Katliam yapan bir manyağın ideolojisi – III - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Katliam yapan bir manyağın ideolojisi – III

Bekir AzgınBekir Azgın

Yeni Zelanda’da 51 kişi öldüren Avustralyalı manyak, Kıbrıs’a gelmiş olabilir mi? Tokat’a Vlad Drakula’nın hapsedildiği kaleyi görmeye giden biri, Mağusa hisarlarını da merak etmiş olmalı. Buralara gelip gelmediğini araştıran birileri olmuş mudur acaba?

Tüfeklerinden birinin üzerinde 1571 yılında Mağusa’yı Osmanlılara karşı savunmuş olan komutanın adı da yazılmıştı. Bizim okullarda Markantonio Bragadino olarak öğretildiğimiz ismi, Marko Antonio Bragadin olarak yazmış. Herhalde  Vikipedia’da öyle görmüştür.


Kabul etmek gerekir ki Bragadino, kenti başarıyla savunmuş bir komutandı. Karadan ve denizde kuşatılmış Mağusa’yı Eylül 1570’ten Ağustos 1571’e kadar başarıyla savunmuştu. Hem de sayıca üstün ve iyi organize edilmiş bir orduya karşı.

Bragadino bir avukat olarak hayata atılmış, sonra denizciliğe merak sarmış ve bahriyeye katılıp kaptan oldu. 1569 yılında “Kıbrıs Krallığı”na kaptan atandı, yani adaya vali olarak gönderildi. Adadaki ilk işi Mağusa surlarını tahkim etmek oldu. Kıbrıs’ı oradan yönetiyordu.

Beklenen yardım Venedik’ten gelmeyince ve eldeki erzak ve cephane bitmeye yüz tutunca teslim olmaya karar verdi. Osmanlı savaş geleneklerine göre teslim olan kentler yağma edilmez ve oradaki insanlara esir muamelesi yapılmazdı.

Bragadino ile yapılan anlaşmaya göre Avrupalılar kenti boşaltıp adadan ayrılacak ve Venediklilerin yönetiminde olan Girit adasına nakledilecekler, Rumlar ise isterlerse adayı terkedecekler, isterlerse Kıbrısın başka bir yerine yerleşeceklerdi.

Dört gün içinde anlaşma mucibince şehir büyük oranda boşaltıldı. Ancak Bragadino’nun kentin anahtarını teslim töreninde sorun çıktı. Anlaşmaya göre, Venedikliler de Türk esirleri serbest bırakacaklardı. Ancak ortada esir falan yoktu. Esirlerin öldürüldüğü anlaşıldı.

Bunun üzerine öfkelenen Lala Mustafa Paşa, kamasını çekip Bragadino’nun sağ kulağını kesti. Sonra da öteki kulağının ve burnunun kesilmesini emretti. İki hafta hapishaneye tıkıldıktan sonra canlı canlı derisi soyuldu ve içine saman doldurulduktan sonra padişaha gönderildi.

İstanbul’da askerî teçhizat deposunda tutulan Bragadino’nun derisi, 1580 yılında genç bir Venedikli tarafından çalındı ve Venedik’e götürüldü. Orada onurlu bir kahraman ve şehit olarak kabul edilen Bragadino için gösterişli bir cenaze töreni tertip edildi.

Venedikliler Bragadino’nun öldürülüşünün intikamını almak için Hristiyan Avrupalılardan oluşan “Kutsal Lig” adı altında bir donanma oluşturup Doğu Akdeniz’e gönderdiler. Yapılan İnabahtı (Lepanto) savaşında Osmanlı donanmasını yenip gemilerinin çoğunu yaktılar. Bunun üzerine sadrazam Sokollu Mehmet Paşa ünlü sözünü dile getirdi: “Onlar donanmamızı yakmakla sakalımızı kesmiş oldular. Daha gür olarak biter. Biz Kıbrıs’ı ellerinden alarak onların kolunu kopardık.”

Batılı kaynaklar, çoğunlukla Lala Mustafa Paşa’nın sözünde durmadığı iddia edilir. Ama bu, Türk geleneklerine uymuyor. Fatih Sultan Mehmet, savaşla aldığı Konstantinopolis’te savaşmadan teslim olan surlar içindeki mahallelerin bile yağmalanmasını önlemek için en güvendiği Yeniçerileri oralara bekçi olarak gönderdi. Batılı tarihçiler İstanbul’un bazı mahallelerinin niye yağmalanmadığını hala tertışmaktadırlar. (Bak, “Konstantinopolis Düştü” Steven Runciman, Çev. Derin Türkömer.)

Avustralyalı caninin örnek alıp adını tüfeğine yazdığı kişilerden biri, Sırp soylusu olan Miloş Obiliç’tir. Obiliç, Sırplar için önemli bir şahsiyettir. Sırp milliyetçiliğinin kahraman babası olarak kabul edilmektedir. Yaptığı kahramanlık da birinci Kosova Savaşı sırasında becerip padişah I. Murat’ı öldürmekti.

Büyük  bir ihtimalle kendisini feda edip padişahı öldürerek Osmanlı ordusunu başsız bırakcağını ve dolayısıyla yenilmesini sağlamış olacağını hesap etmişti. Ancak evdeki hesap çarşıya uymamıştı.

Padişahı öldürdüğü kesin. Ama nasıl, nerede, ne zaman öldürdüğü kesin değil gibi. Aşağıda üç ayrı kaynaktan aldığım alıntıları okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız:

1.     “Ancak savaş sona erince, I. Murat savaş alanını gezerken, Lazar’ın damadı Milos tarafından hançerlenerek öldürüldü.” Okullarda bize öğretilen varyant buydu.

2.   “Savaş sonunda bir Sırp soylusu olan Miloš Obilić, sultanın elini öpüp Müslüman olmak istediğini belirterek I. Murat’a yaklaşmış ve onu ani bir hamleyle hançerleyerek şehit etmiştir. Ölümünden sonra Hüdavendigâr (her şeyin sahibi, hükümdar -BA) lakabının verildiği sultanın iç organları orada gömülmüş, geriye kalan naaşı Bursa’ya götürülerek orada defnedilmiştir.”

3.   “15 Haziran 1389 sabahı giyinmekte olan sultanın yanına, Sırp ordusundan kaçtığını ve önemli bilgilere sahip olduğunu söyleyen birini getirdiler. Kaçak Sırp yaklaşarak birden elindeki hançeri sultanın göğsine sapladı. Kendisi de hemen oracıkta öldürüldü. Sırp’ın gösterdiği bu büyük  cesaretin savaşa hiçbir etkisi olmadı. Çünkü Sultan Murad’ın iki oğlu da yanındaydı. En büyükleri olan Şehzade Bayezid hemen komutayı eline aldı ve babasının ölüm haberini savaş bitene kadar askerden sakladı. Türkler gerçekten kusursuz bir disiplin içinde savaştılar. Hıristiyanlar ise, yaptıkları ilk güçlü saldırının sonucunu alamayınca bocaladılar. İhanete uğradıkları haberi Sırp birlikleri arasında hızla yayıldı. Gece olduğunda Türk zaferi kesinleşmişti. Esir düşen Kral Lazar’ın, Sultan Murad’ın öldürüldüğü çadırda boynu vuruldu. Şehzade Bayezid bir yandan kendini Osmanlı sultanı olarak ilan ederken öte yandan kardeşinin boğdurulması için emir verdi. Her ne olursa olsun devletin bütünlüğünün bölünmemesi gerekliydi.”

En mantıklısı, bana üçüncü varyantmış gibi geliyor.

 

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar