Kaybedenler ve kazananların ortak paydası - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Kaybedenler ve kazananların ortak paydası

3 aydır yazmaya ara vermiştim.

Sağ olsun Başaran, “İstiyorsan ara ver, ama ara sıra da ses ver” dediydi.


Bıraktığım yerden, Türkiye’deki iç siyasetten, devam edeyim.

xxx

Mart yerel seçimi, siyaset yapmanın bir hazım kapasitesine sahip olmayı gerektirdiğini bir kez daha gösterdi.

Türkiye’de siyaset ile iç içe olanlarda bu meziyet yok.

Kaybedenin kabullenmeyi ve kendini sorgulamayı, kazananın da ertesi gün bütünü kucaklamayı becerememesi bundan.

Siyasetle ilgilenmek hazmetmeyi bilmeyi de gerektiriyor yoksa iş karakolda bitiyor. Şu anda Türkiye de olan da bu. Artık Erdoğan’ın katıldığı her toplantı ve ziyaret karakolluk olmaya namzet.

Ama ben siyasetçiyi değil, siyasetten iyi yönetimden başka beklentisi olmayan, hoşgörü ve tolerans sahibi kesimin duygularının bir kesitini size aktaracağım.

Bu kesimde seçimlerden sonra hayal kırıklığının getirdiği bir hazım problemi oluştu. Gazetelere de pek yansımadı.

Türkiye’de bu son seçimi “kaybedenler” son on yılda dinin siyasete ve günlük hayata entegre olmasına hoşgörüyle yaklaşılması gerektiğine alıştılar. Türkiye’nin geçmişine ve 90 yıllık sembollerle yoğrulmuş öğretisine rağmen zorlanarak da olsa tolerans göstermeyi de öğrendiler.

Katı bir şekilde hala daha geçmişe dayalı siyasi söylem ve kalıpları tekrarlayan kesimden bahsetmiyorum. Kastettiğim, AKP’nin yaptığı doğru şeyleri de yeri geldiğinde açıkça kabul eden ama başta dış siyaset olmakla beraber birçok politikalarına da karşı olan kesim. İşte bu kesim alışık olmadığı birçok şeye tolerans göstermekte ciddi mesafe kat etti.

Ama marttaki yerel seçimlerden sonra sonuçları hazmetmekteki zorluk, inkar edilebildiği sürece, hırsızlığın kabul edilebilir bir meziyet olduğunun seçimler aracılığıyla tescillenmiş olmasından.

Bunu hazmetmekte ve tolerans göstermekte ciddi bir zorluk oluştu. Oluşan hayal kırıklığı da AKP’nin tüm politikalarını doğru bulan kesimin de bu boyutta bir yolsuzluk iddiasını görmezden gelerek yaklaşmasından dolayı. “Ben birçok şeye tolerans gösterdim sen hırsızlığa nasıl göz yumarsın” dile getirilmeyen duygu bu.

“Kazananların” içindeki bir kesim son 5-6 ayda olanları “kaybedenler” kadar yakından izledi ve yapılan yolsuzluğun boyutu karşısında hayal kırıklığına uğradı ama bunu son tahlilde sandığa yansıtmadı. Kabullendi. İşte bunu hazmetmek çok zor.

Eşim bu seçimlerde oy vermenin ötesine geçerek gönüllü sandık gözlemcisi olarak görev almak istedi.

Eski bir mali denetçi olduğu için “senden daha iyi sorumluluk alarak bu işi yapabilecek kaç kişi var” diye destekledim.

Ben vatandaş olmadığım için oy kullanmadım.

Böyle olunca sonuçları hazmetmesi daha kolay oldu!!! Günün sonunda bu benim seçimim değildi deyip işin içinden çıktım!!!

“Kaybedenlerin” ruh hali bu.

xxx

“Kazananların” ruh hali, belli bir döneme damgasını vuran futbol takımları gibi…

Ne olursa olsun yolunu bulup maçı kazanan futbol takımları oldu her dönem.

Sanki de sonsuza kadar her maçı kazanacakmış gibi gelirdi.

Hatırlayalım.

70’li yılların teknik direktör Kovacs’lı ve Cruyff’lu Ajax’ı, Beckenbauer’li Bayern Munih’i ve Kevin Keegan’lı Liverpool’u  gibi…

80’li yılların Milan’ı Juventus’u gibi.

90’lı yılların başındaki Gordon Milne’li Beşiktaş’ı ve 90’lı yılların sonundaki Fatih Terim’li Galatasaray’ı

2000’li yılların İngiliz futboluna damgasını vuran Ferguson’lu Manchester United’ı gibi.

2010’lu yılların Guardiola’lı Barcelona’sı gibi.

Maç sırasında geri düşseler de yolunu bulup son dakikada da olsa maçı bırakmayıp her zaman kazanmasını bildiler.

Rakipleri onları durdurmak için ne yapacaklarını çoğu zaman şaşırdılar.

Para, yeni teknik direktörler, transferler, konsantrasyonu bozmak için yaratılan polemikler bir süre hepsi nafile fayda etmedi.

Seyredenler için de her maç sonucu bilinen ve sürpriz olmaktan çıkmıştı.

Şans mıydı bu?

Bence değil.

Plan, program çerçevesinde çok çalışmak ve takım ruhu.

Ama hepsi de bir noktadan sonra geriledi ve düştü. Bazı kulüpler sıradanlaştı. Örneğin 70’li yılların Anderlect, Nottingham Forest ve Trabzonspor’u.

Futbol ile siyaset arasında derinlemesine analiz yapma imkanım ve niyetim yok.

Ama düşününce, takımın yenilenmesi ile yerine ayni takım ruhunu inşa edememek, düşüşün ana sebepleri gibi geliyor bana.

Ve bir şey daha…

Yenilmez takım olunduğunun inancıyla yönetimden başlayarak işin içine kibrin girmesi. Ya düşüşte ya da rakip takımların yükselişinde hep etken oldu.

AKP’yi sonunda rakipleri değil dikkat edilmezse ancak bu kibir iktidardan götürebilir.

Şu an partinin tepesindekilerde bunun belirtileri fazlasıyla var ama kurumsal yapısında halka yaklaşımında da mütevazılığı hala daha koruyabiliyor. Televizyondaki görüntüde kibir olsa da halka dokunan yüzünde iş yapmak ve mütevazılık hakim.

CHP ve MHP de ise kaybeden olmalarına rağmen hala daha “ben bilirim ve üstünüm” ifadesi tepeden tırnağa ön planda. Bu kibrin getirdiği halka yukarıdan bakma hakim olduğu için AKP’nin tepesindekilerdeki kibir gölgede kalıyor.

Muhalefet partilerinin üzerlerinden kibri atmaları AKP’nin halka yaklaşımındaki kurumsal mütevazılığını kaybetmesinden çok daha zor olacak gibi görünüyor.

AKP’nin kurumsal yapısındaki mütevaziliği ile ön planda kaldığı sürece bu takım kolay kolay seçim kaybetmez.

Dışarıdan bakanların ve muhalefetin de hala daha anlayamadığı AKP başarısının özeti de bu.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar