Dönecebilecek Miyiz Yeniden Geçmişe ve Asıl Önemlisi Dönmeli Miyiz? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 17, 2024
Köşe Yazarları

Dönecebilecek Miyiz Yeniden Geçmişe ve Asıl Önemlisi Dönmeli Miyiz?

nazar erişkin

Sizi bilmem ama pandemi döneminde ben şöyle bir kafaya girmiştim: bu dönem kısa bir süre sonra bitecek; bireysel hasar tespit çalışmalarımızı yapıp payımıza düşeni yaşadıktan sonra yavaş yavaş “normal”e döneceğiz. Hayat her zamanki gibi planların çok daha ötesinde sürprizler bezediği için yolumuza, hiç de benim kafamda kurguladığım gibi olmadı realitedeki durum. Bırakın onu; tahayyül seviyemizin de ötesine geçti, katlanarak arttı devam edeceksek altından kalkmamız gerekenlerin ağırlığı. Ekonomik, sosyolojik, yönetimsel ya da bireysel pek çok alt başlığını açabiliriz yaşadığımız o dönemin ancak zannederim üzerinde uzlaşacağımız yegâne konu, yaşadığımız son felaket, tamamının üzerine geçti; bazımızı fiziki bazımızı ise manevi olarak ezdi geçti. Bahsettiğimiz o yıkım sadece kentler, binalar ile değil insanlar ve pisikolojileri üzerinde de kendini gösteriyor iyiden iyiye. Deprem bölgesini etkisi altına alan yoğun yağışa tanıklık ettik geçtiğimiz hafta da. Bunca önlem alınmazlığa, göz göre göre gelen felaket üstüne felakete dair kelime dağarcığımın yeterli olmadığına kâni olduğumdan, tam olarak neler hissetiğimi ifade edemeyeceğim. Ancak az önce bahsettiğim yaşama içgüdüsü, devam etme dürtüsü ve hayatta kalma güdüsüne mi; insan denen varlığın adapte olma becerisine ve gücüne mi daha fazla şaşırıp bir noktada hayran kalacağımı şaşırdım. Bizler burada kahrolurken insanların direnme gücü karşısında ezilmemek mümkün mü? Tüm yaraların acilen sarılması, tüm sorumluların yargılanması temennilerimiz bâki olmakla birlikte sanırım her birimiz pandemi dönemi öncesi hayatlarımızın özlemini çekiyoruz en çok. O zamanki dert ve tasalarımızı ne denli yüzeysel ve şımarıkça bulduğumuzu itiraf ediyoruz önce kendimize sonra da birbirmize. Dönebilecek miyiz yeniden önceye işte orası derin ve korkarım cevabı bulmanın hepimize düştüğü ama başarı şansımızın düşük olduğu bir bilmece.

Bir Ziyaretin Anatomisi ve Acıdan Hınç Devşiren Düzen


Yıkıcı depremin çok ama çok öncesinden tartışması başlamak ve depremin ardından “acaba ertelenir mi” sorusuna gebe kalmak suretiyle ancak nihayetinde açıklandığı şekliyle 14 Mayıs’ta yeniden sandık başına gidiyor Türkiye. Peşinen söyleyeyim; ben de bu seçimin hayati önemi olduğunu savunanlardanım. Aslında soru son derece net: işleyiş bakımından bugüne kadar pek çok anlamda sorunlu da olsa Türkiye’de yaşayan, ideolojisi, inancı ne olursa olsun her bireyin en temel kazanımı olan Cumhuriyet ve onun değerleri mi yoksa son olarak depremdeki müdahale zaafiyeti ve sonrasındaki koordinasyonsuzluk ile yeniden ayyuka çıkan; kurumlarının işlevini yitirdiği, akla gelebilecek her konudaki kararın tek bir insanın iki dudağından çıkacak söze göre belirlendiği, paranın ve rantın esas alındığı, bizlerin de canlarımızla ödediğimiz rant çetelerine emanet bir ülke olarak mı devam edecek Türkiye, işte bunun kararı verilecek. Ekonominin durumunu, sosyal anlamdaki patlamaları, kadına yönelik şiddet ve cinayet rakamlarındaki artışı, liyakatsizliğin normalleşmesini, ekolojik katliamları, kurumsal hafızanın yok edimesini, yandaş medya, yandaş şirketler ağı ile giderek tektipleştirilen aynı olmayanın ise illa ki bir lince uğradığı bugünkü durumu detayları ile anlatmaya gerek duymuyorum. Çünkü birebir etkilerini biz de burada yakinen yaşıyoruz. Bahsetmek istediğim böylesi bir ortamda gerçekleştirilen Kılıçdaroğlu ziyareti. Geçtiğimiz hafta tam da yayını kapattığım sırada, tamamen şans eseri gördüğüm tweeti ile haberdar olduğum ziyaretin, bilerek bu denli sessiz gerçekleştiğini, acının üzerinde bir ilgi çekmemek için yalnızca İsias Otel’de evlatlarını kaybeden acılı ailelere haber verildiğini öğrenmemiz ise uzun sürmedi. Hakkındaki suikast iddialarına rağmen kalabalık koruma ordusu da uzun araç kuyrukları da yoktu Kılıçdaroğlu’nun yanında. Esenboğa’ya dönüşünde ise, son derece içten bir konuşmayla İsias katillerinin peşini bırakmayacağını söylemesi, Kılıçdaroğlu’na yönelik ciddi sempati uyandırdı bu coğrafyada. Üstelik çalkantılı adaylık süreci sonrası Türkiye’nin her iline gidecek zamanı olmamasına karşın Kıbrıs’a gelmesinin de siyasi takvim ankamında önemi büyüktü. Bunu; Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın, Kılıçdaroğlu’nun ziyaretini siyasi rant sağlamak için yaptığı yönündeki eleştirisinden de anlamak mümkün. Özetle anlamlı, içten ve iyi bir karardı bu ziyaret. Ancak kanımca tek bir falsosu vardı; o da ziyaretin duyurulduğu o Twette üzerine basa basa vurgulanan “yavru vatan” söylemiydi. Bilinçli yapıldığını düşünmemekle birlikte; bu kadar içselleştirilen bir ifadenin Kıbrıs’taki olumsuz karşılığının halen anlaşılmamış olması bakımından son derece talihsiz bulmuştum ki; benzer eleştirilere hızlıca cevap verircesine bu ifade Esenboğa’ya vardığındaki açıklamalarında zerre yer almadı Kılıçdaroğlu’nun. Bunu da artı hanesine yazmak lazım sanırım. Sonucu bakımından bizi her anlamda etkileyecek, seçmen anlamında önemli bir nüfusu barındırdığımız Türkiye seçimi, umarım huzurlu bir ortamda gerçekleşir. Emek ve Özgürlük Bloku’nun da aday çıkartmayacağını açıklayarak Kılıçdaroğlu’na destek vermesi ile safları sıklaştıran Millet İttifakı mı; yoksa adaylığının TC Anayasası’na aykırılığı üzerinden eleştirilen Cumhur İttifakı’nın adayı Erdoğan mı kazanır bu seçimi bilinmez. Ancak yalnızca Türkiye’nin istikbali için değil, hem bize, hem bölgeye etkisi bakımından da  son derece önemli olan bu seçimin sonucu umuyorum ki hak ettiği aydınlık ve toparlanma vaat eden günleri getirsin.

