Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele

Onur Borman

25 Kasım Kadına Yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü olarak dünyada çeşitli etkinliklerle anılmaktadır. 1999 yılında BM Genel Kurulu tarafından bu günü kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü olarak etti. KKTC’de de bu konuda,  gerek bazı sivil toplum örgütleri gerekse sendikalar tarafından farkındalığı arttırmak ve mücadeleyi güçlendirmek açısından etkinlikler, şiddete protestolar ve önerilerle çeşitli etkinlikler düzenlenmiştir.

KKTC’de de şiddet gittikçe yangın gibi çoğalarak artmaktadır. Gazetelerin sayfalarının en az yarısını gün olur şiddetle ilgili haberler oluşturmaktadır. Kadına karşı şiddet haberleri de gün be gün artarken kadınların eşleri ve yakınları tarafından öldürme olaylarının da çoğaldığını üzüntü ve dehşetle izliyoruz. Dün Yüksek Mahkeme Başkanı’nın da gerek gazetelerde gerekse mahkemelere intikal eden kadına şiddet olaylarının endişe duyulacak şekilde arttığı özellikle cinsel olayların ve suçların arttığı yönünde açıklaması olmuştur. Devletin, Hükümetlerin bu konuda acil önlem alması ve ülke insanlarına sahip çıkması şarttır. Gerekirse yasalarda değişikliklere gidilerek bu konularla direk ilgilenecek kadrolar oluşturulması ve koruyucu önlemler alınması şarttır. Öncelikle eğitimle ve aile içinden başlayarak..


Günün anılmasına neden olan geçmişe bakarsak,  Dominik Cumhuriyetinde diktatöre karşı hareket başlattıkları için 3 kız kardeşin  şiddet görerek katledilmesinden (1960) yıllar sonra dünyada birlikte kadına karşı şiddete mücadele için BM GK tarafından alınan bir karardır.

Şiddet, evrensel insan haklarının ihlâlidir. Fiziksel ve manevi işkence, insanlık dışı ve yaşam hakkının ihlalidir.. Bu işkenceye de en çok kadınlar ve çocuklar maruz kalmaktadır. Kaba kuvvetin hakim olduğu yerlerde ve zamanlarda her zaman kadınlar mağdur olur. Her savaşın da en çok mağduru kadınlar ve çocuklardır. Yakın tarihimizde Orta doğu, Srebrenitza’da, Bosna’da günahsız insanlar ve savunmasız kadınlara ve çocuklara uygulanan tecavüzler ve her türlü şiddet gibi..

Kadına şiddet maalesef yalnız savaş zamanı değil, aile içinden  başlayarak toplumsal bir baskı şeklinde ve bir çok ülkelerde, yani evrensel boyuttadır.  BM raporlarına göre dünyada her 100 kadından 70’şi şiddet görüyor. Korkunç bir oran. Ve yine BM istatistiklerine göre yılda 500bin ile 2 milyon arasında insan yalnız fuhuş, kölelik gibi amaçlarla insan ticaretine tabi oluyor. Ve bunların % 80’i kadın ve kız çocukları oluyor.. Yine bu raporlara göre eş şiddetinden tıbbi masrafların maliyetlerinin gittikçe yükselmesi dehşetin boyutunu göstermektedir.

BM Kalkınma Programı raporlarına göre ise, 35 ülkede babanın cinsiyet şiddetini suç görmediğini yazıyor.!!

Ayrıca bu raporlarda eş ve yakın aile şiddeti oranları da çok yüksek seviyelerde. Eşi okur yazar olmayan kadınların ikisinden birinin şiddet gördüğü, yüksek tahsil görmüş her 6 erkekten birinin de karısına şiddet uyguladığı istatistikleri vardır. Ayrıca 20. Yüzyılda bir çok devletlerde o devlet vatandaşı kadınların baskı altında tutulmasının devlet politikası olması, ve kadınların yasalarla bir çok haklarının kısıtlanmış olması maalesef mevcut gerçekliklerdir.

KKTC’de yasal haklar açısından cinsiyet farkı yoktur. Yasalar açısından eşitlik ve demokratik hakların bir çok ülkelere göre çok daha geniş  olduğu ve eğitim seviyesinin ve oranının oldukça  yüksek olduğu bir ülke.  Ancak buna rağmen 25 Kasım etkinliklerinde ifade edilen çeşitli açılardan şiddet oranları  açıklamaları karşısında, fiiliyatta kafa yapısı açısından toplumun geneli için daha çok mesafe almamız gerektiğini ve uygulamada kaba kuvvetin geçerli olduğunu göstermektedir. Sosyal yapının oldukça değişmekte olmasının da çok etkileri vardır.

Ülkemizde bu insanlık suçunun, ayıplanacak ve kınanacak çok kötü bir davranış olduğu eğitiminin, önce aile içinden başlaması gerekir. Devletin eğitim ve sosyal politikalarının bu yönde etkin bir biçimde değiştirilmesi ise acil ve öncelikli olmalıdır. Yasalarda değişikliklerle ilaveten Koruyucu devlet kurumlarının arttırılması, koruyucu, engelleyici ve cezai müeyyidelerin caydırıcı boyutta olması da şarttır.   Hükümetlerin birincil önceliklerinden biri olmalıdır. Şiddete karşı bir mücadele Programı uygulamaya konmalıdır.  Sağlıklı ve insan haklarına, kadın ve çocuk haklarına saygılı olacak bir nesil yetiştirilmesi için genel demokratik kültürümüze uygun olarak buna ihtiyacımız vardır. Ülkemizin huzur ve sükûnu için..

Türkiye’de ‘TBMM Kadın- Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’ tarafından hazırlanan bir Rapor’da,  Türkiye’de eşi veya eski eşi tarafından kadınların ortalama % 36 oranında fiziksel şiddet gördüğü,  çoğunun da sakladığı,  28  Avrupa Birliği üyesinde de ortalama olarak her üç kadından birinin şiddet gördüğü kaydedilmektedir. Her ülke için çeşitli kurum ve kuruluşların yayınlarında farklı yüzdelikler yer almakta ise de bu araştırma yöntemlerine ve şiddetin çeşit ve amacına göre değişmektedir. Ancak sonuç olarak aile içi şiddette üç aşağı beş yukarı AB ülkelerinde de şiddetin oranının çok yüksek olduğu görülmektedir. Demokratik hakların, eşitlikçi yasaların her alanda maddi imkânların, eğitim, çalışma ve istihdam oranlarının en yüksek, üretime ve teknolojiye eşit koşullara yakın katılımı olan batı ülkelerinde de şiddetin oranının çok yüksek olduğu uluslararası kuruluşların yaptığı araştırmalardan okumaktayız. Demek ki evrensel boyutlarda olan şiddete karşı mücadelede de evrensel boyutlarda geliştirilecek mücadele programlarıyla başa çıkmak gerekir. Bu uzun vadeli bir mücadele süreci 0lmakla beraber her ülke önce kendi önlemlerini önce kendi ülkesinde alması gerekir.

Gerek BM ve AB kurumlarının ve uluslararası insan haklarıyla ilgilenen kuruluşların istatistik sonuçlarından çıplak gözle görülen kadına şiddet oranlarının, Avusturya, Polonya, Hırvatistan, Slovenya, İspanya, Portekiz gibi kadına şiddetin göreceli olarak daha düşük %20-25 olan bu utanç verici durumun oranının genellikle % 35lerin üzerinde ve daha yüksek olduğu, ve bölgeler olarak bakıldığında milli geliri çok daha yüksek ve demokratik hakları çok daha geniş ülkelerle diğer demokratik hakların gerek yasal gerekse gelenek ve görenekler itibariyle kadının baskı altında olduğu ülkelerdeki şiddet oranlarının aşırı farklılık göstermemesini görmek düşündürücüdür.

Çıplak istatistikler her zaman beni düşündürmüştür. Akıl ve mantık yürütürsek;  Bu yaygınlık acaba demokratik haklar ve sosyal yapılar açısından kısıtlı olan ülkelerle, demokratik hakların ve  sosyal ilişkilerin, hak arayışlarının ve edinimlerinin daha geniş olduğu ülkelerde yapılan bu araştırmalarda, o ülke insanlarının ve kadınlarının eşitlik kavramının ve şiddet kavramının yorumunun aynı anlamda algılandığını düşünebilir miyiz?

Benim şahsi kanaatime göre oran yakınlıkları, aynı doğrultuda bir algılama olmadığından kaynaklanmaktadır.. Örneğin bazı istatistiklerde orta doğudaki şiddet gören kadınların oranı da % 30-35’ler olarak yansımaktadır. Hakları kısıtlanmış ülke kadınlarının bir çok baskılar altında olmakla beraber şiddeti daha çok gizledikleri veya hayat tarzı olarak fiziki şiddet dışında diğer baskı ve bazı manevi şiddeti örf ve adet telkinleriyle şiddet olarak gösteremediklerinden veya ifade edemediklerinden kaynaklanıyor olabilir.

Sonuçta kadına şiddetin yaygın olduğu ve mücadelenin her platformda devam etmesi gerektiği, bunun da ‘Devlet baba’ eliyle uygulanacak çeşitli eğitim ve koruyucu önlemlerle ve paralel yasal cezai müeyyidelerle daha etkin olabileceği gerçeği vardır.

Daha güzel günlere dileğiyle..

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar