Dünya ekranlarına açılan yüz: Yasemin Allen - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Magazin

Dünya ekranlarına açılan yüz: Yasemin Allen

“STRIKE BACK”TE OYUNCULUK:

İngiliz-Amerikan yapımı “Strike Back” dizisinde rol alan ünlü oyuncu Yasemin Kay Allen Türkiye ile dış sektörü kıyasladığında “Belli saatler arasında çalışılıyor, bu sınır aşılırsa set ekibine iki katı para ödenmek durumunda.” diyerek ABD ve İngiltere dizi koşullarının oyuncular için daha insani olduğuna dikkat çekti


 

1.5 yıldır İngiltere’de yaşayan ve İngiliz-Amerikan yapımı “Strike Back” dizisinin son sezonunda kendini bir Rus ajanı olarak bulan Yasemin Allen, kariyerini adeta zirveye taşıdığı bir dönemde.

İngiltere, Avustralya ve Türkiye üçgeninde büyüyen, 2008’de Türkiye’ye gelip ardından oyunculuk yapmaya başlayan ve hayatımıza böylece dahil olan Allen, göçebe ruhunun yerinde duramaz enerjisiyle iki sene önce yine yollara düşmüş. Önce altı ay oyunculuk eğitimi aldığı Amerika’ya sonra da şu an yaşadığı İngiltere’ye uçmuş…

“Benim bir yerde uzun süre kalamama durumum var” diyor ve biz de farklı ülkelerde büyüyen birinin bu durumunu çok normal karşılıyoruz. Ama aslında onunla sohbet ettikçe ve onu tanıdıkça, sanki bu gidişin temelinde başka unsurların da var olduğunu keşfediyoruz.

İyisi mi gerisini Allen’in kendi ağzından dinleyin:

 

“Heyecan deyince aklınıza ilk ne geliyor?

Ben her zaman işimle ilgili güzel gelişmeler olduğunda heyecanlanıyorum. Geçen sene rol aldığım, Strike Back dizisinin iki bölümü için haziran-temmuz aylarında Hırvatistan’da olacağım, şu anda da onun için heyecanlanıyorum.

 

Göçebe hayat kendinizi nasıl hissetmenize neden oluyor?

Bambaşka bir şeyler yaşamaya başladım ve ruh halim çok iyi aslında. İki sene önce Türkiye’den ayrıldığımda, önce altı aylığına Los Angeles’a gittim. Orada Stella Adler’da bir süre eğitim aldım. Ardından İngiltere’ye geldim. Gerçekten bir planım yoktu. Kaldı ki, bizim mesleğimizde zaten çok plan yapma fırsatı olmuyor. Her şey biraz şans meselesi. Bir de kimi tanıdığınla da alakalı. Benim Londra’da bir arkadaş çevrem var ama ben burada büyümedim sonuçta, İstanbul’da ve Avustralya’da büyüdüm. Bu yüzden biraz baştan başlamam gerekiyordu her şeye. Şansım çok yaver gitti şimdilik. O yüzden heyecanlıyım, gerçekten heyecanlıyım gelecekle alakalı.

 

Yollara düşmenize ne sebep oldu?

Aslında şundan kaynaklanıyor olabilir durum; benim içimde uzun süre bir yerde kalamama duygusu var. Üç farklı ülkede büyümekle alakalı da olabilir. Sonuçta yeni şeyler keşfetmek ve biraz da kendimi sınamak istedim. Türkiye’de kalmakla ilgili sürekli bir çelişki vardı içimde, biliyordum. Bir yandan da arkadaş çevrem ve güvendiğim her şey Türkiye’deydi ama insan risk almadan büyüyemiyor. İnsanın kendi sınırlarını test etmesi lazım. Ben de biraz büyümek istediğimi ve kendimi biraz sınamak istediğimi fark ettim, böyle bir karar aldım.

 

“Strike Back” dizisi desek?

İngiltere’ye gelip şu an bağlı olduğum ajansla anlaştığımda, ilk gelen audition’dı bu dizi aslında. Ve o kadar küçük bir ihtimal ki bu işin böyle tak diye gelmesi ve ilk gelen audition’ı kazanmam… Şansıma inanılmaz şükrediyorum ve bir yandan da hala inanamıyorum. Yönetmen audition’ı vardı, çağırdılar, Rus aksanı yapmamı istediler, Rusça biliyor musun dediler, ‘hayır ama Türkçe biliyorum’ dedim, ne alakaysa. Kulak aşinalığım var başka dillere, kolay öğrenebilirim gibisinden… Sonra üç hafta kadar haber almadım. Herhalde olmadı diye düşünüyordum. Sonra arkadaşımla tatil için Finlandiya’ya gittik, iki gün sonra ise yanıt geldi. Çok beğenmişler, görmek istiyorlar seni diye aradılar, dönmek durumunda kaldım. Neyse ki Kuzey ışıklarını görebildim, husky’lerle kızak deneyimi yaşayabildim. Hayatımın en uzun bekleyişlerinden biriydi sonraki 3-4 gün; çünkü araya hafta sonu girdi. Sonra pazartesi geldi. Seni istiyorlar dediler, ben zaten uçtum havalara mutluluktan.

 

İlk tepkiniz ne oldu rolü alınca?

Arkadaşımın evindeydim, arkadaşıma sarıldım, çığlık attım; inanamıyorum diye. Annemi aradım tabii ki. Bana iki bölüm senaryoyu göndermişlerdi çalışmam için. Karakteri okuduğumda zaten ‘bu rolde benim olmam lazım’ demiştim. İçimde her zaman böyle bir karakter vardı ve bir gün oynamam gerektiğini biliyordum. Ama bizim işimiz öyle bir iş ki, ne kadar sen düşünsen de, endüstrinin ve insanların senin hakkındaki izlenimlerini değiştirmen zor olabiliyor. Böyle yavaş yavaş, iş görüşmelerine giderek yontma şansın olabiliyor ama her şeyin denk gelmesi çok zor, küçük bir ihtimal.

 

İngilizce konuşan bir karakter canlandırmak nasıl bir duygu?

Bazı şeyleri doğru yapmış olmanın verdiği bir gurur var tabii ki. Bir yandan da, kendinle gurur duymakla bunun ne kadar şans olduğunu kendine hatırlatmak arasında bir çizgi var… Bu sefer işler kötü gittiğinde kendini çok suçlamıyorsun böylece, daha iyisi olması için ne yapabilirim diyorsun. Yine de başarıları kutlayabilmesi lazım insanın elbette. Ben hayatımda tamamlamam gereken bir nokta vardı ve onu yaptım gibi hissediyorum. Mutluluğunu yaşadım, sindirdim karakterimi ve şimdi elimdeki yeni verilerle bundan sonraki adımlarımı düşünmeye başladım. Zaman zaman ‘hayat sana ne getirecek?’ ve ‘sen elindekilerle ne yapabilirsin?’ gibi bir ikilemde oluyorum.

 

Yurt dışındaki set ortamı Türkiye’yle kıyaslarsak?

Çalışma saat limitleri var bir kere. Bu durumu sete gelip kontrol eden birimler var. Belli saatler arasında çalışılıyor, bu sınır aşılırsa set ekibine iki katı para ödenmek durumunda. Set ortamı, arkadaşlık ise çok farklı değil. Oyuncu oyuncudur, insan insandır zaten. Altı ay eve gidemeyince çok farklı bir paylaşım yaşıyor insan. Oyuncu arkadaşlarımla harika vakit geçirdik, dövüş sahnelerini çeken ekiple çok yakın arkadaş olduk. Ayrıldığımızda da üzüldük tabii, seneye görüşürüz dedik. Sadece her zaman bir profesyonellik maskesi var orada. Arkadaş olabilirsin ama ne kadar yakın olsan da o saygı çerçevesini koruman gerekiyor.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar