İlk kez sistemimizi düzeltme sorumluluğunu hissetmemiz için 2019 yılında imzalanan protokolde kamu bütçesine doğrudan destek sunulmadı.
Bu durum eğer önümüzdeki yıllarda da devam ederse Kıbrıs Türk siyasetinin niteliği artacak. Mali yardımlar taşıma suyla değirmen döndürme anlayışını körükleyen bir zehir olmaktan çıkıp kuzeyin hızla çözüme hazırlanmasına hizmet eden bir ilaca dönüşecek
TÜRKİYE’NİN YARDIMI AB’NİNKİ GİBİ: Nasıl ki Yapısal Reform Destek Birimi eliyle AB üye ülkelere destek sağlıyor, Türkiye de bu protokollerle Kıbrıslı Türklere aynı yaklaşım çerçevesinde teknik ve finansal destek sunuyor. Aslında Türkiye AB’nin kuzeye yönelik şu veya bu nedenle çok cılız kalan desteklerini tamamlayıcı bir rol üstlenmiş oluyor
Kıbrıs Üniversitesi Türk Etütleri Bölümünden Dr. Nikos Mouduros ve Kıbrıslı Türk akademisyen Birikim Özgür, Kıbrıslı Türkler ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler ve imzalanan protokolün Kuzey’deki siyasi, sosyal ve dini yaşamı nasıl etkilediğiyle ilgili Kıbrıs Haber Ajansı’na bir mülakat verdiler.
Kıbrıs Haber Ajansı’na konuşan Kıbrıslı Türk Birikim Özgür, ürettiğinden fazla tüketen toplumların asimile olmaya mahkûm olduklarını belirterek, “Kimliğimizin devamlılığı için ekonomik olarak güçlü olmamız birinci koşuldur” dedi.
“Kuzeyde dini motifler gericilikle özdeşleştiriliyor”
Birikim Özgür,“Ekonomi alanındaki işbirliği doğru zeminde olması kaydıyla bizi zayıflatmaz bilakis güçlendirir. Ancak ekonomik programları aşan birtakım beklentiler de gündeme geliyor. Bu beklentiler özünde kültürel meselelerle alakalıdır. Geçtiğimiz ay Hristofyas’ın cenaze töreninde ilahiler okundu. Bu normaldi ama kuzeyde dini motifler gericilikle özdeşleştiriliyor. Türkiye bizi bu konuda anlamak zorundadır. Kıbrıslı Türklerin din kültürü Türkiye’deki din kültüründen çok farklı. Türkiye’nin Kıbrıslı Türkleri daha fazla Müslüman yapmaya çalışmak yerine Kıbrıslı Türklerin kendi özgün koşullarında kültürel değerlerini yaşamasını normal karşılamak zorunluluğu var. Kültürel konularda saygı en önemli değerdir. Ancak bu sayede Türkiye ile mali yardım ilişkimizden azami düzeyde yararlanabileceğimiz koşullar oluşabilir.” diye konuştu.
“Protokol zehir değil ilaç”
Kıbrıslı Türkleri yok edenin gelişime kapalı statüko olduğunu söyleyen Özgür, mali yardım ilişkisinden azami derecede yararlanılması gerektiğini ifade ederek ekledi; “Biz de gittikçe normalleşen ve zehir değil ilaç etkisi ön plana çıkan mali yardım ilişkisinden azami düzeyde yararlanmaya odaklanmalıyız. 20’inci yüzyıl koşullarında oluşturulmuş bir ekonomik sistemle geleceğe yol alamayacağımız apaçık ortadadır” diye konuştu.
Türkiye ile “resmi” düzeyde ilk mali protokolün 1975 yılında imzalandığını anlatan Birikim Özgür, ilk kez 2001 yılında imzalanan protokolün ekinde bir ekonomik programa yer verildiğini söyledi.
“Programların genel amacı ekonomiyi iyleştirmek”
“Bu programların içeriği dönemsel olarak değişse de genel amacı ekonomiyi iyileştirerek uzun vadede mali yardım ihtiyacının ortadan kalkmasını sağlamaktır” diyen Özgür, bu sayede Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde durabilen bir yapıya kavuşması ve Türkiye ile KKTC arasında Kıbrıslı Rumlarla Yunanistan arasındaki ilişkiye benzeyen, daha eşitlikçi bir ilişki biçimine geçilmesinin hedeflendiğini kaydetti.
“Doğrudan destek rehavete ve yapısal reformların gecikmesine yol açtı”
Kasım 2015-Nisan 2016 tarihleri arasında KKTC’de Maliye Bakanlığı yapan Özgür, 2018 yılına kadar Türkiye’nin mali protokollerle Kuzey’de kamu bütçesine doğrudan destek sunduğunu ancak bu durumun rehavete ve yapısal reformların gecikmesine yol açtığını belirtti.
Özgür, Kıbrıs Haber Ajansı’na “ilk kez sistemimizi düzeltme sorumluluğunu hissetmemiz için 2019 yılında imzalanan protokolde kamu bütçesine doğrudan destek sunulmadı. Bu durum eğer önümüzdeki yıllarda da devam ederse Kıbrıs Türk siyasetinin niteliği artacak. Mali yardımlar taşıma suyla değirmen döndürme anlayışını körükleyen bir zehir olmaktan çıkıp kuzeyin hızla çözüme hazırlanmasına hizmet eden bir ilaca dönüşecek” diye konuştu.
“Nasıl ki AB üye ülkelere destek sağlıyor, Türkiye de bu protokollerle Kıbrıslı Türklere aynı yaklaşım çerçevesinde teknik ve finansal destek sunuyor”
Bu protokollerin önemi nedir sorusuna Birikim Özgür “2001 yılına kadar sunulan mali yardımlar kamu ağırlıklı bir ekonomik rejim oluşmasına yol açtı. Neredeyse her aileden en az bir kişi kamu sektöründe istihdam edildi. Kuzeyde oluşan ekonomik kültür değişen dünya koşullarında sürdürülemez bir yapıya büründü. Her yıl iş hayatına katılan Kıbrıslı Türk genç nüfus 3500 kişi, kamuya yapılan istihdam sayısı yıllık 300-400 kişi ile sınırlı. 3000 gencimizi işsiz, aşsız bırakamayız. Özel sektörde çalışabilecekleri alanlar yaratmalıyız. Şimdi mali disiplini sağlayıp ekonomik büyümeye odaklanmaya çalışıyoruz. Buna bağlı olarak güneyde Troyka ile uygulanan programlar kadar ağır olmayan, abartılı kemer sıkma politikaları içermeyen ama kamu harcamalarını disiplin altına almayı, bazı kamusal hizmetlerin özel sektörle işbirliği çerçevesinde geliştirilmesini ve mali yardımların kalkınma nitelikli alanlara kaydırılmasını hedefleyen bir yaklaşım söz konusu. Bu yaklaşımın politika çerçevesi 2004 sonrasında Avrupa Birliği’nin kuzeye yaptığı yardımlar için belirlediği çerçeve ile bire bir uyumludur: Kıbrıslı Türklerin çözüme hazırlanması. Nasıl ki Yapısal Reform Destek Birimi eliyle AB üye ülkelere destek sağlıyor, Türkiye de bu protokollerle Kıbrıslı Türklere aynı yaklaşım çerçevesinde teknik ve finansal destek sunuyor. Aslında Türkiye AB’nin kuzeye yönelik şu veya bu nedenle çok cılız kalan desteklerini tamamlayıcı bir rol üstlenmiş oluyor” yanıtı verdi.
Benzerlikler ve farklılıklar
Bugüne kadar imzalanan protokoller arasında ne gibi benzerlikler ve farklılıklar olduğuyla ilgili bir soruya Özgür “2018 yılına kadar Türkiye bu protokollerle kuzeydeki kamu bütçesine doğrudan destek sunmaktaydı. Bu durum rehavete ve yapısal reformların gecikmesine yol açıyordu” dedi.
“Nasıl olsa Türkiye bütçe açıklarımızı kapatır” anlayışıyla kamu harcamalarını sürekli artıran bir siyaset anlayışı oluştu. İlk kez sistemimizi düzeltme sorumluluğunu hissetmemiz için 2019 yılında imzalanan protokolde kamu bütçesine doğrudan destek sunulmadı. Bu durum eğer önümüzdeki yıllarda da devam ederse Kıbrıs Türk siyasetinin niteliği artacak. Mali yardımlar taşıma suyla değirmen döndürme anlayışını körükleyen bir zehir olmaktan çıkıp kuzeyin hızla çözüme hazırlanmasına hizmet eden bir ilaca dönüşecek” yanıtı verdi.
“Türkiye ile imzalanan programların Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesini ikame etmesini de savunamayız”
Özgür devamla, “Ekonomik programlara tepki gösteren kesimler aslında “Kıbrıs sorunu devam ettiği müddetçe Türkiye bize bakmak mecburiyetindedir” mantığıyla hareket ediyor ve reformları reddediyor; “Türkiye’ye avuç açmayalım, kendi ayaklarımız üzerinde duralım, Türkiye sadece altyapımıza ve ekonomik büyüme hamlelerimize destek olsun” diyenleri de “Türkiyeci olmakla” itham ediyor. Büyük oranda “bağımlılığa bağımlı” ve çelişkili bir siyaset yürütülüyor. Ancak bu ezberler kabak tadı verdi diye Türkiye ile imzalanan programların Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesini ikame etmesini de savunamayız. Bilhassa kamu-özel işbirliği uygulamalarında Türkiye’den veya başka bir ülkeden gelecek büyük şirketlerin değil Kıbrıslı Türklerin seçeceği dürüst yöneticilerin son sözü söyleyeceği, kamu menfaatlerinin gözetileceği uygulamalarla olumlu sonuçlar elde edebiliriz” dedi.
Mouduros: Avrupa Mahkemesi’nin ambargo uygulanması kararından sonra başlayan bir ilişki
Kıbrıs Üniversitesi Türk Etütleri Bölümünden Dr. Nikos Mouduros ise Türkiye ve Kıbrıs Türkleri arasındaki ekonomik ilişkilerin 90’lı yıllardan bu yana var olan bir ilişki olduğunu, özellikle Avrupa Mahkemesi’nin “işgal rejiminde üretilen ürünlere sahte devletin menşei” ile ilgili ambargo uygulanması kararından sonra başlayan bir ilişki olduğunu belirtti.
Mouduros, Türkiye’nin “işgal rejimine” sübvansiyon ve krediler dâhil sağladığı mali yardımıyla “işgal rejiminin” bütçe açığının kapatıldığını; ancak aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye karşı borçlarının artığı ve bu borç bağlamında reformların dayatıldığını; bunun 1997 yılından bu yana devam ettiğini belirtti.
“Bireysel ve kişi başına gelirde yaşam standartlarında ciddi bir artış kolektif kapasitelerine yansıtılmadı”
“Söz konusu ilişki sadece bir bağımlılık değil, aynı zamanda Kıbrıs Türk ekonomisinin büyümesini durdurdu” şeklinde konuşan Mouduros, bunun bireysel olarak ve kişi başına gelirde yaşam standartlarında ciddi bir artış anlamına geldiğini; ancak bu, Kıbrıslı Türklerin üretme kolektif kapasitelerine yansıtılmadığını söyledi.
Nikos Mouduros, devamla, Kıbrıs Haber Ajansı’na, bütçe fazlası ve yerel ekonomik güce sahip olmasına yol açacak Kıbrıslı Türklerin üretme kapasitelerinin yapısal olarak bozduğunu söyledi. Ve “işgal altındaki bölgede” 2001 yılında banka sisteminin çökmesinden dolayı bugünkü gündemde hala daha görüşülen kamu sektörünün daralması ve “kurumların” özelleştirilmesiyle ekonomik modeli değiştirme çalışmalarının temellerinin atıldığını belirtti.
Ayrıca, son iki üç yıllık mali protokollere, özellikle 2014 – 2016 ve 2016 – 2018 yılları arasındakilere de değinen akademisyen, özellikle sonuncusunda, yalnızca ekonominin daha geniş bir yeniden yapılanmasına değil, aynı zamanda sendikacılığa yönelik, yargı sisteminde, kamu sektöründe ve diğer alanlarda değişikliklere dair kanıtlar bulunduğunu söyledi.