ÇINARLAR AYAKTA ÖLÜR VE UNUTAMADIĞIM BİR AHLAK DERSİ - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

ÇINARLAR AYAKTA ÖLÜR VE UNUTAMADIĞIM BİR AHLAK DERSİ

Üniversiteye gidişimin ilk yaz tatiliydi.

Eğitimle mesleği bütünlemek için staj yapmaya karar vermiştim.
Emine ablam (Salcan) Bayrak Radyosu’nda Rumca haber spikerliği yapıyordu. Onun ısrarı ve teşvikiyle Bayrak Radyosu’nun kapısına dayanmıştım.
Bayrak Radyosu’nun merkezi o zaman Lefkoşa Sarayönü’nde, mahkemelerin karşısındaki tarihi posta binasının yan tarafında.


Öyle ahım-şahım bir yer değil. Daracık, demirden merdivenlerle çıkılan, iç içe geçmiş zemini tahta odalarda, birden çok kişinin aynı odada çalıştığı mütevazı bir yerdi.
Bu mütevazı yerde, kısa sürede BBC kurallarının geçtiğini ve CyBC yani Kıbrıs Radyosu ruhunun dolaştığını anlayacaktım.
Kıbrıs Radyosu’nun ortak yayın yaptığı günlerdeki disiplinli ve mükemmeliyetçi yayın anlayışı hala yaşatılıyordu.
Çeşitli bölümlerde kısa sürelerle çalıştıktan sonra Hüseyin Kanatlı’nın yanına verilmiştim.
Hüseyin Kanatlı…
Dönemin efsanesi.
Pazar günleri yayınlanan Plak Yarışı bile başlı başına bir fenomen. Elinde eksik olmayan sigarası, adeta kısık ses tonuyla mırıldanır gibi beyefendi konuşması ve sürekli çalışmasıyla herkesin takdir ettiği bir yayıncı.
Beni masaların üstü silme mektuplarla dolu bir odaya götürmüştü.
“Hade bakalım delikanlı bu mektuplar seni bekliyor” deyip gitmişti.
Plak Yarışı’na gelen mektuplardı.
O kapalı dönemde Plak Yarışı isimli program özellikle genç nüfusun favorisiydi. Hafta içi yayınlanan şarkı programlarında rağbet gören şarkılar sıraya dizilir ve 20 şarkılık bir liste oluşurdu. Bu 20 şarkı aldığı isteğe göre birden yirmiye kadar sıralanırdı. Yarışma da birden yirmiye kadar sıralanan şarkıları doğru tahmin etmek üzerine kuruluydu. Doğru tahmin yapmak için hafta içi yayınlanan şarkıları iyi takip etmek ve hatta istekte bulunup (ki o günün koşullarında bu sadece mektupla yapılabilirdi) şarkıların sırasını yönlendirmek gerekirdi. Sonra da Plak Yarışı için yine mektupla tahminde bulunulurdu.
İşte odadaki binlerce mektup dinleyicilerin tahminlerden oluşan mektuplardı. O mektupları tek tek açıp, yazılan listeyi kontrol edip, isabetli tahminlerde bulunanları saptayıp, kaydetmem gerekiyordu.
İlk birkaç günü “ben böyle işler yapacak adam mıyım” diyerek of-puf çekerek geçirdim.
Sonra soranlara “Plak Yarışı’nın mektuplarına bakıyorum” dediğimde bana olan ilginin arttığını görüp havaya girmiştim.
İstisnalar hariç gençlerin tümüne yakını Plak Yarışı’na mektup gönderiyordu ve elbette birinci gelmek veya dereceye girmek en büyük hayalleriydi.
Ben de o hayallerin gerçekleşeceği odada oturan ve mektupları açan adamdım.
Neyse işin inceliklerini öğrendikten sonra tanıdıklara torpil geçmeye başladım. “Nasılsa binlerce mektubu kontrol eden yoktur” diye düşünerek tahminleri değiştiriyordum.
Aslında dereceye girmeyi bırakın 20 şarkıdan üç-beşini bile tahmin edemeyen tanıdıklar bir anda Plak Yarışı’nın yıldızı olmaya başlamışlardı. Tabii ki bu çerçevede benim de arkadaşlar gözünde önemim artıyordu.
Ben “önemli adam” pozlarında ortalıkta dolaşıyordum, sayıları hızla çoğalan arkadaşlar ise “Plak Yarışı’nın şampiyonları” olarak böbürleniyorlardı.
Fakat bu durum uzun sürmedi.
Bir sabah Hüseyin Kanatlı elinde sigarasıyla odaya girdi ve bana şöyle söyledi
“Bu yaptığın listelerde bir yanlışlık var mıdır?”
Panik halinde yok falan diyecektim ama kızaran yüzüm beni ele verecekti.
“Galiba yanlış yapıyorsun, biraz dikkatli ol” deyip gidecekti.
O, bana bahsetmemişti fakat radyoya gelen şikayetler arşa çıkmıştı.
İşte yakalanmıştım.
Nezaket dolu iki kelimeyle Hüseyin Kanatlı bana müthiş bir ahlak dersi vermişti.
Utandım ve bir daha Bayrak Radyosu’na gitmedim.
Zaten gazetecilik bölümünde okuyordum ve stajıma bir gazetede devam etmem gerekiyordu.
Bir daha girmediğim o odada aldığım ahlak dersini asla unutmadım…

      ***

Bilenler bilirler, doğum günü gelen Havadis personeline mütevazı bir doğum günü partisi yaparız. Bütün personel toplanır ve küçük bir pasta eşliğinde yeni yaş kutlanır.
Dün Hüseyin Kanatlı’nın doğum günüydü.
Bütün personel toplandık.
Hüseyin Bey gözlerimizi nemlendiren kısa bir konuşma yaptı;
“Yaşımı soranlara 28 diyorum. Kendimi öyle hissediyorum. Aslında rakamların yerini değiştirirseniz gerçek yaşımı bulursunuz. Evet 82 yaşındayım ve sizlerin arasında çok mutluyum. Sabahleyin BRT’de doğum günümü kutladılar. BRT’de söyledim, Havadis’te tekrarlayım; Allah benim canımı ya stüdyoda ya da gazetede alsın. Başka hiçbir dileğim yoktur…”
Hepimiz çok duygulandık. Yayıncılıkta-gazetecilikte duayen olan 82 yaşında birinin en insani dileğiydi söyledikleri.
O, bizimle Havadis’te daha çok doğum günleri kutlayacağını biliyor.
Ve biz de çok iyi biliyoruz ki “Çınarlar ayakta ölür…”
Bizim de dileğimiz sağlıklı ve dinç bir şekilde 80’li yaşlara ulaşmaktır.
Hüseyin Kanatlı hepimize örnek oluyor…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar