Disleksi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Disleksi

Bekir AzgınBekir Azgın

Disleksi bir hastalık değil bir durummuş. Bir süre önce okuduğum bilimsel bir makale vesilesiyle öğrendim. Disleksi “okuma ve öğrenme bozukluğu” olarak tarif edilir. “Okumayı zor öğrenme, yavaş okuma, heceleyerek okumanın uzun sürmesi” disleksinin en önemli belirtileridir.

Dünyada ilkokula giden çocukların ortalama %10’u disleksi sorunu yaşamaktadır. Öğrenme güçlüğü olmasına rağmen bu çocukların geri zekâlı oldukları söylenemez. Aksine, Bazıları üstün zekâlıdır.


Üstün zekâlı disleksikler arasında ressam Leonardo da Vinci, heykeltraş Auguste Rodin, polisiye roman yazarı Agatha Christie, fizik bilgini Albert Einstein, çizgi film ustası Walt Disney gibi ünlüler sayılabilir. Bin küsur patentin sahibi olan mücit Thomas Edison geri zekâlıdır gerekçesiyle ilkokul birinci sınıftayken okuldan kovulmuş ve öğretmenliğini annesi yapmıştı. Bunlara ek olarak iddia edilir ki Nasa’da çalışanların yarısı disleksikmiş.

Bu makaleyi okurken hafızam beni yıllar öncesine götürdü. İlkokul ikinci sınıf öğrencisiydim. Köyümüzün ilkokulu, altı sınıflı bir odadan oluşmaktaydı. Altı sıra masa vardı. O masalara galiba “sıra” derdik. Oturaklarımız önümüzdeki masaya bitişikti. Masa da iki katlıydı. En üste defterimizi koyar, altındaki boşluğa da çantamızı sokardık.

Önümüzde, sol tarafta, üç ayak üstünde duran bir karatahta, sağ tarafta da öğretmenimizin kullandığı büyükçe bir masa bir de sandalye vardı. Karatahtanın arkasında genellikle ceza alan öğrenciler ayakta tek ayak üstünde dururlardı.

Hocamız sırayla altı sınıfa da ders verirdi. Bize dört sene ders veren rahmetli hocamız Halil Şemsettin’in elinden uzun bir çirpi (ince deynek) eksik olmazdı. Köylüler de en güzel en sağlam çirpileri hazırlar, hocaya getirirlerdi. Belli ki herkes dayağın cennetten çıktığına inanıyordu.

Babam beni ilk gün okula götürdüğü gün öğretmene “Hoca! eti senin kemiği benim” demişti. Ne dendiğini anlayamadığım için “Bunların niyeti fena” diye düşündüm, “beni parçalamak istiyorlar mı, ne?”

Başkalarını da görevlindiriyor muydu anımsamıyorum ama hoca beni sınıfımızda veya bir önceki sınıfta geri kalmış öğrencilere yardımcı olmak için beni görevlendiriyordu.

Bir gün bana birinci sınıftaki bir öğrenciye yardım etmemi emretti. Gittim öğrencinin yanına oturdum. Aynı metni defalarca okumuş olmamıza rağmen öğrenci kekeleyerek okumakta ısrar etti. “Bu çocuk herhalde kekemedir” diye düşündüm. Ancak konuşurken pek kekelemiyordu.

Sonra yazıya geçtik. Kelimeleri teker teker okudum: “Bir dalda iki kuş”. Yazdıklarını takip ediyorum. İlk iki kelime doğru ama son iki kelime “iti tuş” olarak yazılmış. “O harf ‘t’ değil, ‘k’ olmalı” dedim “‘k’ harfi de böyle yazılır. Anladın mı?” Anladığını söyleyince “Hade tekrar yazalım” dedim.

Aynı cümle yazıldı. Gene “iti tuş”. Dört-beş defa tekrarladık. Bir türlü kendisine “iki kuş” yazdıramadım. Onu azarlamaya başladım ki hoca müdahale etti ve bizi teneffüse yolladı.

Teneffüste beni çağırdı ve alışkın olmadığım yumuşak bir sesle izah etmeye başladı: “O çocuk ‘k’ yerine “t” söylüyor. Bu yüzden öyle yazıyor. Elinde değil. Sabırlı olmamız gerekir.” En küçük bir hatada ya kulağımızı çeken ya da çirpiyle döven hocanın bu tavrı beni çok etkiledi.

Zor öğrendiği için herkesin “aptal” sandığı çocuğu o günden sonra başka bir gözle izlemeye ve ona yardımcı olmaya çalıştım. Teneffüslerde bahçede oynarken ona haksızlık yapıldığı zaman hep onu savundum. İçine kapanık olduğu için arkadaş olamadık. Ama derslerinde ona yardımcı olmaya çalıştım.

Bunca yıl sonra disleksinin ne olduğunu kavradıkça o çocuğu anımsarım. Daha sonraları ne oldu bilmiyorum. Yanılmıyorsam babası çobandı. Okulda başarılı olamadığına göre büyük bir ihtimalle kenidisi de çoban olmuştur. Fena mı? Fena olmaya fena değil ama o hayat tarzı çok zahmetlidir. Babam bana “Neler çektiğimizi görüyorsun. Sen oku ve bu hayattan kurtul” derdi.

Meğer disleksik çocuklar p-b, b-d, k-t, y-h harflerini ve 6-9, 2-5 rakamlarını birbirine karıştırıyorlarmış. Ayrıca tek başlarına oynamayı tercih ederler, şekilleri tersten çizerler ve renkleri birbirine karıştırırlarmış.

Bu özelliklerin çoğu, sözünü ettiğim çocukta da vardı. Ne var ki bunun ne olduğunu ancak 65 yıl sonra anlayabildim. Bu durumda olan 150 civarında çocuğumuz olduğu söylenmektedir. Ben şahsen, elimde hiçbir veri olmamasına rağmen, bu rakamın daha yüksek olma ihtimalinin yüksek olduğunu sanıyorum. (Türkiye için verilen rakamlar 40-bin ile 150-bin arasında değişmektedir.)

Disleksi ciddi bir sorundur ama çoğumuz bunun bilincinde değiliz. Halbuki herhangi birimizin çocuğu veya torunu böyle bir durumda olabilir. Bunun teşhisini zamanında koyabilirsek gerekli tedbirleri de alabiliriz. Böylece çocuklarımızı fazla üzmemiş oluruz.

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar