döneminde Maronit, Ermeni ve Latin toplumlarının Kıbrıslı Türklerle birlikte aktif bir şekilde enosise karşı çıktığı fazla bilinmez. Bu dört toplum değil enosis adaya kendi kendisini yönetme fırsatı verecek anayasa önerisine de karşı çıkmışlardı. Örneğin 15 Kasım 1925 tarihinde Kıbrıslı Rumlar adaya daha fazla yetki verilmesini talep eden bir bildiriye imza atacaklardı. Tabii lokal yetkilendirme demek onlar için çoğunluk idaresine geçiş demekti. Mektup İngiltere’ye gitmeden Maronit Baş Vicarı, Roman Katoliklerin Başkanı ve Ermeni Başpiskoposunun imzalarıyla bir itiraz mektubu hazırlanacaktı. Tabi diğer taraftan benzeri itirazı Kıbrıslı Türkler çoktan hazırlamıştı bile. Bu dört toplumun birlikte hareket etmesi çoğunluk anayasasının geçmesini engellemişti. Azınlıkların ve Kıbrıslı Türklerin bu itirazı Sir Ronald Storrs (1926-1932) döneminde de devam edecekti. Örneğin 1928 yılında dört toplum yine beraber hareket edecekti. Basında çıkan haberlere göre Kıbrıslı Rumlar yeniden “self rule” talebini yineleyecekti bu azınlıklar. Eylül 1929’da Kıbrıslı Rumların taleplerini “kesinlikle kabul edilemez” olarak niteleyeceklerdi.

 

1898 yılında dönemin Maronit dini lideri J. M. Cirilli tarafından yazılan Les Maronites en Chypre. Adlı kitapta Kıbrıslı Maronitlerin Rumlara karşı büyük bir korku beslediklerini detaylarıyla ve tarihsel arka planıyla anlatır. Maronitler adanın “kendi kendini yönetme” olasılığına enosise giden bir adım olarak gördükleri için her zaman karşı çıkıyorlardı. 1950 yılındaki Ortodoks kilisesinin düzenlediği plebisite de çok az sayıda Maronitin evet dediğini biliyoruz. 1955 yılında başlayan EOKA yeraltı örgütünün faaliyetlerinde ise Ermenilerden iki kişinin bombacı olarak katkıda bulunmasına rağmen EOKA’cı Maronit sayısı yok denecek kadar azdı. Onlar da sempatizan seviyesinde bir katkıları vardı. Bu dönemde 800 kadar Maronitin Lübnan’a göç ettiği iddia edilmektedir. Maronitler enosise karşı çıkarlarken 1957 yılında Türklerin resmi tezi olmuş taksim tezine de soğuk bakıyorlardı. Çünkü o dönemde yayınlanan taksim haritasında köylerinin Türkiye’nin kontrolüne girecek bölgede kalacağı öngörülüyordu.

Kısacası adanın Maronitleri iki yükselen Milliyetçilik arasında sıkışıp kalmış bir toplumdu. 1974 yılından sonra ise köylerinden göç etmek zorunda kalacaklardı. İlk başlarda dört Maronit köyü de askeri bölgelerde kalmıştı. Haziran 1975’deki bir raporda nüfuslarının bin kişinin altına düştüğünü göstermektedir. Bu da bize Harekattan hemen sonra birçok Maronit köylüsünün Güney’e kaçmak zorunda kaldığını göstermektedir. Tamamen askeri abluka altına alınan bu köylerde, serbest dolaşımın kısıtlanması, devlet dairelerinde çalışan Maronitlerin güneye göç etme zorunda kalması, Kıbrıs Türk yönetiminin onların sosyal ve siyasi haklarını, miras bırakma hakları gibi birçok temel haklarını kısıtlaması sonrası bu kalan bin kişilik nüfus adeta zaman içerisinde eriyecekti. 1975’de 979 olan sayı daha sonra 1979 yılında 610’a; 1983 yılında 389’a; 1985 yılında 332’ye; 1995 yılında 234 kişiye; 2003 yılında ise 120 kişiye düşmüştü. Bunların on beşi Karpaşa’da ve sadece bir tanesinin Asomatos yani Özhan’da yaşadığını görüyoruz.

2003 yılından sonra yapılan bazı açılımlarla Kormacit köyüne tam dönüş olmasa da, hafta sonu evi halinde kullanılmak üzere birçok ev restore edilmiştir. Hafta sonları nüfusu altı yüz kişiye kadar çıkmaktadır, hatta Dini bayramlarda bin kişiye kadar çıktığı olmuştur.

Maronitler, Ortodoks kilisesinden Osmanlı dönemi boyunca çok çekmişlerdir. Onlarca köy Ortodokslaştırılmıştır. Bu yan yana dizilmiş dört köy ise Maronitlerin korunabildikleri son yerler olarak kalmıştır. Bütün tarihi, kültürel ve dini mekanları buralardadır. Güneyde durumları iyi olsa bile yoğun bir asimilasyon tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Bunun için kuzeydeki köylerini tekrar canlandırıp kültürlerini ve kimliklerini korumak istiyorlar. Gösterdiğim gibi İngiliz döneminde defalarca enosise karşı durmayı becermişlerdi. Bu insanlar Kıbrıs’taki iki Milliyetçiliğin en önemli kurbanlarının başında gelmektedirler. Onların köylerine geri dönmesi yok olmak üzere olan ve şu an sadece 1,200 kişinin konuşabildiği Kormacit Arapçasını da kurtaracaktır. Aksi taktirde on beş yirmi yıl içerisinde bu dilin de gözümüzün önünde yok olup gitmesini seyredeceğiz.

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar