Kuşdili - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Kuşdili

Ahmet OkanAhmet Okan

Birinci Dünya Savaşı bitmiş Paris’te Barış Konferansı toplanacaktı.

Osmanlı’nın yenilgisi Kıbrıs’ta Rumları da heyecanlandırmıştı.


Hemen bir heyet oluşturarak Paris’e gidecekler ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını isteyeceklerdi.

Dönemin Türk önde gelenleri bu hareket üzerine karşı önlem alıp Meclis-i Milli’yi toplamayı kararlaştırmışlardı.

Bu hareketin başını Gazeteci Remzi Okan ile Müftü Hafız Ziyai Efendi çekiyordu.

Köylere kasabalara haber verilir ve 10 Aralık 1918 günü Müftü Efendinin Lefkoşa’daki evinde meclis toplanıp iki karar alır.

Paris’e temsilci olarak Müftü Efendi gidecekti; Kıbrıs adası ise eski sahibine yani Osmanlıya geri verilmeliydi…

Ta o dönemlerden iki toplum her fırsatta karşı karşıya gelmekteydi.

Daha gerilere giden anlaşmazlık ve karşılıklı tepkiler de var ancak bu çarpıcı örnekle yetinelim.

Zaten günümüzde de aynı durum sürmüyor mu?

Geçenlerde Havadis Radyo’da Öntaç Düzgün ile müzik tartışıyorduk.

Kıbrıs’ta yaşayan Türkler, ki yanılmıyorsak Arif Hoca “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” diyordu bu Türklere… işte adadaki bu unsurun kendi müziği var mıydı, var olan ezgiler, türküler  nereden gelip nereye gidiyordu, kökleri ya da müzik yolculukları neydi?

Bunlara yanıt arıyorduk ki zor zanaat!

Kıbrıs’ta Türkçe konuşan bu insanların geçmiş siyasi iradesi Osmanlıya, ya da “Anavatan”a bağlanmaktı.

Osmanlı döneminde kendilerini Osmanlı görüyorlardı,

Daha sonraları,  belki de ilk kez 1931 yılında toplanan İkinci Milli Kongre’de “Kıbrıs Türkü”, “Kıbrıs Türk Ulusal Kongresi”, “Kıbrıs Türk Milli Kongresi” gibi kimlikler, tanımlamalar üzerinde durulmuştu.

Osmanlı bittikten sonra Türkçülük üzerinden milliyetçilik akımı başlamış, bu akım Kıbrıs’a da uzanmış, Milli Kongre’de bu kimlikle İngiliz İdaresinin karşısına çıkılmıştı.

O dönemler Türkçe konuşan Kıbrıslılar bunlardı…

Müzik açısından da toplumun kimliğine yönelik arayışlar içerisinde bulunmak mümkün ancak, bu arayışlar sonucunda başta Anadolu olmak üzere, birçok yere sürüklenmek de mümkün; Musevi müziklerine kadar.

Nihayetinde bir takım anonim türküler buralara kadar uzanabilir  ve ahali de bunları içselleştirip kendinin bilebilir.

Bu içselleştirmeler başka ülkelerde de vardır ve gayet normaldir…

Nihayetinde müzik, müziktir ve denildiği gibi insan ruhunun tatminidir.

Yine de belirli bir coğrafyada oluşan kültürler içerisinde “özgün” müziklerin doğması da mümkün ki dünyada bunun örnekleri çoktur ve doğrusu az da olsa burada da mevcuttur…

Kıbrıs’ta yaşayan insanların kimliği her açıdan araştırılabilir; kültürlerinin kökleri irdelenebilir, ortaya çıkanlar değerlendirilebilir ve çeşitli sonuçlar elde edilebilir….

O Radyo programında üzerinde en çok durulan can alıcı konu, ahalinin hep birlikte söyleyeceği şarkılarının olmamasıydı.

Böyle toplumlara  “şarkısız toplum” deniyordu!

Ama hiçbir şey yoktur, hiçbir şey yapılmadı da denemez.

Türkçe konuşanlar en azından Arap Ali’ye adanmış “Mağusa Limanı”nı yazdı.

Rumca konuşan Kıbrıslılar bir Musevi parçasına kuşdilinden sözler giydirdi ve o da dillere dolandı.

Hani Cemal Hoca’nın sözleri ile Dillirga olarak bilinir.

İkisi de çok güzel…

İş şarkıların, türkülerin, sözlerin köklerini aramaya gelince, Türkçe konuşan Kıbrıslıların aklı karışabilir…

Bu konunun milli kongrelerle ne ilgisi var denebilir.

Bunu ben de düşündüm!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar