Kırk yıl önce de söylüyorduk kırk yıl sonra da söylemek zorunda kalıyoruz. Yada “çözümsüzlük çözümdür” demek zorunda bırakılıyoruz.
46 yıl insan hayatında uzun bir süredir. Fakat tarihi süreç içinde bir ulus devlet kavramında “zaman” dediğimiz o yıllar bir parantez içine alınacak kadar kısadır. Yeter ki geriye bakıldığında yıkıntı ve yenilgi değil, gurur duyulacak bir geçmiş görüle…
KKTC’i tarif ediyorum. Çözümsüzlüğü devlet haline getiren ender toplumlardan biriyiz. En azından bir Filistin olmadık. En azından bir Suriye de olmadık. İhmalleri nedeniyle kendi limanlarımızı patlatıp yakan kavuran bir Lübnan da olmadık! Dolayısıyla Yunanistan’ın emrinde ve idaresinde ne bir Girit olduk ne Rodos ne de Meis..
Hatta: Bizi Rum mezaliminden, tüm adaya sahiplik koymak istemesinden, Kıbrıs’ı da bir Yunan adası haline getirmekten kurtaran Anavatan Türkiye bile ne Kuzey’e talip oldu ne sömürgesi yaptı..
Bunun altını çizerek söylüyorum. Türkiye asla bir Yunanistan olmadı! “Helenizm” yalanlarıyla adadaki Latinleri kendi egemenliği altına alacak siyasetlere tevessül etmedi..
Fakat 46 yıl sonra “hâlâ çözümsüzlükten kaynaklı siyasi ve ekonomik açmazlar, kısırlıklar, ambargolar içinde var olmaya çalışan bir toplum olmaktan kurtulamadık. Buna karşın olası çözümle tanınmış devlet olmayı gözlüyoruz çünkü kendimize “Devlet” demekle kalmıyor bir Devletin ispatlı tescili olan Anayasasından Meclisine, tüm “kurum ve kuruluşlarına, demokrasinin ve adaletin yerli yerinde çalışmasına hatta yirmiyi aşkın üniversitesine sahiplikte bu adanın Kuzey’inde varız.. Hem de Güney’deki Rum yönetimi kadar idari organizasyonumuzla..
Tek eksiğimiz siyasi yönden “tanınmamış” dolayısıyla AB üyesi olamamamız aksine AB tarafından ambargolara mahkûm edilmemizdir… Fakat bu adada bu eksiklik aksaklıklarımıza karşın 449 yıldır varız..
***
BUNDAN SONRASI? “Ne olacak?” Sizce de çok gecikmiş olsa da artık bu soruya cevap verme zamanı gelmedi mi? Eğer siyasi sorun ve geçen zaman bizi kısır bir toplum oluşun ötesine taşıyamıyor, bir dünya devleti yapamıyorsa 46 yıl sonra artık bu siyasi kaderimizi değiştirmek zorunda değil miyiz?
Çözülmediği için Kıbrıs siyasi sorunu nedeniyle Türkiye ile Yunanistan sık sık savaşın eşiğine kadar geliyorlarsa, sizce de artık Kıbrıs siyasi sorununu aradan çıkartacak kalıcı bir çözüme ihtiyacımız yok mudur?
…Üniversiteler kurmuş bu üniversitelerine dünyanın 140 ülkesinden öğrenci gelmiş… Bir o kadar ülke insanı bu tanınmamış devletin insanları arasına karışıp iş aş şansı aramış.. Kısaca bu tanınmamış Devlete güvenip üniversitelerinde bilgiye irfana ulaşmak isteyen öğrencileri, öte yandan işe aşa paraya ulaşmak için dünyanın dört bir yanından gelen iş arayan insanlarıyla, KKTC gerçekten de bu yapısallığıyla umut kapısı olmuyor mu?
Ve bu nedenle sizce de artık “KKTC bir siyasi çözümü hak etmedi mi?”
***
Sn. ADAYLAR: Sn. Cumhurbaşkanı adayları. İzninizle şimdi size soruyorum:
Allah artırsın “aday” sayınız beşe yükseldi.. Haklı olarak seçilme umudunuzla seçim propagandasına çıktınız. Taraftarlarınız çoktan yolları kapıları tuttu bile. “Seçin beni KKTC kazansın” diyorsunuz…
Peki Hangi aday seçilirse seçilsin genelde siyasi sorunu ayni zamanda müzakerecilik göreviyle de yüklenecekse sizce de artık bu toplumu çözüme götürmeleri kavuşturmaları gerekmez mi?
“EVET” diyorsanız soruyorum: Kıbrıs Türk halkına nasıl bir çözüm vaat ediyorsunuz? Ve ne zaman?
Güney’le müzakereler için nasıl ilişki kuracak, Türkiye ile hangi ulusal kıstaslarda buluşup işbirliği yapacaksınız?
Geleceğin Kıbrıs Türk insanına neleri vaat edeceksiniz? Sormaya devam ediyorum:
***
Sn. AKINCI: Anastasiadis’le adadaki müzakereleri Crans Montana’da “kalıcı çözüm için tüm tarafların bir araya geldiği konferansta neredeyse çözüm umutları yeşerten Cumhurbaşkanı ve bugün de Cumhurbaşkanı adayı olarak ne diyorsunuz? “Eğer beni seçerseniz kaldığım yerden müzakerelere devam edecek, kalıcı çözümü gerçekleştirmek için tüm siyasi argümanları yeniden devreye sokarak sonuç almaya çalışacağım, hatta Çözümü sağlayacağıma inanıyorum” mu diyeceksiniz?
Sn: TATAR, siz zaten belirgin olan politikanızla Anavatan Türkiye ile el ele kol kola çözüm için elinizden geleni yapacağınızı mı söyleyeceksiniz? Yoksa “artık bu Rum’dan ne köy olur ne kasaba” mı diyeceksiniz? Fakat o zaman “çözüm formülünüz” ne olacak?
Sn. Özersay. Zannederim her şeyden önce Ankara’ya güvenerek ve Rum’a tırnak kadar güvenmeyerek ve Maraş’ın açılmasını öne çıkartarak seçilmeniz halinde, Çözüm mesajınız ne olacak? Mesela Rum tarafının anladığı dilden konuşacağınızı, müzakerelerle oyalanmak yerine KKTC’i tanıtma yolları açacağınızı mı söyleyeceksiniz?
Sn. Erhürman: Ya siz? Yine başkanı olduğunuz partiniz CTP’nin icadı olan “iki bölgeli iki toplumlu siyasi eşitliğe dayalı Türkiye’nin garantisini içeren bir federal sistem mi vaat edeceksiniz? Dolayısıyla Rum ile müzakerelere devam mı diyeceksiniz?
Ve Sn. Arıklı: Arkanızda nüfusumuz kadar TC’li nüfusun desteği olup olmadığını bilmiyorum ama tabi ki TC kökenli yurttaşlara dayanarak (ki geçmiş seçimlerde bir gecede “taraf değişerek” seçimlerin kaderlerini değiştirirlerdi) Türkiye ile çok daha sıkı fıkı ilişkiler ve bu ilişkilere dayalı çözüm alternatiflerinden mi bahsedeceksiniz?
Ve yılların politikacısı Sn. Serdar Denktaş: Yoksa siz de sevgimin saygımın eksilmediği rahmetli babanızın yolundan yürüyerek KKTC-TC işbirliğini bir tık yukarıya kaydırarak ve “Türkiye’deki Türk de Kıbrıs’taki Türk de eğer Türk milletinin insanları ve yurttaşlarıysa Rumla çözüm aramaya ne gerek var.. Bize gerekli olan sadece KKTC-TC dayanışmasıdır mı” diyeceksiniz? …TABİ ki Sn Adaylar ne diyeceğinizi ne vaat edeceğinizi elbet siz bilirsiniz. Ama ne diyecekseniz ne düşünüyorsanız Allahasen deyiverin bilelim..