Mezarlıkta Bir Tabure Tepesinde Adalet Nöbeti…

Bedelini onbinlerle birlikte canımızla ödediğimiz yukarıda biraz olsun anlatmaya çalıştığım o düzenin bizleri de enkaz altında bıraktığı acı olayın ardından, beni en çok sarsan kare hiç kuşkusuz ki, henüz ortaokul çağında kaybettiğimiz pırıl pırıl evlatların mezarları başında oluşan yaşam alanları. Bu ifadeyi özellikle kullanıyorum çünkü hem gündüz hem de gece, onları yalnız bırakmayan aile fertleri ve yakınları, her bir mezarın başındaki taburelerde gündüzü geceye bağlıyor. Hazmetmesi son derece zor bu acıyla baş etmek için herkesin kendince bir yöntemi olabilir belki ama bu sürecin beni en çok etkileyen karesi, mezarlıktaki taburelerdi.  Kısa bir süre öncesine kadar tahayyül edemeyeceğim bu acıyla baş başa kalan ailelerle görüşmek; programlarına konuk etmek için bana ulaşan Türkiye’deki meslektaşlarıma o numaları verirken son derece isteksiz ve çekingendim. Pek çoğunu tanıdığımız ailelerin tepkilerini öngöremiyor, acılarını anlamadığımız ya da kayıtsız kaldığımız hissine kapılmalarını asla istemiyordum. Şimdi o aileler, tam da bu motivasyonla yani bir yandan acıları hâlâ orada dip diriyken; Türkiye’de benzer durumda olan pek çokları gibi o acıdan bir adalet arayışı devşiriyor. Sürecin başından beri gerek Kıbrıs’tan gerek Türkiye’den verilen sesle birlikte süregelen İsias ile ilgili adalet arayışı, şimdi Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği adı altında örgütlü bir hâl almış durumda. Türkiye öyle bir coğrafya ki; özellikle son 10 yıldır, adalet önünde hak arayan acılı aile sayısı giderek artıyor. O kadar çok acı var ki… Her yaralı yürek,acısını biraz olsun söndürmek için Twitter’da adalet arıyor. Kâh #CorluTrenKatliamı ; kâh #isiasotelkatliamı ya da #rabianaziçinadalet oluyor ses verdiğimiz. Hiç bir acı diğerinden daha büyük değil. Ancak maalesef taze acılara yenileri katılıyor. Yargının vereceği hiç bir karar giden canları geri getirmeyecek belki ama başka canlar pisi pisine gitmeyecek. Bu motivasyonla yaklaşık 40 gündür sosyal medya kampanyası ile sürdürülen mücadele, ailelerin örgütlü mücadelesiyle de birleşecek ve kimsenin şüphesi olmasın ki evet İsias emsal dava olacak. Yandaş medyanın dahi sahiplik yapısı ve hükümet ile yakın ilişkisi bilinmesine karşın son derece bonkörce yaptığı aleyhte yayınlar bunun kanıtı değilse nedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
1
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar