Böyle günlerden geçti memleket - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Böyle günlerden geçti memleket

Her yerde sessizlik…

Ne olacağı belli değil…
Ufak tefek olaylar hüzne ve karamsarlığa boğuyor insanları…
Sokak çatışmaları ürkütüyor…
Hangi sokakta ne olacağı meçhul…
Buna rağmen hayat sürüyor…
Ansızın… Bir silah patlaması…
Tek atış!..
Vurulup yıkılıyor yere.
Boylu boyunca uzanmış yatıyor…
Kimdir? Kimin nesidir?..
Bir dakika önce hayat, bir dakika sonra ölüm!…
Yitip gidiyor bir ömür…
Vuran kim, vurulan kim…
Bir sokağın sonunda!…
Henüz tel örgüler çekilmemiş…
Varil yok, barikat yok!
Ama, gizli işler çevrilmekte…
Plân üsatüne plân…
Belli ki bir hançer dayanmış şu Ceride-i Kıbrıs’ın sırtına!…
Hem içerden hem dışarıdan!..
Bizden olanlar, bizden olmayanlar!..
Rumcu, hain,  milliyetçi, komünist…
Bir cinnettir gidiyor!..
Her an bir haber yayılmakta…
Falanca kayıp, filanca vurulmuş…
Susuyor köyler kasabalar…
Şehirler ağlamaklı…
Gazetelerde çarpıtılmış haberler…
Kim kime inansın; hangi haber doğru!…
Bir tabut, iki tabut, üç tabut…
Omuzlar yorgun…
Memleketin üzerinde kara bir bulut…
Dağılmak bilmiyor…
Kaçanlar var, kalanlar var…
Gece silahı ile yatanlar var…
Lefkoşa’nın en acımasız, en bilinmez, en karanlık günleri…
Kapılarda peki üstüne peki!…
Hayat, pamuk ipliğine bağlı…
Doğru sanılan işler yarının yanlışları olabilir..
Yanlış sanılanlar  doğru olabilir…
Fakat, kim bunun farkında?..
Böyle geçerdi günler o karanlık dönemlerde…

Örfi idare ilân edilmişti…
Mevsim zemheri…
Tarih elli yedi, elli sekiz olmalı…
Sokaklarda bir gariplik…
Belki şimdi, belki az sonra bir kıyamet kopacak…
Ama henüz hiçbir şey belli değil…
Fakat havada bir gariplik…
Soğuk, ustura gibi kesmekte…
İnsanlar yuvasına sinmiş güvercin gibi ürkek…
Ne sütçü gelmektedir kapıya, ne postacı… 
Ne salepçi var ortalıkta ne helvacı…
Şamişici Abdullah Dayı da dükkâna kilit vurmuş…
Arastada kepenkler çekilmiş, kapılar sürmelenmiş…
Mektuplara kan damlamakta…
Otobüsler de gelmiyor köylerden…
Komşular avludan avluya fısıldaşmakta…
Evlerde erzak sadece peksemet, nohut ve mercimekten ibaret…
Radyolar susmuş. Ankara’dan haber yok…
Menderes gidici mi kalıcı mı bilinmez…
Bir gariplik var havada…
Ve derken,
Sarayönü’nde bir gürültü…
Polis, İngiliz, topuz, sis, duman…
Ve ölü ve yaralı…
Millet İngiliz’le dövüşüyor…
Gençler ön safhada…
Kan sıçrıyor başkente. Yürekler paramparça…
Henüz ne cumhuriyet var ne bağımsızlık…
Millet adamakıllı İngilizle savaşmakta…
Buradan çok uzaklarda, dağlarda, Fidel ve Che aynı düşmanla vuruşmakta…
Ara sokaklara kadar uzanmış üç beş Anglo-Sakson.
Genç delikanlılar direniyor…
Aslında direnen zeytin ağaçları, yaseminler, fesleğenler…
Reşadiye’de bir arbede… 
Ahşap kapılar İngiliz topuzu ile yoklanıyor… 
Lâkin başına gelecek var İngiliz’in…
Kaynar sular çoktan hazırlanmış, kadınlar cumbalı hanaylardan başlarına boşaltmakta …
Erkeğini veren yok!…
“Kadınlar, bizim kadınlarımız…”
Sis bombasının kokusu zehir…
Tozunu yutan geberir… 
Sarıyor etrafı Britanya’nın zehri…
Lefkoşa’da bir sis, bir duman…
Rüzgâr keyifsiz…
Esse mi esmese mi…
Kanlı bir sayfa açılır başkentte…
Kitaplara düşülür…
Bir kuş uçarken ölür…
Bir kuş uçarken…
Bir kuş…

Böyle günlerden geçti memleket…


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar