CHP ve AKP’nin cevabında mutabık kaldığı soru: “Türkiye ne zaman normalleşecek?” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

CHP ve AKP’nin cevabında mutabık kaldığı soru: “Türkiye ne zaman normalleşecek?”

En objektif duygularla bakıldığında, 10 yıllık AKP iktidarı siyasetin plan ve program çerçevesinde yapılmasıyla nelerin yapılabileceğini gösterdi.

AKP iktidarının “başardıklarına” katılıp katılmamayı bir kenara koyalım. Bugünkü yazının konusu bu değil.


Yönetim ilmi açısından bir planın hayata geçirilmesi sürecinde AKP iktidarının uyguladığı sevk ve idare yetkinliği bence başlı başına ayrı bir konu başlığıdır.

Bunun için ne yapıldığına değil nasıl yapıldığına da bakmak lazım.

Bana göre başlangıç noktası iş yönetiminde ve pazarlamadaki temel kurallardan birine dayanıyor.

O da şudur:

Başarılı olmak için insanların eğilimlerini doğru anlamak ve ortak paydalar oluşturabilmek lazım.

Türk toplumunda belli başlı konulara göre partiler üstü kümelenmeler var.

Size enteresan gelebilir ama bu kümelenmelerden hareketle, bana göre AKP seçmen ve kamuoyu oluşturucularını hızlı tüketim sektöründe faaliyet gösteren bir şirketin pazarlama bölümünün yaptığı gibi kategorize ederek siyaset yapıyor.

Kategorize edilen kesimlerin beklentilerine göre devamlı güncellenebilen program ve söylem geliştirmek kolay bir hadise değildir. Hele hele destek aldığı kesimleri zaman zaman karşı karşıya getirme riskini göze alarak bunu sandığa olumsuz bir şekilde yansıtmamak kolay elde edilecek bir siyasi başarı hiç değildir.

AKP, siyaset tarihine sonrasında büyük bedel ödeneceğini düşündüğümüz “başardıkları” kadar bunları nasıl yaptığı ile ilgili de iz bırakacaktır.

AKP’nin siyasi başarısı “inançlı olmanın” ötesine geçen bir tanımlamayla yarattığı muhafazakarlığın farklı tonlarındadır. Parti ve lider kadrosu etrafında yaratılan bu tanımlamayla yaratılan aidiyet hissi bunu bir defaya mahsus elde edilen bir başarı olmaktan çıkartıp bir kitle partisi haline getirdi.

Partiler üstü iki kümenin “Geleneksel” ve “Modern” muhafazakârların
varlığından hareket ederek 50% oy potansiyeline ulaşıldı.

Geleneksel muhafazakârlara hızlı tüketim sektöründe olduğu gibi “promosyon” dönemleri belirlenerek önem verdikleri “fikri beslenme” ihtiyaçları karşılandı.

Bu kesim ekonomik olarak çok daha darda olsa da onlar için siyasetin sosyal hayattaki gidişata yansıması ve İsrail’e karşı Müslümanların liderliğine soyunabilmek ekonomi ve dış siyasetin diğer unsurlarından daha önemli.

Özellikle ekonomi ve dış siyasetle ilgili konularda geriye gidiş olduğu anda bu fikri beslenmeye yönelik söylem ve uygulamalar hep ön plana çıktı.

Hatırlayalım ne sunuldu bu “promosyonlarla?”

Hatırlanacağı üzere başörtüsü ile başlandı.
Arkasından “4+4+4”.
Kürtaj.
İnternet kullanımında sınırlama.
Çocuk sayısı.
Tekrar ama bu kez “kamuda başörtüsüne” dönüldü.
Ve en son da öğrenci evleri ve karma yurtlar gündeme geldi.

Burada hedeflenen toplumda var olan en güçlü partiler üstü eğilimin “inançlı olmak” olduğundan hareket edildi.

İktidar partisi hızlı tüketim sektöründe faaliyet gösteren şirket gibi kendi yarattığı gündemle “promosyon” dönemlerinde dini hassasiyetin yüksek olduğu kümelerin “fikri beslenme” ihtiyaçlarını bu tür konuları seçerek gündeme getirdi.

