Bu Kıbrıslılar, bir karış önünü görememekten sabıkalılar. Oysa,Türk olsun, Rum olsun, sohbetlerinde çok iddialı konuşuyorlar:
Her şeyi bilmek hastalığı hepimizi alabildiğine sarmış. Bu hastalığın yanı sıra, MİLLİYETÇİLİK mikrobu da her yanımıza sinmiş.
Rumca bilmek, Rumlarla sık sık bir araya gelmek , insana çok şeyler öğretiyor.
Rum toplumu içerisinde, Kıbrıs Türklerinin çoğunun din değiştirmiş HELEN oldukları inancı hayli yüksektir.
Türk toplumu içerisinde de, çoğu Rum’un, dinini değiştirmiş Türk olduğu görüşü yaygındır.
Ada toplumunun genetik yapısının, işimize geldiği gibi değerlendirilmesi, diğer toplumu KABULLENMEK İSTEMEME’si anlamındadır.
Yüzyıllardır iç içe yaşamış olan Kıbrıslıların, hayatın getirdiği zorlukları aşmak için, gerektiğinde kolaylıkla din değiştirdiği gerçektir.
Oysa, din de, milliyet de, belli bir grubun çıkarlarını sürdürmek için kullanılan bir araçtır.
Kıbrıs’ta , Osmanlılardan önce, 60 bin’in üzerinde KATOLİK yaşarken, bu insanların daha sonra 4 binlere düşmesinin nedeni incelenince, Kıbrıs insanının kolaylıkla yeni duruma uygun adımlar atabileceği daha kolaylıkla anlaşılabilir.
Kıbrıs’lılar, adayı , üzerinde yaşayanlarla paylaşmayı öğrenmedikçe, yabancılar, bu zaafımızı daima kullanacaklardır.
Özellikle Rum toplumunun Ortodoks yapısı, esnek düşünmelerinin önünde büyük engeldir.
Somut durumun tahlilini yapmak yerine, süreçleri, ilahi güçlere havale etmek, tüm Kıbrıs’ın bölünmesine hizmet etmektedir.
Globalizm çağında Kıbrıs Türkleriyle, yönetimi paylaşmayı öğrenemezseniz, büyük güçlerin ada üzerindeki oyunlarına çanak tutarsınız.
BM nin şimdiye kadar hazırladığı tüm planlara Rum tarafının son anda HAYIR demeleri, her iki topluma da çok kayıplar vermiştir.
Her HAYIR tavrı, ada üzerindeki DIŞ KARIŞMACILIĞI arttırmıştır.
1974 koşullarında, 1980lerde hatta 2004’te bir çözüm planı hayata geçirilseydi, tüm Kıbrıslılar, bugünden farklı bir noktada olurlardı.
2004 yılında, Rum toprakları üzerindeki yapılaşma ile bugünkü yapılaşma karşılaştırılırsa , Annan Planından sonra yapılaşmanın hızla arttığı ve Rum topraklarının büyük bir kısmının yağmalandığı görülecektir.
Kıbrıs Rumları, PARA İLE, AB vatandaşlığı dağıtırken, Kıbrıs Türkleri ile evli olanlara bile hakları olan Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı vermemektedir.
Bu politika, Kıbrıs’ın demografik yapısının değişmesinde herhangi bir etki yapamamaktadır.
Kıbrıs sorunu çözümlenmedikçe, Kuzey’de yaşayan nüfusun 3-4 yıl içerisinde Güey’deki Rum nüfusu geçeceği kesindir.
Kıbrıs sorununun çözümünde anahtar Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanların elinde değildir.
Rum tarafı esnek ve pragmatik politikalara dönmezse, adanın her iki tarafında yaşayan Kıbrıslıların azınlığa düşeceği, YENİ KIBRISLILARIN egemen olacağı bir yapı çok erken zamanda gerçekleşecektir.
Böyle bir durum ada üzerindeki milliyetçilik, bölünme ve ÇATIŞMA’dan başka bir şeye de hizmet etmeyecektir.