Kıbrıs’ta yüz senelik elektrik meselesi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
ManşetPoli

Kıbrıs’ta yüz senelik elektrik meselesi

elektrik meselesi

 

Mete Hatay

Son günlerde Türkiye’den elektrik getirtilmesi projesiyle ilgili tartışmalar kamuoyunu oldukça meşgul etmiştir. Ben de bugün adadaki elektrik üretimiyle ilgili faaliyetlerin ne zaman başladığına bakarak, geçmişten günümüze elektrik üretiminin tarihsel arka planına bakmaya karar verdim.


Yaptığım kısa araştırmadan sonra Kıbrıs’ta üretilen ilk elektriğin, Lefkoşa Yüksek Komiserliğinin ihtiyaçlarını karşılamak için 1903 yılında adaya getirtilen bir orta boy jeneratörle başladığını öğrendim. İlginç bir şekilde Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da kurulan ilk jeneratörün çalıştırılması için 1914 yılına kadar beklenilmişti. Bu da elektriğin Osmanlı’dan çok önce Kıbrıs’a geldiğini göstermektedir. Dünyadaki diğer şehirlere baktığımızda ise: 1882 yılında itibaren, ABD’nin Wisconsin şehrinin hidroelektrik santralle üretilen elektrikle aydınlatıldığını; 1891 yılında Thames nehri yakınlarında kurulan termik santralle birlikte Londra’nın “cadde, sokak, tiyatro, tren istasyonları” gibi yerlerinin aydınlatıldığı görürüz. Öte yandan aynı tarihlerde İstanbul’u ziyaret etmiş iki ciltlik “Costantinopolis 1877” adlı eserin yazarı Edmondo de Amicis kitabında İstanbul’u Avrupa’nın gündüzleri en parlak, geceleri ise  en karanlık şehri olarak betimlemişti: “Tek tük ve birbirinden çok uzak olan fenerler belli başlı sokakları ancak aydınlatır; ötekiler mağara gibidir, kimse elinde bir fener olmadan bu sokaklara girmeyi göze alamaz.” Bu durumun 1914 yılına kadar devam ettiği bilinmektedir.

Yirminci yüzyılın başlarına kadar Kıbrıs’ın da; başta Lefkoşa olmak üzere bütün kasabaları modern anlamda şehir aydınlatmasından yoksundu. Örneğin Lefkoşa’da gece olduktan sonra bütün sosyal yaşantı sona eriyordu. Surların kapıları yatsı namazından sonra kapanıyor ve sokaklarda in cin top oynuyordu. Evler mum ve yağ kandilleriyle, camiler, kamu binaları, Muhassıl, Kadı veya Dragomanın konakları gibi binaların önleri fenerlerle aydınlatılıyordu. Şehrin geri kalan bölgeleri ise zifiri bir karanlık içerisindeydi. İngilizlerin adaya gelmesinden kısa bir süre sonra, daha “modern” anlamda Belediye işleri görülmeye başlanacaktı. Bu bağlamda 1882 yılından sonra Lefkoşa sokakları ilk kez sistemli bir şekilde gün batımından gece saat 21.00’e kadar fener kullanılarak aydınlatılmaya başlanacaktı. Sanırım ilk yıllarda kandiller için zeytin yağı (karayağ), daha sonra kullanıma sokulan fenerleri yakmak için ise gazyağı kullanılıyordu. Belediye tarafından görevlendirilen kişiler tarafından havanın kararmasıyla birlikte yakılan fenerler saat dokuz sıralarında söndürülüyordu.

nicosia-electric-company

Güneydeki Elektrik dairesinin web sitesinden öğrendiğimiz kadarıyla, 1903 yılında İngiliz Yüksek Komiserliğine konulan jeneratörden iki ay sonra, orta boy bir jeneratör de Lefkoşa Devlet Hastanesine konmuştu. Elektrik santralı veya daha doğrusu büyük jeneratör işleten ilk elektrik şirketi ise 1912 yılında hizmete girmişti. Şirketin sahipleri Limasollu Stamatiou kardeşlerdi. Şirketin ismi ise Electrofotistiki Eteria Lemesou (Limasol Elektrik Aydınlatma Şirketiydi). Lefkoşa’daki ilk elektrik satışı yapan özel şirket ise 1913 yılında kurulan Lefkoşa Elektrik Şirketiydi (Nicosia Electric Company). Sahibi ünlü iş adamı George Pieridis’ti. Kısa bir süre sonra adanın diğer kasabalarında da elektrik santralleri kurulacaktı. 1922 yılında Baf, Larnaka ve Mağusa; 1927 yılında ise Girne elektriğe geçecekti. Öte yandan Omorfo, Platres, Pedoula, Lefkara, Xero, Lefke and Lefkonuk gibi büyükçe kasabaların haricinde 1952 yılına kadar hiçbir köyde elektrik yoktu.

1952 yılında kurulan Kıbrıs Elektrik Yönetimi elektrik kullanımını tüm ada sathında yaymaya başlamıştı. 1952 yılına kadar 28 şirket, 6 büyük şehir/kasabaya ve 22 köye elektrik veriyordu. Bunlardan 16’sı Belediye şirketleriydi ve daha çok yalnızca geceleri elektrik verebiliyorlardı. Yasalar özel şirketlerin anlaştıkları Belediyelerin sınırları dışına elektrik vermeyi yasaklıyordu. Gerçi insanların elektriğe alışmaları uzun sürmüştü. Kesintiler çoktu ve uzun süreliydi. Elektrik daha çok aydınlanma için kullanılıyordu. Zaten piyasada elektrikle çalışan alet edevat bulmak da çok zordu. Buna rağmen 20. Yüzyılın ikinci çeyreğinde bazı fabrikalar elektriğe geçmeye başlamıştı. Elektrik fiyatlarını Belediyeler belirliyordu. Buna rağmen bu yeni enerji çok pahalıydı. Bazı şirketler ise Belediyelerle yaptıkları mukavelelerden sonra adeta bir çeşit tekel oluşturmaya başlamışlardı. Talebin artmasının getirdiği yatırımı yapmadan, her isteyene istedikleri kadar elektrik vermeye başlamışlardı. Tekel haline gelmiş bu şirketler, alt yapıyı ise bir türlü yenilemekten kaçmaktaydılar. 15 Kasım 1946 tarihli Hür Söz gazetesi sanki gelmekte olan tehlikeyi görmüş ve halkı elektriği dikkatli kullanmak için uyarmıştı. Çünkü yeni yeni çarşıya gelmeye başlayan elektrikli ev aletlerini satın alan bazı aileler, yeterli kontrolü yaptırmadan kısıtlı hatlara ağır bir yük yüklemeye başlamışlardı.

elektrik meselesiVe sonunda beklenen oldu. 17 Ekim 1947 akşamı Lefkoşa büyük bir patlama ve yangınla aydınlandı. Ana Elektrik santralı patlamıştı. Yangın, daha fazla büyümeden engellenmişti ama uzun zaman Lefkoşa karanlıkta kalacak ve elektrikle üretime başlamış bazı şirketler yüzlerce işçiyi, işten durdurmak zorunda kalacaklardı. Örneğin Elektrikle çalışan bir iplik fabrikası 200 kadar işçiyi elektrik gelene kadar eve göndermişti (dört ay sonra). Lefkoşa’daki elektriğin normale dönmesi için yaklaşık beş ay beklenecekti. Gazeteler onlarca biçki makinelerinin atıl kaldığını yazıyordu. 19 Ekim 1947 tarihli Hür söz gazetesi patlama ve yangınla ilgili şu haberi vermişti:

“Evvelki akşam takriben 8 sularında Lefkoşa görülmemiş bir yangın faciasıyla karşılaşmış, Elektrik Santralının ani olarak alevlere bürünmesi şehri karanlıklara boğmuş, bütün elektrik tesisatlarını paralize etmiştir….Saat 8 civarında büyük bir infilak duyulmuş ve hemen bütün elektrikler sönmüştür. Buna müteakip kızıl alevler semaya yükselmeye başlamış ve bir yıldırım süratiyle “Elektrik santralının yanmaya başladığı” haberi etrafa yayılmıştır. Öğrendiğimize göre yangın bir deponun patlamasıyla başlamış ve orada duran bir işçiyi öldürmüştür.”

 

Gazete, Lefkoşa’nın 5 yangın ekibiyle birlikte bir RAF’in yangın söndürme ekibinin yangını üç saat içerisinde kontrol altına almayı başardığını ama zararın çok büyük olduğunu yazmıştı:

“Zarar ve ziyan on binlerce lira tahmin olunmaktadır. Santral hemen hemen tamamen yanmıştır ve şehrin günlerce karanlık kalacağına şüphe yoktur. Lefkoşa elektrik tesisatının paralize olmasının doğuracağı iktisadi zaruretler ise ölçüsüzdür. Matbaalar, Sinemalar, gazinolar, elektrikle çalışan fabrikalar, hastaneler, radyolar, kim bilir ne kadar daha tam olarak çalışamayacaklardı?”

Aynı gazete fanus ve fener satışında patlama yaşandığını ve bazı kişilerin bunları halka fahiş fiyata satmaya başladığını da habere eklemişti. Lefkoşa, 1948 yılının Şubat ayına kadar karanlıkta kalacaktı. 11 Kasım 1947 tarihinde bir toplantı yapan Belediye, Elektrik şirketiyle olan mukavelesini fes etme yoluna gidecekti. Bu arada Hükümet ise tüm Kıbrıs için büyük bir santral yapma kararı alacaktı. Belediye, kararda şirketi açgözlülük yapmakla ve aşırı yükleme neticesinde patlamaya sebebiyet vermekle suçlamış ve şirketin birçok defa uyarılmasına rağmen santralı yenilemeye gitmediğini iddia etmişti. Bu festen sonra Şirket çok büyük indirim önerileriyle gelerek, santralı onartmış ve iki yıllığına yeniden sözleşme imzalamayı başarmıştı.

Bu arada Hükümet hızla tüm adaya yetecek enerjiyi üretecek santralın inşasına başlayacaktı. İnşaat Kore savaşından dolayı bir yıl gecikmeyle 1953 yılında faaliyete başladı. Bu arada Hükümet Kıbrıs Elektrik Yönetimini kurmuş ve birçok özel şirketi devletleştirerek bünyesi altına almıştı. Şehirlerdeki santralların büyük bir kısmını, hükümet, 1953 yılında Dikelya’da kurulan Merkezi santralın devreye girmesiyle kapatacaktı. Bu tip santrallar zaten şehirlerin merkezlerinde kurulmuşlar ve gürültü kirliliğine neden oluyorlardı. Çoğu ikinci eldi ve sıkça arıza çıkarıyorlardı. Santrallerin yanında, dağıtım kabloları da iyice yıpranmıştı. Lefkoşa’daki patlama İngilizleri çok korkutmuş ve yeni santral projesini kısa bir sürede gerçekleştirmelerine neden olmuştu. Devletleştirilen ilk şirket ise Lefkoşa Elektrik Şirketi olmuştu. 1953 özel Elektrik santrallerinin tarihe karıştığı yıl olmuştu.

eski-elektrik-santrali

Elektriğin Kamu yönetimine geçmesiyle birlikte, 1952 yılında 20,000 olan elektrik kullanıcılarının sayısı, özellikle yeni santralin kullanıma girmesiyle birlikte 1953 yılında 38,000’e çıkmıştı. Bu sayı 1960 yılına gelindiğinde 80,000’e ulaşacaktı. Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde ise sayı 1973 yılına kadar 183,000’e çıkmayı başaracaktı. Bu da 527 yerleşim yeri demekti. Kıbrıs’ta elektrik gitmemiş köy sayısı bayağı azalmıştı. Ama kalanların hepsi de Türk köyleriydi. Bunların sayısı ise 73 adetti. 1963 yılında çıkan olaylardan sonra Kıbrıslı Türklerin gettolara sığınması ve artık Rumlaşmış olan Kıbrıs idaresini reddetmeleri birçok Türk köyünün elektriksiz kalmasına neden olmuştu. Kıbrıslı Türk kaynakları Rumların bilinçli bir şekilde Türk köylerine elektrik götürmediklerini iddia etmektedirler. Öte yandan Rumlar ise gettolardaki askeri yöneticilerin Rum teknisyenlerin oralara girmesini engelledikleri için elektriğin köylere ulaşmadığını söylerler. Bence gerçek de galiba bu iki iddianın ortalarında bir yerde durmaktadır. Kıbrıslı Türk idaresinin 1963 yılından sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’ne elektrik tüketimi için ödeme yapmadıkları bilinmektedir. Ayrıca bazı köylerin elektrik dairesinden gelen memurları içeri sokmadıkları da bilinmektedir. Öte yandan bazı Türk köylerinin Kıbrıs Hükümet’inden defalarca talep etmelerine rağmen elektriğe kavuşamamaları da bir gerçektir.

elektrik meselesi

Geçici Türk Yönetimi ilk başlarda halktan elektrik için ödeme yapmalarını istememişti. Fakat daha sonra 1967 yılından itibaren, Kıbrıslı Rumlara ödeme yapmamasına rağmen halktan para toplamaya ve ödemeyenlere elektriklerini kesmeye başlayacaktı. Yönetim, bu kararı “beleşe” olan elektriğin halk tarafından aşırı bir şekilde kullanılmasından kaynaklanan mevcut trafolar üzerine aşırı bir yük bindiğinden dolayı uyguladıklarını açıklamıştı. Karara göre ayrıca “Ayda 15 liraya kadar geliri olandan hiç para alınmayacak. Geliri 15-20 lira arası olanlardan 500 mil; 30 liranın üstünde olanlardan da 1 lira alınacaktı.” Tabii bu karar 4 yıldır bir kuruş elektrik parası vermemiş Kıbrıslı Türklerin ayaklanmasına sebep olacaktı. O dönemin Akın gazetesi bu uygulamayı şiddetle eleştirmişti. Yazı, tüm argümanını Kıbrıslı Türklerin o dönemdeki mağduriyeti üzerine kurarak, elektriğe bir kuruş verilmemesini talep etmekteydi. Yazımı 29 Eylül 1967 tarihli Akın gazetesinden yaptığım alıntıyla bitirmek istiyorum:

“Parayı veren ceryanı yakar, vermeyen karanlıklara gömülür. Elektrikle olan işlerini yapmaktan mahrum bırakılır. Bütün bunlar yapılırken bu toplumun küçücük bir saha üzerinde, birçok imkanlar, haklar ve hürriyetleri sinsi bir düşman tarafından, Yunan emperyalizmi tarafından elinden alınmış bir vaziyette, adeta bir zindan hayatı yaşamakta olduğu nedense unutuluyor. Bu çilekeş topluma, uğradığı zararlara, katlandığı sıkıntılara, eziyetlere ve fedakarlıklara rağmen bir elektrik ceryanı kendi vatandaşları tarafından çok görülmektedir. Rumlar elektrik ceryanını yasak maddeler listesine katmamışlardı. Düşmanın yasakladığı maddeler yetmezmiş gibi, yasaklamadıklarını da biz kendi kendimize mi yasaklıyoruz şimdi?”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar