Kıvılcımlı’ya adanan hayatlar – VI - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

Kıvılcımlı’ya adanan hayatlar – VI

Bekir AzgınBekir Azgın

Herkes herkesi kontrol ediyor

Lâtife Fegan, Sofya’da kısa bir süre yaşamış olmasına rağmen “Yazmasaydım Olmazdı” adlı anılar kitabında Bulgaristan’daki sisteme gerçekçi bir teşhis koymuştu. Şöyle diyor:


<<Bir defasında, partili yoldaş kapıyı çaldığında tuvalette olduğum için normalden biraz daha fazla zaman almıştı kapıyı açmam. Adam ziyareti boyunca benimle hiçbir şey yokmuş gibi konuşmuş ama bir yolunu bulup hepsi 1,5 odadan ibaret daireyi balkona varıncaya kadar kontrol etmişti, güya bana sezdirmeden. Sanırım evde başka biri olduğundan şüphelenmişti. Başka insanlarla görüşüp görüşmediğimizi kontrol ediyorlardı yani. Sistem tamamıyla herkesin herkesi kontrol etmesi üzerine kurulmuştu.>> (s. 151)

Sovyetler Birliği’nde aydınlar arasında yaygın olan bir espri vardı: “Bir kişiyle konuşurken hiç korkma. İstediğini söyle. İki kişiyle konuşurken dikkatli ol. Birisi muhbir olabilir.”

Karı koca Feganların da üye oldukları Partizan Yolu da bunlardan farklı değildi. Örgütte 15 yıl çalışmış ve örgütün iç yüzünü öğrenmiş olan Gürbüz Güneş’e atıfta bulunarak şunları aktarıyor Lâtife:

  • <<…Hiçbir militanın en küçük bir bağımsızlığı yok. Sonradan baktığım zaman Alamut Kalesi’ni, Hasan Sabbah tecrübesini ve diğer tekke tecrübelerini okuduğum zaman şunu gördüm: insanlar başından bir kurguya göre alınmış ele. Etrafı bilmesin, kendi kendine yaşayamaz olsun ve tekkeye muhtaç olsun. Tekkeye muhtaç olsun ki ancak o şekilde yönetebileyim. Başka bir şey düşünmek, yorum yapmak ve tartışmak yok. Sarp Kuray (örgüt başkanı –BA) da öyle organize etti. Özellikle Avrupa’yı ve aşağıda kamptaki arkadaşları. Tabii kamptaki arkadaşlar bire bir etkiden uzak oldukları için başka türlü düşünebilirdi ama buradakiler, elinin altındaki hiçbir imkâna yönelmeden, mahkum bir biçimde… [Sarp Kuray’a] “niye böyle” dedim ilk geldiğim zaman. “Böylesi iyi” dedi. (s. 201)

<<Böyle bir mekanizma içinde herkes herkesi gammazlıyordu. Yine Gürbüz Güneş’in şu satırları, Sarp Kuray’ın Partizan Yolu örgütünü çok güzel anlatıyor:

  • << Mesela bir arkadaşınla bir sohbet edersin. O sohbetin içeriği iki gün içinde yetişmezse ona üçüncü gün muhakkak yetişir ve onun hakkında bir analiz yapılır. Burada bir isyan tohumu var, hemen buna yönelik bir tedbir almak lazım. O tedbir önce konuşma, ikna etme, uzak hedefler, yakın hedefler, kendi içinde bulunduğu sıkıntılar; giderek tehdide ve şiddete dönen bir pratik ama insanlar hiçbir zaman bir koyun gibi başından sonuna itaat etmediler. Her dönemde itiraz, başkaldırma, isyan oldu. Fakat o başkaldırmalar hep arkadaşlarla beraber toplu ikna etme, toplu bastırma seanslarıyla bastırıldı. Her seferinde yeniden yeniden sözler; hep birlikte büyük geleceğe yönelik umutlarla, yeminlerle… Dolayısıyla siz toplu ikna seanslarına gire gire artık yavaş yavaş kendinizde bir gevşeme oluyor. Yani diyorsunuz ki gereği yok artık. Hep çift kişilikliydik… İnsanlar istedikleri gibi, düşündükleri gibi yaşamamanın sonuçlarını çift kişilikliliğe dönüşerek yaşadılar. Bir yüzü var; devrimci, halkçı, tartışmacı, örgüte bağlı falan filan. Öbür yüzü de lanet olsun, şu işten bir an önce ayrılmamız lazım. Çünkü bu değil. Yapmamız gereken bu değil.>> (ss. 201-202)

“Kol kırılır, yen içinde kalır” zihniyeti ile yönetilen solcu partilerde yer alan birçok aydının uğradığı hayal kırıklığını Lâtife şöyle dile getirir:

<<Sosyalizmin kendisini korumak için neden demokrasiden ödün vermesi gerektiğini bir türlü anlayamıyordum ama sorgulamaktan öte bir şey de yapamıyordum.>> (s.223)

Gözüme çarpan hatalar

Kitapta özellikle Kıbrıs’la ilgili bölümlerde birkaç hata vardır. En ciddi hata Kıbrıs Komünist Partisi (KKP) ile ilgilidir. KKP için şöyle deniyor: “1926 yılında kurulan Kıbrıs Komünist Partisi Enosis’e (Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını amaçlayan politik görüş) yakınlık duyan bir partidir.” (s. 41) AKEL, kuruluşundan itibaren Enosis’ten yana bir tavır sergilemişti ama KKP Enosis’e karşı çıkmış bir partidir. Alenen Enosis’e karşı çıkmış tek partiydi, benim bildiğim. “Enosis, Kıbrıs’ta iki toplumu birbirine düşüreceği nedeniyle karşı çıkılması gereken bir ideolojidir” mealinde parti tüzüğünde bir madde bulunmaktaydı.

Aynı sayfada Fegan’ın ailesi için “Kıbrıs’taki politik kargaşa nedeniyle 1963 yılında Kuzey Kıbrıs’a göç etmek zorunda kalmış ve yerinden yurdundan olmuştu” deniyor. “Kuzey Kıbrıs” 1974 yılından sonra oluşmuştur. Bununla herhalde Lefkoşa’nın Türk kesimine göç ettiklerini kastetmek istiyor.

AKEL’in resmi organı olan gazetenin adı Xapaygi değil, (s. 116) Şafak veya Tan anlamına gelen “Χαραυγή” veya “ΧΑΡΑΥΓΗ” Haravği’dir.

Farklı anlama gelen iki kelime aynı anlamda kullanılmış: “…benim için çok zengin deneylerle dolu bir yıldır.” (s. 62) “..değerli deneyimlerle doludur.” (s. 251) Sanırım ilk cümledeki deney kelimesi, “deneyim” olmalıydı.

Bazı yerlerde harfin biri düşmüş, bazı yerlerde de fazla bir harf yazılmış: G. Flauberts (s.27) G. Flaubert, izine tabiydi (s.52) izne tabiydi, ikici kez (s.64) ikinci kez, hareketini önemli simalarından (s.90) hareketinin, Fadıl Çağla (s.117) Fadıl Çağda olmalıydı.

Bir harf az, bir harf fazla bu kadar mı önemli? Bazan çok önemli oluyor. Bakarsınız ansızın “delil”, “deli” oluvermiş: “… açık delilerle desteklenmediği müddetçe…” (s.163)

Benden bu kadar. Daha fazla bilgi edinmek isteyen varsa kitabı okuyabilir. Meraklısına tavsiye ederim, haddim olmayarak.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar