Erkek olmanın dayanılmaz ağırlığı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Erkek olmanın dayanılmaz ağırlığı

Bekir AzgınBekir Azgın

Çoğu insan, erkek olmanın kolay bir durum olduğunu zanneder. Aksine zor bir iştir erkek olmak. Anne babalar, neneler dedeler de bu işi zorlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Erkek olmanın güçlüklerini, 12-13 yaşlarında keşfetmeye başladım. Ailede tam bir maço erkek olarak yetiştirildim. “Bizim evde” diyeceğim ama köydeki öteki evler de bizimkinden pek farklı değildi. Ben, gene de kendi evimizden söz edeyim.


Evimizde ilkel bir prototip erkek anlayışı vardı. Bu anlayışa göre, bir erkek, yemek pişirmek, bulaşık veya çamaşır yıkamak gibi “ev işleri” yapmazdı. Erkek dediğin, “kadın gibi ağlamazdı”. Zor ve ağır olan işleri erkek yapardı. Evde erkeğin dediği ve istediği olurdu.

İlkokulu bitirdikten sonra İngiliz Okulu’na kabul edildim. Köye gidip gelme olanağı olmadığı için bizim “koğuş” dediğimiz yurtta kalmam icap ediyordu. Babamla okula ve yurda kayıt olmaya gittiğimizde oradaki sorumlu kişi, babamın eline bir liste tutuşturdu.

Listede satın almamız gereken eşyaların listesi yazılmıştı. Aklımda kalanlar şunlardı: Siyah ayakkabı, lâcivert ceket, kurşuni paltolon, beyaz gömlek, iki çift pijama, üzerinde aslanlı okul arması bulunan loyu mavi bir kravat, ayakkabı boyası, bir boya bir de elbise fırçası, birkaç tane sabun, bir tarak, bir diş macunu bir de diş fırçası ve daha neler neler.

Parayı yatırdıktan sonra “E” harfine benzeyen taş binadan çıktık. Babam listeye göz attıktan sonra gülümseyerek “Bunlar galiba bizi yanlış anladı. Seni güveyi yapacağımızı sandılar”.

Annemin göz yaşları arasında parti parti eşyalar bavula yerleştirildi. İdama gidecekmişim gibi annem bütün bir yaz yas tuttu. Günü gelince bavulumu alıp okulun bulunduğu “Vali Tepesi”ne gittim ve “Alks Koğuşu”na yerleştim.

Orada bize öğretilen ilk şeyler, pijamanın altında hiçbir elbise giyilmeyecek, sabahleyin zil çalınca hemen kalkılacak, diş fırçasını, Kolynos diş macunu ve sabunluğun içindeki “Lux” veya “Palmolive” sabunla tuvalet ve yüz yıkama küvetlerinin bulunduğu banyo odasına gidip sabah temizliği yapmak. Ondan sonra da ayakkabıları boyayıp parlatmak. Bunlardan herhangi birini aksatan cezalandırılırdı.

İlk erkeklik gösterisini koğuşun yemekhanesinde sergiledim. Bir öğle yemeğinde tabağımın içinde kaynanmış (haşlanmış) baklaların arasında kocaman bir kurt gördüm. Her yemekte bizimle birlikte yemek yiyen birkaç öğretmen bulunurdu. Tabağı kaptığım gibi öğretmenler masasına gittim pür sinir. O gün görevli olan İngiliz öğretmen “Evet haklısın” dedi “bu burda olmamalıydı. Gel, yemeklerimizi değiştirelim”. Önündeki tabağı bana verdi, benimkini de o aldı.

Gidip ahçıyı haşlayacağını bekliyordum. Halbuki o yerinden kıpırdamadı. Kurtçuğu tabağın kenarına itti ve yemeğin hepsini yedi. Müthiş utanmıştım.

Yaz tatili gelince eşyalarımı bavula yerleştirip köye gittim. Annemin ilk sorularından biri yemekle ilgiliydi. Bazı yemekleri yemediğimi biliyordu.

  • Ne pişirmemi istersin?
  • Ne istersen pişir.
  • Nasıl yani? Ne pişirirsem yeyceñ?
  • Evet, yeycem.

Annem kulaklarına inanamıyordu. Bir yıl ince yemediğim yemekleri yediğimi gördükçe hayret ediyordu.

Bizim avluda kocaman bir harnıp (harup) ağacı vardı. O gün bu gündür öylesine büyük bir harnıp ağacı görmedim. Ailece yazı bu ağacın gölgesinde geçirirdik. Gözden uzaklaşmak istediğim zamanlar, harnıp ağacına çıkar, dallardan birinin üzerine uzanır ve kitabımı okurdum, kuş sesleri arasında.

Bir gün boyayı aldım, harnıbın altında ayakkabılarımı boyamaya koyuldum. Babaannem bunu görünce öfkelendi. “Ne yapıyorsun sen? Erkek adam, potin boyar mı?” dedi. Büyük kızkardeşime seslenerek “Günay, çabuk gel, ağanın potinlerini boya” diye haykırdı. (Benden küçük üç kızkardeşim vardı. Ben onların “ağa”sı idim. Bu olaydan bir-iki yıl sonra doğan dördüncü kızkardeşimin ise “abi”si oldum.)

Bu iki olay bana bu erkeklik işinde bir aksaklık olduğunu göstermişti. İlk kez bunun bilincine varıyordum. Kendimi değiştirmem gerektiğini anladım ve işe koyuldum.

Lise ve üniversite yıllarında hangi davranış biçimlerinin maçoluk sergilediğini farkedersem, onları tekrarlamamayı prensip edindim. 33 yaşıma kadar bekâr kaldım. Bu süre zarfında yemek de pişirdim, bulaşık da yıkadım, çamaşır da. Erkekliğimden bir şeyler eksildiğini görmedim. Aksine, hiçbir zaman açlıktan ölmeme yollarını öğrenmiş oldum.

Doğruyu söylemek gerekirse bu süreç hiç de kolay olmadı. Ayrıca erkeklik aksaklıklarının tümünden kurtulduğumu da iddia edemem. Meselâ, gerektiği hallerde ağlayabildiğimi söyleyemem. O konudaki maçoluğum berdevam.

Bayram değil seyran değil, erkeklik konusu nereden gündeme geldi? İzleyenler bilir, Türkiye basınında bir “testosteron” tartışması oldu geçenlerde. O konuda birkaç bişey söylemek için bu yazıyı, konuya bir giriş olsun diye kaleme aldım. Testosteron konusu haftaya.

 

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar