Kıvılcımlı’ya adanan hayatlar – V - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Kıvılcımlı’ya adanan hayatlar – V

Bekir AzgınBekir Azgın

Kıvılcımlı’nın son aşkı

Lâtife Fegan, Kıvılcımlı’nın son aşkını “Yazmasaydım Olmazdı” adlı kitabında şöyle anlatıyor:


<<Devrimci hareketin bu yoğun yıllarında, Kıvılcımlı’nın kitap üstüne kitap çıkardığı, Fuat’ın gece gündüz onunla birlikte çalıştığı bu yıllarda, üçümüzün yaşamını yakından etkileyen bir kişisel trajedi yaşadık.

<<Sanırım 1968 yılı başlarıydı. …O sırada yanlış hatırlamıyorsam kansızlık nedeniyle Doktor beni tedavi ediyordu. Haftada bir gün Cağaloğlu’ndaki yazıhanesinde bana iğne yapıyordu. (1968 yılında Doktor 66, Lâtife ise 27 yaşında idiler. –BA)

<<Gene böyle bir ziyaretimde, ben ayakta duruyordum, Doktor da arkadan kalçamdan iğne yapıyordu. Ansızın titreyerek arkamdan bana sarıldı.

<<Ben fenalaştı diye düşündüğüm için onu bir sandalyeye oturtmaya çalıştım. Bir yandan da telaşlanarak “neyiniz var Doktor Bey, ambulans çağırayım mı?” diyordum.

<< ”Telaşlanma çocuğum, hasta değilim. Artık saklayamıyorum, saklamak da istemiyorum. Artık itiraf edeceğim. Ben sizi seviyorum çocuğum” dedi.

<<Dehşete kapıldım, ne yapacağımı şaşırdım, bir sandalyeye oturdum ve “ama Doktor Bey, böyle bir şey nasıl olur? Beni onurlandırdınız ama … ben yeni evliyim, eşimi de seviyorum. Ne olacak şimdi?” gibi bir şeyler geveledim.>> (ss. 85-86)

Yaş farkını bir kenara itecek olsak bile, bir doktorun hastasını bu şekilde taciz etmesi, herhalde Hipokrat yemini ile bağdaşmaz. Üstelik böyle bir davranış, bize öğretilen Sosyalist ahlâkla da bağdaşmıyor. Bir yoldaşın anasına, karısına, kızına kem gözle bakılmaz. Kıvılcımlı, pir aşkına kendisine hizmet eden dava arkadaşının karısına sarkıntılık yapabiliyor.

Doktor’un beğenmediği ve acımasızca eleştirdiği Nazım Hikmet “Şeyh Bedrettin Destanı”nda ne diyor? “Hep bir ağızdan türkü söyleyip / Hep beraber sulardan çekmek ağı / Demiri oya gibi işleyip hep beraber / Hep beraber sürebilmek toprağı / Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek / Hep beraber, hep beraber, hep … / Yârin yanağından gayri her şeyde / Her yerde hep beraber, hep beraber diyebilmek için / Yârin yanağından gayri her şeyde …”

Lâtife, durumu Fuat’a anlatır. Fuat’ın da konuyu Kıvılcımlı ile konuştuğunu şu paragrafta öğreniyoruz: <<Gerçekten de bir süre Kıvılcımlı bana mesafeli durdu. Birlikte çalışmalarımıza biraz tedirgin bir biçimde devam ettik. Yüzünde hep hüzünlü bir ifade olurdu ve bana kaçamak bakışlarını yakalardım. Çok üzülürdüm tabii. Bazen ondan, onu mutlu edecek bir şeyleri sakınıyorum düşüncesiyle suçluluk duygusuna bile kapılırdım, garip bir biçimde. Bir gün “neden Fuat Bey’i karıştırdınız bu işe?” diye sordu. En yakın çalışma arkadaşının karısına ilgi duyan bir insan konumundaydı. Üstelik devrimci harekette bu gibi şeyler tabuydu.>> (s. 87)

Adam hem suçlu, hem güçlü. Sorun “mürşit – mürit” ilişkisinde yatıyor. Şeyhe her şey mubah. Benim bildiğim Lâtife, kendisine böyle bir davranışta bulunma cüretini gösteren bir erkeğin kafasını kırardı. Ama mürşit yapınca ona acıyor, haline bakıp üzülüyor.

Başka bir aşk hikâyesi

Lâtife, Kıvılcımlı’nın Fatma Yalçı ile olan ilişkisini şöyle anlatır: <<O günlerde gazetelerde Türkiye komünist hareketinin önemli simalarından Fatma Yalçı’nın Bulgaristan’da öldüğüne dair bir haber okumuştum. Daha önce adını hiç duymamıştım Fatma Yalçı’nın. Türkiye komünist hareketinin önemli kadınlarından oluşu hemen dikkatimi çekmişti. Doktor’a sordum, kimdi bu kadın diye. Cevabı beni çok şaşırttı. “Bana aşıktı zavallı” dedi! Sesindeki olumsuz ton rahatsız etmişti beni, “fena mı? Size âşık olmuş işte” dedim. “Burjuvaydı” dedi.

<<Fatma Nudiye Yalçı burjuva bir aileden gelen, iyi eğitimli, birkaç yabancı dil bilen, zamanın aydın kadınlarından biridir. Marksizm’i iyi bilen, çeviriler yapan, yazan, edebiyat ve sanatla uğraşan, aydın bir kadın. 1932 yılında yazar Nizamettin Nazif (Tepedelenlioğlu -BA) ile kısa bir evliliği var. Daha sonra 1935-37 yılları arasında, yani Marksizm Bibliyoteği ve Emekçi Kütüphanesi yayınları döneminde Kıvılcımlı ile birlikte çalışır. Kendisinin yazdığı Sosyete ve Teknik adlı kitap da 1935 yılında Marksizm Bibliyoteği yayınları arasında çıkar. Kıvılcımlı’yla aralarında tam bir gönül ve dava beraberliği olduğuna kuşku yok. İlişkilerinin dönüm noktası bu dönemdir. 1938 Donanma Davası’nda birlikte mahkûm olurlar. Bu davanın mahkûmları önce kısa bir süre Sultanahmet Cezaevi’nde kalırlar ve sonra çeşitli hapishanelere gönderilirler. Kıvılcımlı Çankırı Hapishanesi’ne gönderilirken Fatma Yalçı Sinop Cezarvi’ne gönderilir.

<<…Kıvılcımlı ile Emine Hanım’ın mektuplaşmaları Sultanahmet Cezaevi’ndeyken başlar. Bu mektuplaşma devam ederken Fatma Yalçı ile Kıvılcımlı bir süre Çankırı Hapishanesi’nde birlikte kalırlar. Bu beraberliğe ait elde bilgiler ve fotoğraflar vardır. …Fakat Kıvılcımlı bu dönemde de Emine Hanım’la mektuplaşmayı sürdürür.>> (ss. 90-91)

Kıvılcımlı 1950 yılında hapisten çıkar. Kendisini bekleyen iki kadından Emine hanımı tercih eder ve 1954 yılında onunla evlenir. Bu vesileyle Latife Fegan, şu soruyu yöneltir: “Soru, Kıvılcımlı’nın neden kendi kafasıyla düşünen, özgür ve kendisine yoldaşlık ve dava arkadaşlığı yapmış Fatma Yalçı’yı değil de hiçbir zaman eşiti ve yoldaşı olmayan Emine Hanım’ı seçtiğidir.” (s. 91)

Esas sorun da burada. Sorunun cevabı, ola ki, Doktor’un bir “küçük burjuva” olmasında gizlidir.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar