Tatilden dönen gazeteci ve yazarlar çoğunlukla nerelere gittiklerini, ne yiyip ne içtiklerini anlatırlar. Tahmin edeceğiniz gibi benim anlatacak bir şeyim yoktur. Pandemi nedeniyle iki yıldır hiçbir yere gidemiyoruz. Bu yaz bir defa bile denize giremedik.
Ben de kelimelerle oynamaya başladım. Bir süreden beridir Kıbrıs’ta kullanılan ortak kelimeleri topluyorum. Son zamanlarda akraba kelimeleri de toplamaya başladım. Bir kelimenin akrabası mı olur? Aynı kaynaktan çıkan kelimeler herhalde akraba sayılabilir.
Arapça fiillerin büyük bir çoğunluğu üç harften oluşur. O üç harf farklı kalıplara konarak farklı anlamlarda kelimeler türetirler. 19. yüzyılda Osmanlı aydınları, yeni birtakım kavramlarla karşılaştıkları zaman ya bu kurala uyarak yeni kelimeler türettiler ya da Fransızca kelimeleri alıp kullandılar. O zamanlar İngilizce şimdiki gibi yaygın kullanılmıyordu. Osmanlıların oluşturduğu “hürriyet, cumhuriyet, milliyet” gibi kelimeleri daha sonra Araplar da günlük dillerine geçirdiler.
Bu uzun girişten sonra esas konumuza gelelim. İşe “iyilik, güzellik” anlamına gelen “Husn” kelimesiyle başlayalım. Bu kökten üretilen kelimelerin çoğunu özel isim olarak kullanıyoruz. Çoğu zaman bunların ne anlama geldiğinin de farkında değiliz. “HSN” harflerinden oluşan bu kelimeden türetilen tüm kelimelerde bu üç harfi bulacağız.
“HSN”
Hüsni veya Hüsnü, güzellikle ilgili, güzelliğe ait. Kelimenin dişi hali de Hüsniye’dir. (Bu kelimeyle bugün hala kullanmaya devam ettiğimiz birtakım bileşik isimler de oluşturduk: Hüsnühal kâğıdı: İyi hal belgesi. Hüsnühât: Güzel yazı sanatı. Hüsnükabul: Güzel karşılama, güler yüz gösterme. Hüsnükuruntu: Bir durumu safça kendi lehine ve iyiye yorumlama. İngilizlerin “wishful thinking” dedikleri şey.)
Hasan: Güzel
Hüseyin: Güzelcik, küçük güzel. (Hz. Muhammet torunlarına Hasan ve Hüseyin isimlerinin verilmesini tavsiye etmişti.)
İhsan: Güzel yapmak, iyilik etmek.
Tahsin: Güzelleştirme, iyi ve güzel bulmak. (Sevan Nişanyan’a göre Tahsin adı Türkiye’de şu farklı şekillerde de kaydedilmiştir: Tasin, Tahsim, Taksin, Tansin, Tahsın, Tehsin, Dahsin.)
Muhsin: İyilik eden, güzel işler yapan.
Muhsine: Muhsin ile aynı anlamı taşır ve kadın adı olarak kullanılır.
Hasene: Güzellik, iyilik
Ahsen: Fazlasıyla güzel, daha güzel, en güzel.
Hasenat: Güzel ve iyi işler, hayırlı işler.
“KTB”
“Ketebe” yazdı, yazmak anlamındadır. Bu kökten oluşturulan kelimelerde “KTB” harflerini arayacağız. Kelimenin sonunda olan veya sert sessiz harflerden sonra gelen “B” harflerinin “P” olma durumu, dilbilgisine yeni getirilen bir kuraldır. Osmanlıcada öyle bir kural yoktur. Bu nedenle bu bölümde biz de Osmanlıcadaki kuralı uygulayacağız.
Mektub: Yazılı olan şey, haberleşme yazısı. (Mektubat, mektuplar demektir. Ayrıca tasavvufta kullanılan bir terimdir. Varlığın birliği ve varlıkta birlik anlamında kullanılır. Bu bağlamda Tanrı, âlem ve insan ilişkilerini açıklayan düşünce sistemi anlamına gelir. Mevlana Celâlettin Rumi’nin bir eserinin adı “Mektubat”tır.)
Kitab: Yazılı şey, belge. (Kitabevi, kitapçı, kitaplık, kitapsız – dinsiz anlamında.)
Kütüb: Kitaplar. (Kütüphane: kitapların bulunduğu ev)
Kitabe: Yazıt.
Mekteb: Yazı yazılan yer. Yazı yazmanın öğretildiği yer.
Kâtib: Yazı yazan kişi (küttab: Kâtipler. Reis-ül küttab, dışişleri bakanlığı kurulmadan önce Osmanlı devletinin dışişlerini yürüten devlet görevlisiydi.
“HKM”
Hüküm: Yargı, karar, emir, egemenlik. (Hükmetmek: Bir kanıya varmak, aklına esmek, egemenliği altında tutmak. Hükümsüz: Hükmü kalmamış, geçersiz.)
Hükmen: Hüküm yoluyla, hakem kararıyla.
Ahkâm: hükümler, kanunlar, nizamlar. (Ahkâm kesmek: Bilgisiz ve yetkisiz olduğu konularda kesin yargıları dile getirmek. Ahkâm çıkarmak: Kendi düşüncelerinden hareket ederek birtakım yargılara varmak.)
Hākim: Hüküm veren, yargıç, bilge, egemen olan.
Mahkeme: Hüküm verilen yer, yargılama yeri ve zamanı.
Mahkûm: Hüküm giymiş kimse, hükümlü. (Mahkûm olmak, mahkûm etmek.)
Muhakeme: İki tarafı dinleyip karar vermek, karar vermek için iyice düşünmek.
Hakem: Bir anlaşmazlığı çözmek amacıyla tarafların yetkili kıldığı kişi, Yarışmaları ve karşılaşmaları, kurallara uygun olarak yöneten kişi.
Hekim: Doktor, tabip, bilge, filozof.
Hikmet: Bilgelik, ilim.
Hükümdar: Hüküm sahibi, taht sahibi devlet başkanı. (Farsça “–dar” eki “sahip” anlamındadır. Örnek, din-dar, vezne-dar, taraf-dar, haber-dar, tezgâh-dar.)
Hükümet: Yönetim, egemenlik.
Hükümran: Hükmedici, egemen.
İstihkâm: Sağlamlık, kuvvetli siper.
Müstahkem: Sağlamlaştırılmış, tahkim edilmiş.
Muhkem: Sağlam, sağlamlaştırılmış, tahkim edilmiş.
Tahakküm: Baskı, zorbalık, zorla hükmetmek.
Tahkim: Sağlamlaştırmak, kuvvetlendirmek. Bir uyuşmazlığın hakemler aracılığıyla halledilmesi.
“RHL”
Bizim okuduğumuz ilkokulda üzerine oturduğumuz kısımla üzerinde okuyup yazdığımız bölümün bitişik olduğu sıralara biz “rahle” derdik. Hala öyle mi bilmiyorum. Kelimenin aslı Arapça “rahla”dır.
Rahla: Deve semeri, deve yükleme.
Rahle: Deve semerine benzeyen “X” şeklinde açılıp kapanabilen alçak okuma masası.
Merhale: Ortalama sekiz saat süren bir günlük yol, menzil, aşama, evre, derece, basamak.
İrtihal: Bir yerden başka yere gitmek/göçmek. Öteki dünya için yola koyulmak yani ölmek.
Altı yıl süreyle üzerinde okuyup yazdığım “rahle” ile “ölüm” arasında böyle bir ilişki olabileceği aklıma gelmezdi. Akrabalık dediğin böyle bir şey olmalı galiba.