HALİL SEZAİ, İNCİR REÇELİ VE ŞİDDET - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

HALİL SEZAİ, İNCİR REÇELİ VE ŞİDDET

Bedia BalsesBedia Balses

Pek çok insan gibi ben de reçel ya da macunu severim. Zaten bir Kıbrıslının macun çeşitlerini sevmemesine imkan yoktur. Mevsimine göre birbirinden lezziz macunlar süsler rafları. Şimdilerde ise kültürel bir ikram olarak tanıtım  posterlerinde ve videolarında yerini almakta Kıbrıs macunları. Ceviz, patlıcan, badem, turunç, karpuz, kabak, hurma hatta enginar…

Reçelle macunun aynı familyadan olduğunu düşünecek olursak, görüntü, ikram ve  kullanım yerinin de farklılaştığını anlayabiliriz elbette.Macun genellikle misafirlere ikram için yapılırken, reçel genellikle ev ahalisinin kahvaltılarını tatlandırır. Reçel biraz daha hile kaldırır. Erimeye yüz tutmuş üzümleri, erikleri, şeftali ve incirleri değerlendirerek sabah kahvaltılarının vazgeçilmez lezzeti yaratılabilir. Bunun yanında meyvelerin israfı da önlenmiş olur.


Neyse bu macun, reçel muhabbeti çok uzadı. Bu yazıyı bana yazdıran, macun-reçel konusunu aklıma takan okuduğum bir haberdi aslında.

Birkaç gündür  mide bulandırıcı şiddet haberleriyle gündeme gelen Halil Sezai’nin bendeki karşılığı hep incir reçeli olmuştur. Halil Sezai’nin oynadığı ve romantik bir kahvaltının ana maddesi olan incir reçeli filme adını vermiş, onu  -bunalımlı, iç karartıcı, ağır romantizm ve umutsuzluk içeren filmiyle- büyük kitlelere tanıtmıştı. Aslında Halil Sezai birbirinden kaliteli şarkılara da imza atmış ve bir şekilde hayatlarımızın bir yerine sızmıştı.

İncir Reçeli filmi benim filmlerimden hiç olmadı. O denli bunalımlı filmlere  yakınlığım ya da yakınlığım yok. Ancak incir reçeli, milyonlarca kişi tarafından izlenmiş, paylaşılmış  ve insanlar üzerinde büyük etki yaratmıştı.

O filmi beğenmesem de Halil Sezai ismi bende hep, “kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” diyen muhteşem şair Cemal Süreya’nın da hatırlatmasıyla, aşkın başladığı, romantik, incir reçelinin iki insanı birleştirdiği, tatlı bir rayiha olmuştur. Adının anımsatması tatlı, lezzetli incir reçeli ile özdeşleşmiştir.

Daha sonra kıvırcık saçlı, bunalım takılan bu adam bu kez de aynı tarzda bir şarkıyla bomba gibi düşmüştü insanların hayatına:

İSYAAAAAAAAAAAAAAAANNNNNNNNNNNNNNNNNNNN!!

İçim yanar, içim kanar da
İsyan!
Geriye bir avuç yalan
Beni bu derde sen attın da
Gittin ya kafam hep duman

diye  diye mekanlardan, radyo kanallarından, arabalardan ve dinlenebilecek pek çok yerden yükselen, yine bunalımlı, kafaların dumanlandığı, psikolojilerin bozulduğu, alkol kokan, iç karartan isyan şarkısı milyonlarca hayata dokunmuş, farklı şarkıcıların dilinde can bulmuştu.

Ben filmleri ve şarkılarıyla Halil Sezai hayranı hiç olmadım. Fazla ağdalı, ağır romantizm, ağır bunalım, depresyon, karanlık, duman, alkol kokan şarkı ve filmlerinden fazla da hoşlanmadım. Ama bu adamı hep bildim, kocaman kitlelere de hitap ettiği için toplumun ihtiyaçlarına cevap verdiğini düşündüm.

Bana en yakın gelen satırlarını yine böyle bir Sonbahar gününde okumuştum. İlk kez bir Halil Sezai şarkısını sevmiş, ortak cümlelerde buluşmuştum. Bu şarkı sonbahara ve hüzüne dönük satırlarıyla sarı mevsime yakışmıştı. Arabada giderken rastladığım şarkısına eşlik ettiğimi ve sözlerini mırıldandığımı hatırlıyorum:

Derdi nedir bu sonbaharın ,

Neden soldurur gülleri ,

Nerden bulur bu insanlar

Ben mutsuzken gülünecek şeyleri ..

diyerek uzayıp giden sözleriyle bu adam romantik, bunalımlı,  isyankar, hüzünlü ve azımsanmayacak bir kitlenin şarkılarını yazan, söyleyen biriydi.

Evet, şimdi bu isim yazdığı şarkılara, dokunduğu hayatlara, şiire, şarkıya, onu sevenlere ihanet ederek yaşlı bir adama şiddet göstermiş, sevgisiz, nefret dolu biri haline gelmiştir. Halil Sezai’nin çekim yapacağı villanın bahesinde ve önünde yaşlı bir adama şiddet uyguladığı görüntüleri büyük bir öfke ile izledim. Sanatçı payesini verdiğimiz, sesiyle, sözüyle, filmiyle hayatlarımıza aldığımız, yücelttiğimiz, alkışladığımız insanların bu denli küçülmesi ve korkunç bir yaratığa dönüşmesi ne acı.

Sanatla hayatlarımız arasında kurduğumuz bağ, daha adaletli, daha aydınlık, sorgulanabilir bir hayatın  hayalini de barındırır. Ünlü olmakla, sanatçı olmak arasındaki ince çizgi sanırım bu bağı belirleyen en temel unsurdur.

Halil Sezai’nin adı artık aklımda incir reçeli gibi tatlı bir anımsatma olarak yer almayacak. Onun hiçbir şarkısını ve filmini izlemeyecek ve seyretmeyeceğim. Şiddetin her türlüsüne karşı hayat boyu mücadele vereceğim. Daha güzel, daha yaşanabilir, daha derin ve sorgulanabilecek, anlamlı ve adaletli bir hayat için yaşamaya ve hayal bile olsa bu hayali kurmaya devam edeceğim.

Hangi nedenle olursa olsun bir canlının diğer bir canlıya şiddet göstermesini asla affetmeyeceğim.


TÜRKİYE’DEN ÖRNEK BİR DOKTOR:

(Kaynak: Habertürk sitesi)

Îç Hastalıkları Uzmanı Dr. Emin Dinççağ, son zamanlarda artan şiddet olaylarına karşılık, çıkarttığı şiir kitabı ile insanları kültür yoluyla şiddetten uzaklaştırmayı hedefledi.
Son zamanlarda artan şiddet olayları, İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Emin Dinççağ’ın dikkatini çekti. Dr. Dinççağ, toplumda artan şiddet olaylarının önüne geçebilmek için şiirin gücünü kullanarak insanlardaki şiddet duygusunu köreltmeyi, sevgiyi arttırmayı hedefledi. Bu kapsamda toplamda 16. şiir kitabı olan “Dokundun Kanadı” isimli şiir kitabını yazdı.

Sanatın şiddeti reddettiğini ifade eden Uzm. Dr. Emin “Basında, medyada şiddet haberlerinin çok duyulduğu günleri yaşıyoruz. Kadınlara ve çocuklara şiddet haberleri hepimizi üzüyor ve moral bozukluğuna neden oluyor. Şiddeti yok edebilmek, bu tür olumsuz ve kötü olayları önleyebilmek vatandaş olarak hepimizin görevidir. Çünkü bu tür kötü haberlerden kırda, kentte, herkes olumsuz etkilenmekte, anneler çocuklarını okula gönderirken tedirgin, boşanmış anneler öldürülürüm korkusundadır. Kadınlar kendini güvensiz hissetmektedirler. Bu da toplumsal yapıya oldukça kötü tesir etmektedir. Şiddeti önleyebilmek için pek çok yöntem, çare vardır ama sanat ve kültürü yaygınlaştırmak, sanatın birleştirici gücünü etkin hale getirmek, toplumun her kesimine sanat ve sanat ürünlerini taşımak en etkili ve kalıcı çözümlerdendir. Sanatın egemen olduğu, sanatın dilinin etkin olduğu toplumlarda şiddet yok olur gider. Sanat ve sanatçı sevgiyi paylaşır. Güzelden yanadır, şiddeti ve kavgayı reddeder” dedi.

Şiddetin önüne geçebilmek için yazdığı şiir kitabında da bahseden Dr. Dinççağ, şunları söyledi:
“Konuşamadığımız ve birbirimizi anlayamadığımız dönemler, şiddetin arttığını görüyoruz. Birbirimizi daha çok anlamak, anlatmak, dinlemek ve sevmek zamanıdır artık. Dokundun Kanadı; birbirimize dokunmamız ve anlayabilmemiz gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Kimse kimseyi incitmemelidir. Şu koca dünyada, barış içinde ve sevgi dolu bir yaşam mümkündür. Birbirimizi anlayarak, dinleyerek, severek, şiddeti ve düşmanlığı kovarak bu mümkündür. Şiir ve sanat her türlü olumsuzluğu, çaresizliği giderecek bir barış ve sevgi dili olduğunu anlatıyor. Şiir bunun için var. Naif ve duyarlı bir dil zaten şiir oluyor, sanat oluyor. Şiirin amacı sevgiyi ve sanatı bir iletişim aracı, birbirimizi anlama ve anlatma yöntemi olarak görebilmektir. Şiir şiddete karşı en iyi ilaçtır. Kitaplarımda hep sevgiyi ve barışı işledim. Şiddeti önleyebilmemiz için şiirin dilini kullanmamız gerektiğini söyledim. Hatta, sevginin ne olduğunu, yeniden tarif edilmesi gerektiği savundum. Zira sevgi, fedakarlıktır. Sevenin şiddet uygulaması, sevdiğini öldürmesi düşünülemez. O, olsa olsa canavarca duygulardır. Seven, sevdiğini korur, sakınır ve sevginin çoğalması için yaşar, uğraşır. Sevgiyi daha çok anlatabileceğimiz, daha çok sevgi dolu şiddetsiz bir dünya için birbirimizle yarışalım diyorum. Sevgiyi çoğaltalım. Şiddete hep beraber karşı çıkalım.”

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar