HOŞ GELDİN GÜL CEMALİM - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

HOŞ GELDİN GÜL CEMALİM

Bedia BalsesBedia Balses

Ekim ayı gelince içimi bir heyecan kaplar. Senin doğduğun ay.  Senin bize geldiğin mevsim. Sana kavuştuğum gün…

Bu günün yani doğum günün için kutlama yazmak istiyorum. Bunun için seni en iyi anlatacak fotoğrafı  bulmalıyım. Bir, iki, üç… ve yüzlerce fotoğrafını buluyorum. En güzelini seçip de paylaşmak için sevdiklerimizle. Doğduğun andan itibaren büyümeni gösteren, farklı yıllara, farklı mekanlara ait ne çok fotoğrafını çekmiş baban. Katıldığın her  etkinlikte, her özel ya da sıradan günde o büyülü ifadeni, o eşsiz mimiklerini, yüz ifadeni, bakışlarındaki gücü fotoğraflamış. Ne kıymetli ne büyük bir hediye bu.


Bir dosya açtım bilgisayarın ekranına. Başladım buldukça en güzel fotoğraflarını kaydetmeye. Sonra farkettim ki sana ait her bulduğum fotoğrafı kaydediyorum. Tek bir tanesini geçemiyorum.  O eşsiz gülüşün, o muazzam bakışın, o ışıklı varlığın… Nasıl da ulaşıyor bana şu an bilgisayar ekranından. Nerdeyse 200 tane fotoğrafını “sağ click” yaparak bilgisayar ekranında adını verdiğim dosyaya kaydettiğimi farkedince bırakıyorum seçim yapmayı..

Yeni doğmuşsun gözlerin kocaman açılmış, pembe pembe yanakların, “PEMBOM” diye seni içime saklayasım geliyor. Adım atmayı öğrenmişsin, yürüyorsun, belli ki yolun uzun. Evet , evet bu fotoğrafını da kesin indirmeliyim bilgisayarıma. Yeniden başlıyorum kaydetmeye.

Folklör oynarken, atletizmde yarışırken, gol atarken, yarışlarda zafer kazanırken, kucak kucağa dolaşırken arkadaşlarınla, evet onlarca fotoğraf daha iniyor bilgisayara. Kucağımdasın, abinlesin, babanlasın, evimizdesin, nenendesin, teyzenlesin ve her yerdesin.

Hele saçların.  Ah  o muazzam saçların, Samson’u bile kıskandıracak, rengini güneşten,  varlığını ışıktan, sevgiden, senden alan o kıvrımlar. Her bir kıvrımına umudumu, gülüşümü, özlemimi, gözyaşımı sakladığım asi, asil, eşsiz bukleler.

Oturup sadece gözlerine, saçlarına değil, serçe parmağına değin şiir yazabileceğim mucizem. Ekim geldi yine işte. Sen Ekim’de boy verdin, çiçek oldun, yağmur oldun, rüzgar oldun, sarı sonbaharın en güzel rengi oldun. Hayata ektiğim sevginin, acının, iyiliğin ete kemiğe dönüşmüş hali olarak sadece benim değil hayatın rahminden doğdun.

Khalil Gibran’ın “çocuklar” şiirinde değindiği gibi “Hayatın Oğlu” oldun.  İçimde acıyan yanımın merhemi oldun,  düzleştirdiğim boyalı saçlarımın  çocukluğu oldun. Aşkın dünyada can bulmuş adı oldun.

En az 5 fotoğraf daha indirdim bilgisayarıma.  Müzede, tarihi yerlerde, GDO ya hayır etkinliğinde, denizde, sahilde, koroda, kürsüde, mikrofonda, çocuk belediyesinin gönüllü çalışmalarında, tiyatroda…  Hiç mi kötü çıkdığın fotoğrafın yok senin?  Hiç mi ayıracağım, bir kenara atacağım, çirkin diyeceğim bir kesitin yok.

Evet okuma bayramında herkes kim bu çocuk demişti. Barış Manço olmuştun upuzun saçlarınla. Pelerininle sahnenin tozunu atmıştın. Seni ağlayarak izlemiştim. Benden öteye, benden ileride,  attığım okun uzaklara gittiğini görür gibi bir hisle.

Başladığın gibi bitirdin ilkokulu. İlkokulun görebildiği en güzel sahne gösterilerinden biri ile. Herkes nefesini tutarak izledi seni Michael Jackson’un  dansını yaparken. Kıvırcık uzun saçların omuzlarında, müzik senin ruhunda, ışığın yanında, parlatmıştın her yanı.

O geceden onlarca fotoğraf daha indirdim. Şurda gülüşün çok güzel, burda meydan okuyorsun,  diğerinde dansın, bakışın, ifaden diye diye inen onlarca fotoğraf.

Bak bu fotoğraflarında saçların kısa. Ailecek bir travma geçirmiştik, hiçbirimiz unutmadık o günü. Doğdun doğalı uzattığın, senle bütünleşen, bütün insanların seni tanımasını, ayırt etmesini sağlayan, bir saçtan çok daha öteye bir anlam verdiğimiz o isyan, o farklılık, o eşsiz detayın. Ortaokuldaki en büyük sıkıntımız, en büyük isyanımız ve en büyük yenilgimiz olarak hayatlarımıza kazınan gözyaşımız.

Sonra silkelenişimiz. Gücünü saçından alan Samson değil, güzelliğini, eşsizliğini ruhundan, karakterinden, varlığından alan bir çocuktun sen. Bunu sana anlatmalıydım. Bu hayatın bana da bir dersi idi. Kısa saçlı fotoğraflarında önce biraz mahzundun, belki biraz eksiktin ama sendin. Sen güzelliğini kendinden alıyordun. Bunu ailece öğrendik. Sen hiç ağlamadın o upuzun saçların kesildiğinde. Abin boynuma sarıldı ve senin saçların için ağladı o gün. Ne muazzam çocuklardınız siz.  Ne saçı, sizin aranızdaki bu uzun boylu sevgiydi gücümüz bizim.

Eve annem kısa saçlarından da nice güzel fotoğraf indirdim ekranıma. Sarı bir nehir gibi uzanan , kıvrımlı sokaklara benzeyen, sarmaşık gülleri gibi tüten saçların, yeşermesi için budanan, güçlenmesi için biçilen ekindirler şimdi onlar.

Bugün, çocuklukla, gençlik arasında bir yerde benim kıvırcığım olarak beni şaşırtarak büyümeye devam ediyorsun. Sendeki yansıyan iyiliği, merhameti ve de bunların yanında isyanı, baş kaldırışı, inadını gördükçe Ekim ayında hayata ne denli güzel bir şey doğurduğumu anlıyorum.

Hem tüm fotoğraflarını herkesle paylaşmak, hem de kimse görmesin diye saklamak istiyorum. Hem çığlık çığlık bir gurur, hem derin bir korku.

Bu, beni hem çok güçlü yapıyor, hem de zayıflatıyor.

Çocuk sahibi olmayan ve  şu anda fotoğraflarına bakarken hissettiklerimi hiç yaşamamış insanları düşünüyorum bir an.  Çoğunun hiçbir zaman yumuşamayan bir yanı olması bundan herhalde. Annelik insana sanılandan çok daha büyük, çok daha değerli ve büyük şeyler katıyor. Bencilliğin, egoistliğin panzehiri olmalı bu sevgi.

Hiçbir üniversitenin veremediği şeyi bir çocuğu büyütürken öğreniyor insan. Sabrı, anlamayı, çözümlemeyi, kendinden öteye bir can olduğunu, beklemeyi, umut etmeyi, korkmayı ve ne olursa olsun yaşamak ve geleceğe bakmak içlin nedenler bulmayı.

Cemalkan

Yüzlerce fotoğraf seni anlatamıyor. Sığmıyor ve yetmiyor. Duruyorum… Her fotoğrafında yüzüm ifadeden ifadeye bürünüyor. Bir zaman yolculuğuna çıkıyorum.  Böyle bir mucizeye sahip olmanın keyfini, gururunu ve de endişesini taşıyorum. İkinci kez bu duyguları bir canda hissetmem, bu duygularımın gücünü azaltmıyor. Abinin yüzüne baktığımda da yine bu depremli duygular, yine bu iç kanamalı, delilik halleri.  Ne kadar geniş bir kalbimiz olabilirmiş ki oğul, kaç evlat doğurursak doğuralım, ayrı ayrı evlatlarımızın yüzüne baktığımızda dünyanın en güzel mucizesini doğurduğumuz duygusu bizi teslim alıyor. Bize bahşedilen bu sevgi, hayatı anlamak, anlamlandırmak, daha yaşanacak bir dünya için mücadele gücü veriyor.

Cemalkan

Yüzlerce fotoğrafın birikti dosyamda. Hepsi sen, hiçbiri sen değil. Seni anlatmak için bütün fotoğraflarını yan yana koysam, video yapsam, olmayacak.  Vazgeçiyorum. Yazıya sığmıyorsun, fotoğraflardan taşıyorsun.

Sen 13. yaşını kutlamaya hazırlanan, açmaya acele eden gül goncamsın.  Kıvırcık marulum, ışık oğlum, pembom, küçük Viking’im. Sen bu hayatın bana sunduğu bir mucizesin. Hiç bu kadar dua ettiğimi hatırlamıyorum. Hiç bu kadar mutlu olduğumu ve hiç bu kadar korktuğumu da.

Seni seviyorum desem ne kadar basit kalacak. Güzel desem, özel desem, hepsi boş. Yüzüne bakarken içimde filizlenen kelimeler hangi kalemle anlatılabilir. Saçının içine gizlediğim onca şiirin, onca umudun  tercümanı hangi yazım olabilir?

Senin adın tüm güzel şeyleri birleştiriyor, topluyor ve güzelliğin kendisi oluyor.  Hiçbir kelime senin yüzüne baktığımda hissettiklerimi, doğumunun dünyamızdaki anlamını açıklamıyor.

Duruyorum ve adına tüm dünyayı sığdırıyorum:

Hoş geldin benim ışıklı oğlum.

Hoş geldin Gül CEMAL’im.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar