Dün Sn. Akıncı’nın geçtiğimiz hafta ODTÜ’de yaptığı konuşmanın önemli olduğunu yazdıydım. Ancak eklediydim.
“Bu önemli olması gereken konuşma yazık ki seçim dalgaları arasında kaybolup gidiverdi. Oysa bir ‘elli yıl daha müzakerelerle oyalanamayacak ve ayrılmayı bile Güney’le müzakere ederek gerçekleştireceğimiz fakat kendi parametrelerimizin de koşul olarak yer alacağı bir sayfa açacaksak’ daha bugünden bu ‘kararı’ toplum katlarında tartışmak, siyasi parti ve sendikalarla paylaşmak, hatta Rum tarafındaki Ulusal Konsey benzeri bir kuruluşla pekiştirmek zorundayız.
HASBELKADER: (Tabi ki biz “köşeciler” ancak “köşemizin”sınırları kadar etkin ve yetkiniz! Karar mercii değiliz! “Şunu bunu yapın” demek hakkımız da yoktur! Çünkü hem ulusal davada hem sosyoekonomik sorunlarda plan programların uygulanması, icraatlar, hukukun üstünlüğünce çalışması; çalışırken “denetim mekanizmasının” her türlü illegal ve yasa dışı alavere dalaverelerde Demoklesin kılıcı gibi tüm caydırıcılığında başlarında sallanması için seçeriz seçilmişleri! Hükümetler, siyasi partiler bunun için organize olurlar ve tabi devletin kaderini yüklenirler…) O zaman bizim “köşemizde” yaptığımız eleştiridir!
NİTEKİM: Rahmetlik Denktaş’la aramızın iyi olduğu son yıllarında “hasbelkader” diyeceğim bir yaklaşımla “neden bir ulusal konsey de biz kurmuyoruz” diye serzenişte bulunur, hatta “başkanlık sisteminden” söz ederdim. Daha doğrusu “Yönetim konusunda Rum tarafını taklit etsek daha demokratik ve işlevsel bir devlet haline geliriz” diyordum.
Denktaş kaç kez “başkanlığı değil, parlamenter sistemi” daha doğru bulduğunu söylerdi. Ancak son zamanlarda Annan planıyla iyice köşeye sıkıştığında “Ulusal Konseyden de söz etmeye başladıydı.
HALKA mal edilmeyen, halk katlarında bütünselliğiyle amacı konusunda konsensus sağlanmayan, “ortak kabulde” benimsenmeyen… Müzakerecisinin başka, iktidarının daha başka, muhalefeti ile STÖ’rinin çok daha başka görüşlerle savunduğu yahut karşı çıktığı bir ulusal dava parça körçe olmaktan öte kimseye bir fayda sağlamaz!
İki yıldır yine bu parça körçeliği yaşadık! Daha doğrusu “seçilmişlerimiz” yaşattılar!
Sn. Akıncı’nın Halk temsilcilerinin bizzat katılacağı bir “konseye” nasıl baktığını bilmiyorum. Fakat halktan ve demokratik kuruluşlardan kaçırılan bir siyasi davanın “ulusal dava” olmadığını çok iyi biliyorum. İspatı da müzakere yöntemlerindeki “gizliliktir!”
_______________________________________________________________________________
BİR SEÇİM SİSTEMİ Kİ DÜŞMAN BAAŞINA!
Öteden beri “karmacıyım!” Yargım da şudur: “Ben adam gibi adamları seçerim!” “Beni siyasi partiler değil, mecliste temsil eden milletvekillerinin performansları ilgilendirir.” Halk katlarındaki aktiviteleri, sorunları seslendirme, beceri ve önerdiği çözümlerine bakarım. İster muhalif olsun ister muvafık!
İŞTE FIRSAT! Önce hatırlatayım. Mesela yeni seçim sistemi veya “çarşaf seçim” geçmişte bana sadece Mağusa ilçesinde mesela 20 kişiyi oylama fırsatı veriyorsaydı şimdi 50 kişiyi oylama şansı bulacağım.. Yani seçeneklerim çoğalacak, “adam gibi adamları seçme şansım” kat be kat artacak!
ANCAK bir sorun var! Ben partili değilim! Adayların adlarına bakar işaretlerim ama bu “çarşafın” içinde mühür de var, tercihli oy da var… Ve partililer seçim paravanının arkasına geçtiler mi 7 tane siyasi partinin 50 kişilik adaylarıyla karşı karşıya kalacaklar. Yani 350 milletvekili içinde (mesela ben) adam gibi adamları bulup 50’si en az 24 için karma oy kullanacağım ama partisine mühür basıp tercih de yapacak olanların halleri ne olacak? Kaldı ki ben nereden bileceğim Güzelyurt’taki seçmeni? Yahut Güzelyurt’taki aday Mağusa’daki seçmeni! Propagandasını nasıl yapacak? O ilçe senin bu ilçe benim diyar diyar dolanacak mı kendini tanıtmak için? Ha parası olanlar paralı ekipler tutacak başka mesele! Kim kesenin ağzını daha çok açarsa o çıkacak sandıktan!
Henüz “listelerin” veya “deftercik” denilen “seçim pusulalarının” (ki pusula olmaktan çıktılar kitapçık oldular) şekilleri ile şemaillerini de bilmiyoruz!
YANİ lafın kısası CTP durdu durdu milletin başına öyle bir dert açtı ki “benim benim” diyen seçmen bile tereddütlü! Bir takım açıklamalar yapıyorlar ama henüz anlamadığımı, ortaya “kendi akıllarına” uygun bizim aklımıza göre karman çorman bir seçim sistemi konduğunu söyleyebilirim! Yeni değişiklikleri de henüz görmedim ama bu ucube sistemi evliyanın türbesine işetseniz düzelmez!
Oysa seçim en açık seçik en anlaşılır sistemiyle yapılır! Bakın bu seçimde kaç kişinin hem de çok basit yanlışlar yüzünden oyları iptal edilecek! Artı adaylar oyları parayla satın almak zorunda bile kalacak! Çünkü 50 yahut 25 kişi seçmek partiye mühür basıp tercih yapmak sayısal çokluk yüzünden hem karmaşık hem de yorucu! Üstelik belirgin bir eğitim düzeyi de gerektiriyor!
Her neyse üç dört erken seçimden sonra her halde öğreniriz bu sistemi de!
_______________________________________________________________________________
KISACA TAKILDIĞIM: (NEYİMİZDİ EKSİK?)
Düşünün bu ülkede neydi eksiğimiz? Mesela trafik, pislik, uyuşturucu, istikrarsızlık, betofisler falan gibilerinden sorunlarımız var mıydı? Evet!
Kanserimiz, kalpten tahtalı köye göçmemiz, zimmete para geçirmelerimiz, kalıntılı sebze meyvelerimiz…
Başka: Sirkat, hırsızlık, dolandırıcılık, sahte para, cinsel taciz..
Yani “yok yoktu” değil mi? Evet! İşte “hayır!” Çünkü internet üzerinden organ satışımız yoktu, nur topu gibi o da doğdu! Memleketimize hayırlı uğurlu olsun!