İş hayatına dair siyasi sohbet - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

İş hayatına dair siyasi sohbet

 

İş hayatının bitmek bilmez baskısı ve talepleri ister istemez hem iş hem de özel hayata rücu ediyor.


Düşünüyorum da baskı ve yoğunluktan dolayı bir noktadan sonra yazın alınan 10-15 günlük yıllık izinler de yetmemeye başlıyor.

Dinlenmek için Cumartesi,  Pazarlar nafile fayda etmiyor.

Hele ergenlik çağına gelmiş çocuklarınız da varsa. Hafta sonları okul, dershane ve sosyal aktiviteler için de mesai yapma sorumluluğunuz var.

Hafta sonları normal bir iş günü gibi çoğu zaman. Tek fark giyilen kıyafetler.

Yine de işten ve hayattan beklentiler uslanmıyor.

Gerçekleşen hayallerin arkasına yenilerini eklemen bekleniyor.

Tam bir şeyleri başarmışken, başka doğrular yaratman isteniyor.

Odaklanınca anlıyorsun ki senden beklenen yarından önce doğruları yaratman ve çalıştığın kurumu sürdürülebilir kılma mücadelesine katkı yapman.

İşi tesadüfe bırakıp arkasına saklanmana izin yok.

İş hayatında benim tabirimle “Anglo Sakson” kültür buna müsaade etmiyor.

Bana bugünü kurtaracak işleri değil geleceğin ne olacağını gösterin diye talepte bulunuyor.

Seni de buna şartlandırıyor.

Kadere bırakmak yok.

İnşallah demek de yok.

En son çek ettiğimizde Allah bizim bordroda değildi deyiverirler yoksa.

Bir anda sen de ayni şeyleri sana bağlı olanlardan talep ediyorsun.

Belli bir seviyenin üstündeki iş hayatı aslında Türkçe altyazılı Amerikan filmine dönüyor.

Yapım Anglo Sakson ama oynayanların bir ikisi hariç hepsi Türk.

Düşünüyorum da iş hayatında bunu talep eden ve yaptırtan bu Anglo Sakson zihniyet dış siyasette Allah bilir neyi talep ediyordur. Ne tür kaynakları buna ayırıyordur.

İş hayatında beklenti bu iken, ayni topraklar üzerindeki ülke yönetimi ve siyasette ise çoğu zaman bakalım sabah ne gösterecek diye uykulara dalıp aslında fırsatları ıskalıyoruz çoğu zaman.

Bunu yaparak tesadüflerin belirlediği hayatımızın tesadüflerle devam etmek zorunda olduğuna kendimizi inandırıyoruz. Buna da kader diyoruz.

Bahsettiğim iş hayatındaki ve devletteki insanlar ayni vatanın ve başlangıçta ayni öz kültürün evlatları olarak yola çıkıyor.

Ama muhatap oldukları sistem ve beklenti farklılaşıyor.

Onları da farklılaştırıyor.

Biri batı sermayesinin süvarisi olurken diğeri de cemaatin ya da milli görüşün süvarisi olup çıkıyor.

Bir üstte de bunların tümünü idare eden görünmeyen bir el var.

Büyük resme bakacak zaman bulup kafasını kaldırabilenler de bu görünmeyen eli ancak hissedebiliyor.

Hangisi daha doğru?

Odaklanıp neleri başarabileceğini görmek, hissetmek ve tatmin olmayıp daha fazlasını istemek ve stresi yaşamak mı yoksa bunun farkına varmadan hayatı ıskalayarak çoğu zaman küçük şeylerden mutlu olarak yaşama devam etmek mi?

Sonbaharın yerini kışa usul usul devrettiği, ormanda benim tabirimle “ağaçların yaprak yağmurunun” hat safhaya ulaştığı üzerine de ipek gibi geçen hafta yağın karın serildiği bu İstanbul sabahında ruh halim bu.

Sabah ormanda köpeğimizle dolaşırken bu yazdıklarımı düşündüm.

Sonra da eve geldim yazdım.
Vücudumda tatlı bir yorgunluk var şimdi.
Ormandaki yol uzun, taşlık ve engebeli olduğu için değil.
Köpeğimiz çıldırmış bir şekilde etraftaki yeni kokuları koklamak için beni sağa sola çektiği için de değil.
Ben sebebini biliyorum.
İş hayatında beni bekleyen işleri, mücadele ve çekişmeleri düşünerek yürüdüm farkında olmadan ormanda.
Hafta içi beni içine çeken şeyler hafta sonu tabiatla baş başa kalınca bana o kadar da önemli gelmiyor.
Birçok şeyde olması gerektiği gibi önemli olan doğru dengeyi ve karışımı kurmak diyorum kendime.
Hayat dediğin şeyin kalitesi yaptığın her iş, yediğin her şey ve düşüncelerinde o hep dengeyi sağlamakla alakalı.
Allah bazı şeyleri yarına bıraksa da kibirle dengeyi bozanın yanına bırakmıyor.
Görünmeyen elin üstünde de O var.
Şirketin ya da devletin bordrosunda olmasa da.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar