Korku, inanç ve koku - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Korku, inanç ve koku

Bekir AzgınBekir Azgın

Eskimolar hakkında araştırma yapan bir Rus bilim adamı, bir inuitle arasında geçen konuşmayı şöyle aktarır:

Eskimoya sorar:


  • Ataların ruhlarından niye bu kadar korkuyorsun?
  • Bol balık avlamamızı sağlayan onlar. Hastalıkları gönderen onlar. Bizi aç da bırakabilirler, hasta da edebilirler. Naıl korkmayayım?
  • Balık avlamak senin becerine bağlı. Sen niye ötekilerden daha çok balık yakalıyorsun? Çünkü onlardan daha deneyimlisin. Onlardan daha beceriklisin. Hastalıklar ise doğal şeylerdir.
  • Onu ben de biliyorum. Ama ruhlar bunu biliyor mu? Ondan pek emin değilim.

 

Belirsiz ve tehlikeli ortamlarda insanoğlu, arkasını dayaycağı bir destek arar ve dört elle inancına sarılır. Korona virüsü tam da böyle bir ortam oluşturmuştur. Hem belirsiz hem de tehlikeli.

Uzun boyunlu, sağlam yapılı, otuzlarında bir genç, eczaneye girer ve dezenfektan bulunup bulunmadığını sorar. Eczacı bulunduğunu söyler ve izah etmeye başlar: “Çocukların erişmeyeceği yerde tutulmalı. Gözlere sürülmemeli. Kazara gözlere kaçarsa gözler bol suyla yıkanmalı. Ateşe yakın bir yerde tutulmamalı. Alkol bazlı olduğu için yanıcıdır.”

Eczacıyı dikkatle dinleyen adam sorar: “Yani bunun içinde alkol mu var?” Eczacı “Evet, %70 alkol var.” Adamın birden tavrı değişir, “Ben günde beş vakit namaz kılan biriyim” der ve hışımla kapıdan çıkar.

Eczacı bakakalır arkasından ve yardımcısına şöyle der: “Çok merak ediyorum. Bu adam hayatında hiç mi kolonya kullanmadı?” Bilindiği gibi çakma olmayan kolonya %80 alkol ihtiva eder. Bu nedenle Korona virüsüne karşı bir dezenfektan olarak kullanılmaktadır. Bunun sonucu olarak ya piyasada bulunmuyor ya da altın fiyatına satılıyor.

Bir süre önce Oray Eğin, yazdığı bir makalede Fatih’ten Nişantaşı’na taşınan muhafazakâr bir yazara “kolonya kokulu” yazar lâkabını taktığını ve bunun çok tuttuğunu anlatır. Yani kolonya dindarlığın, muhafazakârlığın sembolü haline gelmişti.

Ama gelin adım adım ilerleyelim. Oray Eğin’den çok önceleri yaşamış olan Peyami Safa, Fatih ile Beyoğlu’nu mukayese ederken Beyoğlu’ndaki sosyetenin kolonya, Fatih’teki avamın gülsuyu kullandığını söyler. Demek ki 20. Yüzyılın başlarında kolonya, varlıklı insanların kullandığı kokulu bir sıvıydı.

Bir zaman sonra parfüm çıkınca sosyete parfüme sarıldı, avam da kolonyaya terfi etti. Bunun sonucu, 20. yüzyılın sonuna doğru kolonya ahalinin kokusu oluverdi. Limondan limon çiçeğine, lavantadan karanfile, gülden feslikâna enva-yı çeşit kokular saçan kolonyalar.

Aslında kolonya İstanbul’a oldukça geç bir zamanda, 19. yüzyılın ikinci yarısında geldi. İlk defa Köln kentinde imal edildiği için adına “Eau de Cologue” yani “Köln Suyu” dendi. Osmanlı diyarına da “Odikolon” adıyla girdi.

1882 yılında ilk kolonya atölyesini kuran Ahmet Faruki bey, nedense, odikolon adını beğenmemiş olmalı ki ürettiği kokulu sıvıya “Kolonya” adını taktı. O gün bu gündür biz de bu adı kullanıyoruz.

Bazan sosyetenin bazan avamın kokusu olan kolonyanın aslında eşitlikçi bir sosyal demokrat koku olduğunu anlamamız için korona virüsüne ihtiyaç varmış. Bu tehlike ile karşılaşan insanımız zenginiyle fakiriyle kolonyaya sarıldı. Herkese lâzım bir madde haline geldiği için de onu raflarda seyretmek mümkün değil.

Öte yandan alkol adını duyan gencin arkasını dönüp kaçmasını anlayışla karşılamak gerekir. Etrafta huyunu meşrebini bilmediğimiz bir virüs dolaşmakta ve ölüm saçmaktadır. Gün imana sarılma günüdür.

Ancak eczacı kendisine “Bunu içeceksin” demedi. O sıvıyla ellerini dezenfekte edecekti. Öyle de dinimiz “Bir katresi dahi haramdır” diyor. Yani bir damla bile alınmayacaktır.

Üniversite yıllarından anımsadığım kadarıyla alkollü içki, ki Kur’an’da “mey/şarap” olarak geçiyor, üç safha geçirmişti.

Başlangıçta serbestti. Allah sizlere bu nimetleri yararlanasınız diye gönderdi. Şarap da bu nimetlerden biriydi.

Bir gün adamın biri, içti içti sarhoş oldu ve namaz kılmak için camiye gitti. Camide her şeyi dağıttı, herkesi bizar etti. Arkasından ayet geldi: “İçkiliyken namaza yaklaşmayın”. Sarhoşken camiye girmeyin hatta namaza durmayın.

Aradan zaman geçti. Bir bayram günüydü. Kentin kabilelerinin ileri gelenleri toplanmış yiyip içiyorlar. Deveciğin budunu olduğu gibi kömür üzerinde kebap ediyorlar. Piştikçe üst tarafı kesilip eşrafa dağıtılıyordu.

Kafalar hoş olunca, Arap geleneğine uyularak şiirler okunmaya başlandı. Şairlerden biri kalkıp kendi kabilesini yücelten bir kaside okumaya başladı. Kendi kabilesini göklere çıkarması yetmiyormuş gibi rakip bir kabileyi de horlamaya başladı. Horlanan kabileye mensup biri de üzerindeki eti yenmiş olan deve bacağını kaptığı gibi şairin başına indirdi.

Mecliste bulunan Hz. Ömer, bu olaydan çok rahatsız oldu. Peygambere gidip durumu anlattı ve bu sarhoşluk derdine bir derman bulması gerektiğini söyledi. Arkasından “Bir katresi dahi haramdır” ayeti indi.

Bu mereti ele sürmenin günah mı, mekruh mu olduğunu bilmiyorum ama ele sürmemenin sağlıklı olmadığından eminim.

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar