Yavaştan yavaştan kendime telkin ediyorum: “Oğlum Eşref” diyorum, ki Mağusalılar “oğlum” Lefkoşalılar da “guzzum” derler; müzakerelerle ilgili Köşendeki dükkânı kapat çünkü ne sermaye kaldı yazacak ne müşteri kaldı satın alacak!
Nitekim Sn. Akıncı da arada bir iki kelam etmese, Doğu Akdeniz sularından mehter marşı sesleri işitilmese falan, Cenevre’den bu yanadır en yavan müzakere filmini izliyoruz, Eide bile artık mayna etti, “zaman daraldı fırsat penceresi kapanabilir” diyor!
Olsun! Bir yenisi açılır! Ne diyorduk “bu adada Türk Rum halkları var oldukça çözüm arayışları da olacak!
ÇÖZÜMÜ DEĞERLENDİRMEK: Tabi şu saplantıdan artık vazgeçmek gerekir. Şu anda ve geçmişte de aranan “Türk halkı ile Rum halkının birlikte pişirip, birlikte kotarıp birlikte yiyecekleri” bir çözümdü. Görülüyor ki beceremiyorlar! Geçmişte de beceremediler. Mesela Denktaş Makarios-Denktaş Kiprianu “BM’ler Doruk anlaşmaları” bunlardandı! CTP’nin de uzun yıllar savunduğu belki hâlâ savuna geldiği bir çözüm şekliydi!
BARIŞ Harekâtından hemen sonraydı. BM’ler “federal bir çözüm” için uğraşıyordu. Müzakereler Viyana’da devam ederken şimdilerde Anastasiadis’in yaptığı gibi Makarios cırlamıştı. Buna karşın Denktaş 1977 de Makarios’la görüşmek istediğini o günlerin BM’ler genel sekreteri Kurt Waldheim’e bildirmiş müzakereler de yeniden başlamıştı.
ÇÖZÜM şekli basitti: Her halde Barış Harekâtının hemen sonrası olduğu için olmalı! Rum tarafı 1974’de başına gelenlerin sersemliğinde düşünme yeteneğini de kaybetmiş sağa sola yalpalayıp “neyse ki Güney’i kurtarabildik” derken, önüne konan ve Rahmetlik Denktaş’ın önerisi olan 4 maddelik mini mini çözüm ilkesinde uzlaşıya varıldıydı.
Metin şuydu: Bir) Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız bağlantısız ve iki toplumlu olacak. İki) Her toplumun kendi yönetimleri altındaki topraklar ekonomik ve toprak verimliliği ile toprak mülkiyeti esaslarında görüşülecek. Üç) Dolaşma, ikamet, mülkiyet hakları müzakereye açık olacak. Dört) Federal hükümetin görev ve yetkileri devletin birliği ve devletin iki toplumlu oluşunu koruyacak şekilde olacak…”
Bu kadar! Nitekim devamı olan “Denktaş- Kiprianu Doruk anlaşmasında” da 10 maddelik bir ikincisi yapıldı ama Rum tarafının BM’lerden tek yanlı karar çıkartması üzerine müzakereler sonlandırıldıydı ki olay 1983’de KKTC’nin ilanına sebep olduydu!
Tabi sözünü ettiğimiz “BM’ler Doruk Anlaşmaları” da bugünkü gibi müzakere edilecek “başlıklardan” ibaretti! Fakat “iki bölgelilik sıkı sıkıya korunuyordu, bugünkü gibi gevezeliklerle Rum tarafının Kuzey’e taşınıp hükümdarımız olması tasavvuru yoktu!”
NEYSE: Görülüyor ki Köşemizin “siyaset dükkânı” henüz iflas etmedi! Bir süre daha devam öyleyse!
AHVALİMİZ! (YOK MU KURTARACAK BAHTI KARA MADERİNİ!)
Futbol oynarken topun, kaçtı mıydı denize düştüğü KKTC’de insanların seslerinin birbirine karışıp kakafoni olmasını hiç yadırgamayın!
Rum’un “Münhasır ekonomik bölgemdesiniz” uyarısına karşın Barboros gemisi telsizinden Mehter marşı ile cevap verilmesine kahkahalarla gülünüp geçilecekken üçüncü dünya savaşı çıkacakmış gibi günlerdir yaptığımız yorumlara da hiç şaşırmayın!
Dini bütün insanların ibadetlerini, “gitti elden laiklik, Kıbrıs Türk’ü dincilerle sarıldı, karakteristik yapımız bozuluyor” kuşkularında feryada dönüşen tepkilerimize de hiç akıl yormayın!
Devlet hazinesinde olmayan paraya karşın maaşlara zam, bilumum üretime destek teşvikler silsilesinden oluşan isteklerden kaynaklı grevlerin biri biterken ikisinin üçünün başladığı ahvale de hiç kafa yormayın!
Yapacak işi kalmamış gibi hükümetin “saatlerle” oynayarak memuru öğretmeni terbiye etmeye çalışması babında öğrenciler okullarına sabahın 8’inde başlarken, memurların 7 buçukta dairelerinde olmaları gibilerinden ayarlamalara bakıp bakıp da sakın “bu nasıl iş” demeyin!
Maaşı az olduğu için hastanelerde çalışacak doktorun kalmadığı, olanların kaçıp kaçıp özel kliniklere taşındığı, bu nedenle memlekette sağlık sorunlarıyla ilgili grevlerin bitmediği düzensizlikler karşısında sakın ola paniğe kapılmayın çünkü yedisinde ne idiyse sorun 42’sinde de öyledir gene!
Devlet kolejlerine alınacak 595 öğrenciye karşılık sınava katılan 2 bini aşkın minik öğrenci sayısına bakıp da “var bu eğitimde bir dengesizlikle düzensizlik” diye düşünmeyin! Çünkü hep vardı tutun ki şimdiki olanların daha alâsı!
VESSELAM. Düşünün! Afrika nerde Akdeniz’in bu köşesinde nokta gibi kalmışlığıyla Kıbrıs nerde! Herkesin başına devlet kuşu, bizim başımıza Afrika’nın tozu! Var mı dünyada böylesi talihsiz ada!
KISACA TAKILDIĞIM: (TANRIM BU İNSANLARI SEN KORU!) Bir süre önce Mağusa limanının neresi Marina neresi balıkçı barınağı olduğu belli olmayan, pislik deryası içindeki yüz yıllık rıhtımına yapıştırılmış bir iskelesi, beraberinde iki sandalı da sürükleyerek denizin dibini boyladıydı ya!
Yıkılan yere dubalardan bir geçiş yeri koydular! Ancak rıhtım yukarıda kaldı. İnerken de çıkarken de uygun merdiven gerekli! İster inanın ister inanmayın o merdivenleri bile doğru dürüst yapmayı beceremediler! Kaldı ki iskeleyi yapsınlar!
Devletin hasletidir: Yıkılan yıkık! Yanan yanık! Bozulan bozuk! Eskiyen eski! Kaybolan kayıp! Eksilen eksik! Çalınan çalıntı!.. Olarak kalır. Hem de ebediyyen!
Ki limanın iskelesi yıllardır bağırıyordu: “Yıkılıyorum!” Yıkıldı! Şimdi insanlar geçici tedbir diye konan iki derme çatma merdivenden sirklerde trapez numaraları yapan cambazlar gibi inip çıkarak ulaşabiliyorlar sandallarına! İnşallah bir kaza olmaz ama dua etmek gerekir: “Tanrım bu insanları koru!”