AKP’ye sandıkta esas siyasi başarıyı getiren kendi yarattığı “modern muhafazakarlar” oldu.

Bu kesim geleneksel örf ve adetlere bağlı dini duyarlılıkları olmakla beraber özel günlerde abartmamak kaydıyla alkol de alabilen veya buna tepki koymayan bir kesim. Yeni adlandırılmalarının en önemli sebebi demokratik açılım, Kürtçe eğitim ve kadının iş hayatına katılımını önemsemeleri gibi geleneksellikle alakası olmayan alanlarda ortaya koydukları beklenti. Bunun da çıkış noktası ekonomik büyümeye bu konuların çözümlenmesinin çok daha büyük fırsat ve katkı sağlayacağını düşünmeleri.

Daha önce tabana bu derece yayılmamış olan “modern muhafazakarların” büyük bir bölümü ekonomik olarak bir şeyler yapmak isteyen bilgili, potansiyel sahibi ama imkanı olmayan kişilerden oluşuyordu. 

Bu kesimi muhafazakar olmanın getirdiği “biz” duygusundan kopartmadan, bireysel olarak kendini tanıma ve bir şeyleri gerçekleştirme adına fırsat sağlanarak genişlemesi sağlandı. “Sen yaparsın biz de arkandayız” deyip araya cemaatlerin de girmesine izin verilerek daha önce kapalı olan kapılar açıldı. 

Ekonomik olarak Türkiye’nin geleceğine müthiş bir güvenleri olan, bundan dolayı yatırım, üretim ve tüketim konusunda da iştahlı olan bu kesim dini hassasiyetleri bilse, anlasa ve sırıtmadan uygulasa da öncelikli olarak ekonomiye bakarak tercih ve eğilim belirliyor. Bunları canlı ve bağlı tutmak “geleneksellere” promosyon dönemlerinde uygulanan “fikri beslenmeyle” mümkün olmuyor.

Şimdi bu “modern muhafazakârlar” 10 yılda gelinen noktadan son derece memnun. Ama bunun sürdürülebilir olup olmadığından ve Erdoğan’ın son bir iki yıldır toplumun diğer yarısında yarattığı olumsuz algıdan ona karşı olmasalar da rahatsız. Dile getiremiyorlar.

İşte bu kesimdeki şu anda hakim görüş, Türkiye’nin normalleşmesinin ancak Gül’ün Başbakan ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla mümkün olacağı yönünde.
Gül’ün buna çok istekli olmadığını söyleyenler çok.

Ama genel kabul gören ve olasılığı en yüksek olan durum budur.

Burada sürpriz yok. Tersi olursa büyük bir sürpriz olur. Ama enteresan olan başka bir hadise var.

Siyaseten “azınlığa” düşenlerin bile yürütmenin başına Gül geçerse belki Türkiye normalleşir diye medet ummaya başlamış olması.

Gezi Parkı olaylarından başlayarak Gül’ün söylemleri “sosyal demokrat” söylemi aratmadı ya.

Bu bile AKP karşıtlarında çaresizlikten bir umut yarattı. Tuhaf olan bu.

Güleriz ağlanacak duruma.

Ama yok başka çare.

“Çare Sarıgül” diyenlere kendi yazdığı en son çıkan kitabını, karakter tahlili yapmaları için alıp okumalarını öneririm. Beni hiç tatmin etmedi.

10 yıllık süre içerisinde siyaseten azınlığa düşenler, önce endişeliye, sonra tepkiliye, ondan sonra da rahatsız konumuna en son olarak da Gül’den normalleşme adına medet eder duruma geldi.

Bu yalnızca AKP’nin başarısı değil elbette. CHP ve MHP’nin de büyük payı var bu “başarıda”.

Tarih yazılırken hepsini de yazacaktır.

Türkiye’de bugün itibariyle iç siyasetin geldiği nokta bu.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar