Kıbrıs’ta “Milli” Eski Eser Katliamı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 16, 2024
Poli

Kıbrıs’ta “Milli” Eski Eser Katliamı

Mete Hatay
Mete Hatay

Avrupalı diplomat çok heyecanlıydı. Kırmızı yüzünden boncuk boncuk terler akıyordu. Poli’ye yaklaştıklarında Türklerin kontrol ettiği bölgenin biraz ötesinde şöföre arabayı park etmesini emretti. Arabada kendisinin haricinde eski eser uzmanı olarak bilinen bir de Ortodoks papaz vardı. Şöför eski bir harup ambarının kaba gölgesine arabayı yavaşça park etti. Yarım saat kadar sonra bekledikleri kişiler göründü. Biri bölgenin üst rütbeli mücahit komutanlarından biriydi. Heyecandan ayakta zor durabilen Büyükelçi’ye, “istediğini bulduk, çantamdadır” dedi. Elçi çok mutlu olmuştu. Üçbin yıllık parçayı uzun yıllardır arıyordu. Mücahit komutanı çantayı açtı ve küçük bir heykelciği çantadan çıkardı. Papaz kapar gibi heykelciği alıp çok yakından incelemeye başladı. Cebinden çıkarttığı bir cins mercekle heykelciği adeta didik didik etti. Bir süre sonra diplomata dönüp “tamamdır” dedi. Mücahit komutanı heykelciği tekrardan papazdan geri aldı ve diplomata eğer gördüğü heykelciğin arzu ettiğ şeyse, ondan beklenilen şartı da yerine getirmesi gerektiğini söyledi. Yabancı diplomat terini sildikten sonra istekli bir şekilde başını sallayarak arabasına döndü ve komutanı da yanına alarak arabanın arka koltuğuna oturdu.

 


Yaklaşık iki saat süren yolculuktan sonra Erenköy’deydiler. Diplomat arabası bütün Rum barikatlarını yoklanmdan hiç problemsiz aşmıştı. Köyün girişine sıralanmış okul çocukları BM ve Türk bayraklarıyla elçinin arabasını karşılamışlardı. Erenköy’ün yüksek rütbelileri elçiyi köyün batı tarafında kurulmuş olan tören alanına götürürken, papaz ve şöföre de onlara katılmaları söylendi. Bu arada iki erenköy mücahiti arabayı gölge bir yere götüreceklerini söyleyerek, sürerek başka yere götürdüler. Elçi köylülerle sohbet edip birşeyler yedikten sonra, köyden ayrılmak için ayağa kalkyı ve arabasına doğru yöneldi. Yan gözle de Poli’den beraber geldiği komutana bakıyordu. Komutan ona tamamdır dercesine başıyla bir işaret gönderdi ve elindeki çantayı tören alanına getirtilen arabaya koydu. Elçi çantayı kucağına alarak arka koltuktaki yerine geçerek şöförden sürmesini istedi.

 

Üç saat süren bir yolculuktan sonra Lefkoşa’ya varmışlardı. Elçi papazı evine bıraktıktan sonra, şöförünü de evine yolladı. Kendisi ise üstünü değiştirip tekrar arabaya bindi ve hızla şimdiki Yakın Doğu’nun bulunduğu yere yakın bir tepeye doğru sürdü. Orada onu iki mücahit bekliyordu. Arabayı park eder etmez mücahitler arabanın bagaj kapısını açarlar ve yaralı bir adamı dışarı çıkartırlar. Meğer Erenköy’de tören devam ederken mücahitler çok hasta olan bu adamı bir oksijen maskesi ve tübüyle birlikte bagaja yerleştirmişlerdi. Bu kişi TMT’nin en önemli komutanlarından Albay Vuruşkan’dan başkası değildi. Avrupalı Elçi çok arzu ettiği bu tarihi eser karşılığı onlara bu hizmeti vermeyi kabul etmişti.

 

Eski eser kaçakçılığı TMT’nin özellikle 1963-1974 yılları arasında yürüttüğü bir faaliyetti. Kıbrıs’ta konuşlandırılmış bazı BM veya yabancı misyonlar da bu işin içindeydiler. TMT kendi kontrolleri altında tuttuğu yerlerde kazılar yaparak bu tip eski eserleri çıkartıyor ve kaçakçılar aracılığıyla müşteri bulup, ya bir hizmet, ya da maddi bir şey karşılığında onlara veriyordu. Geçenlerde Samuel Andrew Hardy tarafından yazılmış bir akademik araştırmada o dönemde Kıbrıs’ta bu tip eski eser kazılarının ve ticaretinin nasıl yapıldğıyla ilgili çok enteresan bilgilere ulaştım (Hardy 2016). Yukardaki anektot ise bana iki yıl evvel eski bir mücahit komutanı tarafından anlatılmıştı.

 

1964 yılının sonunda adanın 28 yerinde kurulan askeri gettolar Kıbrıs Türkü’nün %90’nın sığındığı yaşam alanlarına dönüşmüştü. 1963 Aralık ayında başlayan ve 1968’e kadar devam eden Rum ablukası ise gettolara giriş çıkışı büyük oranda engellemişti. Tabii ki bu Kıbrıslı Türklerin direniş mücadelesine sekte vurmak için yapılmış bir hareketti. Tabii ki bu hareket ters tepmişti. O Dönemde toplumun en az 30,000 kişisi mücahit olmuştu. Yani bu da her eli silah tutan kişi demekti. Tabii ki ablukayı delmek de dönemin idarecilerinin günlük uğraşlarından birni oluşturuyordu.

 

1963 olaylarıyla birlikte kazı yapılan bazı eski eser alanları da Türk kontrolündeki bu bölgelerde kalmıştı. Buralarda çalışmış ve eski eser işinden anlayan –kaçakçılar dahil- kişileri TMT birgün çağıracak ve onlardan vatan için bazı hizmetler vermeleri istenecekti. TMT onlara yanaşan bazı BM ve İngiliz askerlerinin kazı yerlerinde bulunan bazı eserlere ilgi gösterdiklerini söyledi. TMT’nin emirlerini dinleyen bu kişiler kısa sürede kazı yerlerine gidip kazmaya başlayacaklardı. İlk önceleri yarım kalmış kazı yerlerinde başlayan bu faaliyet zamanla artan taleplerle yeni yererin kazılmasıyla devam edecekti. Binlerce eser “mücahit kazıcılar” tarafından çıkartılacaklar ve “mücahit kaçakçılar” aracılığıyla müşterilere ulaştırılacaklardı. Rum yönetimi ilk başlarda bu kazılara büyük tepki gösterdi. Fakat daha sonra gizli bir kararla bu eserlerin satın alınmasına karar verdi. Argüman ise şöyleydi: “Tarihi eserlerimiz muhakkak bu barbarların elinden kurtarılmalıydı.” Bunun için de zaten zengin Rum kolleksiyoncular para harcamaya hazırdılar. Dünden hazır bu alıcılar hemen devreye girerler. Ama talep yükseldikçe bu defa kazılar artmaya başlayacaktı. Yüzlerce eser bu arada bu acemi arkeologların ellerinde yok olacaktı. Rum tarafının bu kararı gettolarda adeta bir seferberliğe neden olmuştu. Kısa zamanda talep için arz büyütüldü.

 

1973 yılına gelindiğinde Rum tarafındaki özel kolleksiyoncuların sayısı bini geçmişti. “Milli görev” eski eserlerin kurtarılmasını emrediyordu. Bu arada Rum yönetiminin bu kazılardan çıkan eski eserlerin “silence accord” olarak bilinen kararla alınmasını sağladıktan sonra, özel eski eser kataloglarda farklı farklı terimler de görünmeye başladı. Kıbrıs’ın birçok yeni zengini statülerini artırmak için adeta birer eski eser kolleksiyoncusuna dönüşmüşlerdi. Bunun yanında geçmişten beri beri bu işi yapan aristokrat aileler de kolleksiyonlarındaki eski eserlere her gün yenilerini katıyorlardı. Çok büyük bir eski eser katliamı da işte böylece başladı. Yüzlerce nereden bulunduğu belli olmayan eseler kataloglara girmeye başladı. Arkeolojide, tarihi doğruya yakın yazabilmek için  o eserlerin nerden çıkartıldığını bilmek çok önemlidir. Yani Dali’de bulunan bir eseri Limasol’da çıktı diye söylerseniz. Tarihe de müdahale etmiş olursunuz.

 

Bu dönemde bulunan eserlerin nereden bulunduklarını inceleyen arkeolog Hardy şu tanımlarla karşılaşacaktı: “Grandfather clause:” bu tanım örneğin eserin miras yoluyla kolleksiyoncunun eline geçtiği anlamında kullanılır. “Yeri tam olarak belli değil,” “Athineou olabilir,” “falanca yerdeki resmi kazıdan,” “buluntu,” “toplanmış” falan gibi notlar kataloglarda listelenmeye çalışılmış eserlerin yanında yer almaya başlar. Bütün bu terimler bize o dönemdeki eski eser katliamını göstermektedir. Yeri belli olmayan heykeller, bulunduğu yeri yanlış gösteren kataloglar, Kıbrıs tarih yazımını büyük oranda etkileyecekti. Binlerce doğru dürüst arkelojik kazılarda çıkarılmayan eserler, uyduruk coğrafi orijinleriyle profesyonel arkeologların kafasını iyice karıştıracaklardı.

 

Samuel Andrew Hardy’e göre bu tür kazılara milli ve etik anlam yüklemeye kalkışan Kıbrıs’ın eski eser meraklısı zenginlerinin ve eski eser meraklısı yabancı diplomat ve misyonerlerin talepleri bu bilinçsiz kazıların yapılmasına neden olmuş ve Kıbrıs tarihinin yağmalanmasına sebebiyet vermişti. Hardy’nin çalışmasında sunduğu en önemli argüman ise kazıların devam edilmesini sağlamak için eski eserlerin kurtarıcısı rolünüdeki bu kişilerin zaman zaman Rum yönetimindeki bölgelerde de kazılar yaptırdıklarını ve bulunan eserleri sanki Kıbrıslı Türklerin kontrolündeki bölgelerden geldiğini iddia ederek büyük vurgunlar yaptıklarını iddia eder. Bu soygun, vurgun ve tarih katliamı 1973 senesinde çıkan yasayla meşrulaştırılacaktı. Bu yasayla herşey tutanın elinde kalacaktı. Yani son 9 yıldır kanunsuz bir biçimde kazıları yöneten, teşvik eden bu kişilerin elindeki eserler kataloglanmak ve devlete gösterilmesi şartıyla “helal” hale getirileceklerdi.

 

Bu eserlerin büyük bir kısmının aynı dönemde yurt dışına da kaçırıldığını biliyoruz. Örneğin ünlü yazar ve bilim adamı Desmond Morris’in elinde tuttuğu kolleksiyonunda bulunan eserlerinin çok azının coğrafi orijini belirtilmişti. Morris Kıbrıs’ın eski eserleriyle ilgili yazdığı kitabında elindeki bu büyük Sanat Kolleksiyonunu nasıl topladığıyla ilgili bir türlü tatmin edici bir açıklama getiremez. Bu tip kolleksiyoncuların yanında toplanmış bu eserlerin yüzlercesi açık artırmalara sokularak dünyanın her köşesine dağıtılacaklardı. 1963-1974 arası Kıbrıslı Türk mücahitlerinin ablukayı delmek için başlattığı bu hareket, Kıbrıslı Rum zenginlerin ve adada bulunan yabancı diplomat ve ziyaretçilerin teşvikiyle uluslarararsı bir eski eser vurgununa ve katliamına dönüşecekti.

 

Kaynakça:

Samuel A. Hardy, “Using Open-Source Data to Identify Participation in the Illicit

Antiquities Trade: A Case Study on the Cypriot Civil War,” Eur J Crim Policy Res (2014) 20:459–474

 

Desmond Morris (1985). The art of ancient Cyprus, with a check-list of the author’s collection. Oxford: Phaidon Press

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar