“Aslanım eller eller
Kokuyor güller güller” diyor bir türkü.
Aslan eller çok önemli organlardır. Bundan birbuçuk iki milyon yıl önce yaşamış olan insan benzeri “homo habilis”ler, ellerini kullanarak alet yapan ilk varlıklardı. Yani insanı hayvanlardan ayıran özelliklerden biri ellerini kullanarak alet yapıyor olmalarıdır.
Aslan ellerimiz bugünlerde en büyük düşmanımız oldu. Korona virüslü ortamlarda insanların bulaşmasına vesile olan organlar haline geldi. (Bu virüsün adını niye biraz olsun Türkçe’leştirmediğimizi anlayamıyorum. “Corona” kralların başlarına taktıkları taçtır. Bu adın verilmesinin nedeni de virüsün taç şeklinde olmasıdır. Dolayısıyla şuna rahatlıkla “Taç virüsü” denebilirdi. Ancak belli ki insanlara anlayamayacakları şeyler söylemek bir alışkanlık haline gelmiştir.)
Farkındayım, herkesin içi dışı korona virüsle dolmuştur. Üstelik bu konunun uzmanı da değilim. Ama güvendiğim kişilerden aldığım bilgilerden birkaç önemli hususu okurlarımla paylaşmak istiyorum.
Paniğe kapılmak bu illetin yayılmasına katkıda bulunuyor. Bu nedenle soğukkanlı davranarak bireysel tedbirler almak en mantıklı yol olur. En hayatî tedbir, elleri temiz tutmaktır. Cebimizde sabun taşıyamayacağımıza göre alkol bazlı temizleyicilerle veya kolonyayla ellerimizi sıkça dezenfekte edebiliriz.
Korona virüsü metaller üzerinde 12 saate kadar yaşayabilir. Bu nedenle en tehlikeli yerler kapı elleri ile asansör düğmeleri oluyor. Bir de elimizden düşürmediğimiz cep telefonları. Ondan sonra gelen şüpheli ise al sıkışma ile kucaklaşıp öpüşmektir. Bir süre bu geleneklerden uzak durmamız gerekecek.
Maskeler sanıldığı kadar etkili bir koruyucu değildir çünkü korona virüs, nezle gibi, grip gibi havadan bulaşmaz. Gene de uzmanlar maskenin ellerin ağıza ve buruna gitmesini önleme bakımından tamamen yararsız olmadığı görüşündeler.
Trump’ın lâf kıtlığında asma budadığına bakmayın. Yok, Amerikalılar dünyada an dayanıklı, en cesur, en yetenekli insanlarmış. Bu nedenle korona virüsü hafif atlatacaklarmış. Bir yere not edin: Amerika bu felâketi, Çinden de İtalya’dan da daha ağır geçirecektir. Amerika’da dünyanın en iyi hastaneleri bulunur ama dünyanın en kötü sağlık sigortalarından birine sahiptir.
Hükümetin aldığı kararlara kulak vermeyin. Dostlar alış verişte görsün türünde kararlardır. Korona virüs bilmem hangi kapıdan girer ama Metehan kapısından girmez. Yabancılar virüsü taşır ama Türkler taşımaz. Virüs Fransa’dan gelir ama Türkiye’den gelmez. Öyle mi? Siz ellerinizi temiz tutmaya bakın. Evde oturup bol bol kitap okuyun ki canınız sıkılmasın. Hele hele bizim gibi 60’ını geride bırakmış sonbaharını yaşamakta olanlar.
Aslanım eller eller
Kokuyor güller güller
Aslanım eller eller
Korkuyor ağız, burun ve gözler.
Ana dili ve anne dili
Perçembe akşamları TRT2’de “Felsefe Söyleşileri” adlı bir program var. Prof Dr. Teoman Duralı, bir kürsünün önünde gezinerek ders veriyor gibi karşısında oturan gençten iki kişiye felsefe ve kültür tarihi anlatıyor. Kürsünün arkasında bir karatahta duryor. Profesörümüz arada bir, karatahtaya önemli gördüğü bazı noktaları yazıyor. Ben hocayı büyük bir zevkle izliyor ve programı kaçırmamaya çalışıyorum.
Bu haftaki konu Sümerlerin insanlığa kazandırdığı değerlerdi. Söz döndü dolaştı, ana diline geldi. Hoca şöyle izah etti: “Annenin konuştuğu dil ülkede yaygın olarak konuşulan dil ise çocuk evde ana dilini öğrenir. Şayet anne dışarıdan gelmiş ve farklı bir dil kullanıyorsa o zaman çocuk anasından anne dilini öğrenir.”
Buraya kadar iyi güzel ama sonra kalkıp tahtaya “Anadil” ve “Annedili” kelimelerini yazdı. Bu kelimelerin ayrı yazılması gerektiğini bilen gençlerden biri “O kelimeler bitişik mi yazılmalı hocam?” diye sordu. Hoca şu yanıtı verdi: “Evet bunlar deyimdir, bitişik yazılır. Nedir bu kelimeleri ayrı yazma merakı?”
Türkçe dilbilgisi kurallarına deyimler ayrı, bileşik isimler bitişik yazılır ve bileşik isimlerde kelimenin biri veya her ikisi de anlam değişikliğine uğrar. “Akdeniz” ile “Ak deniz” kelimelerinin anlamı farklıdır. “Kara tahta” ile “karatahta” da öyle.
“Ana” ile “anne” arasında ne fark var ki “anadil” kelimesinde ana, sıfat gibi kullanılmış, halbuki “annedili” kelimesinde anne isim olarak kullanılmıştır. Gerçi Türkçe’de Batı dillerinde kelimeler isim, sıfat, zarf diye ayırmak mümkün değil
Ana dili ile anne dili, deyim oldukları için ayrı yazılmalı ve ikisi de isim tamlaması olarak kullanılmalı.