KİMSELER DEVLETİN VE HUKUKUN ÜZERİNDE DEĞİLLERDİR (HASAN SERTOĞLU DA DEĞİLDİR) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

KİMSELER DEVLETİN VE HUKUKUN ÜZERİNDE DEĞİLLERDİR (HASAN SERTOĞLU DA DEĞİLDİR)

Geçen hafta “devlet otoritesinin” parça körçe olduğu, hukukun üstünlüğünün çiğnendiği bir olayı yaşadık.
  Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Sertoğlu,  insanlar için olanaklar yaratan “etik özgürlüğü” hakkı olduğu için kullanırken, “kavgacı” üslubu ve yok saydığı siyasi soruna yönelik “neme lazımcılığı” ile bir kez daha KKTC’nin ne kadar enten püften olduğunun ispatını çaktıydı!
Çünkü Hasan Sertoğlu tanınmamış devletin tanınmamış Futbol Federasyonu başkanı olarak kendisine verilen “yetkiyle” kullanması gereken  “özgürlüğünü”  aşarak “siyasi ve hukuki” yönden devletin çıkarlarını olumsuz etkileyen bir isyana dönüştürdüydü!
Sertoğlu “devlete” rağmen “devlet adına karar aldıydı!”
Ve Sertoğlu “ölmek var dönmek yok” açıklaması ile kendi yetkisel sınırlarını aşarak “hem hukuksal hem de siyasi yönden devlete zarar verecek bir konuma düştüydü!
Ki benzer olayı Kıb-Tek de sergilemektedir… Zaman zaman devlete ve hukuka karşın “Yetkim ve sorumluluğumdur” diyerek etik olmayan bir tutumla elektrik kesme uygulamalarında bulunmaktadır…
ANCAK DİKKATİNİZİ ÇEKERİM: Sertoğlu’nun kendi kişisel düşünceleri ile hareket ederek ve de “ben Kıbrıs Türk futbolunu KOP’a üye yapıp dünyaya açacağım” savını, şirretlikten öte izahı olmayan bir tutumla meydan okuma haline getirmesine, devlet yani hükümet ne tepki koymuştur?
Bizzat Sertoğlu bu fevri çıkışına destek verdiği için Başbakan’a anlayışından dolayı teşekkür etmiş, buna karşın Başbakan yardımcısı Serdar Denktaş’a ağzından alevler fışkıran ejderhalar gibi saldırmıştır… (Devlette iki başlılık, iki görüş. Bu da ayrı sorun!)
Ve bu olayla devlet ikiye bölünmüştür…  Eğer bu gelişmelerin adına “demokrasi yahut kişilerin hak ve özgürlükleri” diyorsanız KKTC’ye hayırlı uğurlu olsun…
Yarın öbür gün Ban Ki-moon’un planı geliyor.  Değil mi ki çözüm istiyoruz. Kapatın gözlerinizi “çözüm istediğiniz için okumaya bile gerek yoktur, atın altına imzanızı,  alın karşılığında çözümü! 
Ne söyleyelim. Bir zamanlar felsefede ilk öğrendiğimiz “birey”di.  Ve deniyordu ki eğer insan “disharmoni” yani  “uyumsuz, dağınık” bir varlık olmasaydı ve sadece “yüksek kıymetler tarafından determine edilseydi devlete ihtiyaç kalmazdı…”
KISACA: Hasan Sertoğlu bir özerk kurumun başındadır ama “ne devletin ne de hukukun üzerindedir.” Kendisine alkış tutanlar belki bu devlete inanmıyorlar ama “devlet onlara rağmen var olmak zorundadır çünkü onların da hak ve hukukları ile özgürlüklerini ancak devlet ve kanunlar sağlayacaktır…”      **********      HERKESLERİN PLANI VAR, KIBRIS TÜRK HALKININ YOK!     
İtiraf edelim: 2004’lerden bu yanadır gitgide artan toplumsal kırılmalarla “değerlerimizin” ivmeleri hızla aşağılara düşüyor…
Nedir bu ivmeler? Mümkün olduğunca “kişiselliğimden” arındırarak yazayım:
BİR: Siyasi yönden süratle bir çözüm bulunması. Nitekim bazı “sendikalar” Dışişleri Bakanı Özdil Nami tarafından siyasi sorunla ilgili bilgilendirildiklerinden sonra ilk açıklamaları “acil çözüm istiyoruz” oldu.
İKİ: Sosyo ekonomik Yönden kendi ayaklarımızın üzerinde durmamız istekleri. Hemen hemen toplumun her kademesinden duyulan sesler bu konuda hemfikir oluyorlar…
ÜÇ: Kuzey Kıbrıs bizimse yeniden yaratılmalı temiz tertipli bir diyar haline getirmeliyiz…
PEKALA: Toplumda gitgide hakim unsurlar haline gelen bu “istekler” ortak görüşlerde paylaşılırken, gerçekleştirilmesi konusunda var mıdır bir toplumsal mutabakat?
*Mesela “evet, en erken zamanda çözüm olmalıdır, denmektedir…  Fakat üç kişi yan yana gelse “nasıl” sorusuna bir ortak cevap veremeyecek duruma geldik! Nitekim şu sürece bakın:
*1974’ten sonra önce Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi idik!    *Beğenmedik yerine Kuzey Kıbrıs Türk federe Devletini koyduk!  *Siyasi arenada onun da bereketini görmediğimizden bu kez “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini” ilan ettik… Ne var ki bir türlü sahiplenemediğimize nazire bakın bu KKTC’nin yanına daha neleri koyduk?     *1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşü!.. *Birleştirilmiş tek vatanda, tek kimlik, tek Kıbrıslılık, tek dış temsiliyeti!  *Tabii aralarda 1977-79 Doruk Anlaşmalarından Gali Fikirler dizisine, oradan Annan Planlarına kadar geldik… Dikkat ama:  Hiç biri de bize yar olmadı! *Şimdi sırada Ban Ki-moon’ planı var!
SORALIM: “Hani bizim planımız?” Şöyle üzerine basa basa, kükreye kükreye, dünyanın gözlerinin içine soka soka, kulaklarını dele dele “işte Kıbrıs Türk halkının çözüm planı budur” diyeceği bir planı var mıdır?
BM’ler icat eder de önümüze koyarsa, Rum himmette bulunur da malista derse, işte o zaman kime niyet bize kısmet diyerek kabul edeceğiz de, Rum cıvıttıkça cıvıtıyor…
Ya biz ne yapıyoruz? Cıvık ve vıcık Rum’un KOP’una duhul eylemek için Sertoğlu’nun açtığı Sancağ’ı Şerifin altında toplanıp tekbirlerle “ölmek var dönmek yok” diyerek “cihat çağrıları ile hücuma kalkıyoruz…
Hayırdır inşallah! Ne oldu Kıbrıs Türk halkına böyle. Acaba kurşun mu döktürse!
     **********      ÖZER HATAY’I RAHMETLE ANARKEN
Sadece iki heceli bir sözcük: “Öldü” dediler mi anlıyorsunuz ki şu kadar yıllık bir ömür bitti… Bizim kuşak gazeteci refiklerimiz sözleşmişler gibi ardı ardına gidiveriyorlar…  Özer Hatay’ı da kaybettik…
Ben bir gazeteci olarak hep Mağus’da ikamet etmemin haberlere ulaşmak bakımından çok zararını gördüm ama “payitaht Lefkoşa”nın bazen çıfıt çarşısına dönen siyasi lobilerinin dışında kalmamım da çok faydasını gördüm. En azından olaylara tarafsız bakma olanağına sahip oldum…
Buna karşılık akranım olan gazeteci refiklerimle yarenlik yapamamak beni her zaman üzdü. Özer Hatay bunlardan biriydi. Aynı kafanın insanlarıydık. İki üç kez gazeteciler olarak TC’ye birlikte gittik. Birbirimizi çok seyrek de görsek kırk yıllık dostlar gibi konuştuk, sorunları ayni duygusallıklarda paylaştık…
Hastalığının son dönemlerinde bir gün yine Lefkoşa’da yolda yürürken karşılaşmıştık ki ayaküstü yarım saati aşkın süreyle “ne olacak memleketin halleri” diyerek o söyledi ben söylediydim…
İnanır mısınız? O gün şunu da anladıydım. “İnsan derdini anlatırken anlayan bir dostla konuşmak kadar başka hiçbir şey mesut edemez…”
Nitekim o gün Özer Hatay’ın elini sıkıp sağlık afiyetler dileklerimden sonra yanından ayrılırken hem o hem de ben çok mesuttuk… Nereden mi biliyordum? Kelimelerimizle kaynaşmamızdan!
Allah rahmet eylesin… Kendine özgü tatlı gülüşünü hatırlarım… Bir gazeteci refikimdi.  O da Tanrı’nın rahmetine kavuştu.  Ailesine baş sağlığı dilerim…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar