Orta yerden sökülüp atılan sadece üç peşe kaya parçası,
Üç beş fıskiye,
Bir havuz,
Beş on tahta kanepe değildir.
Sökülüp atılan sosyal bir doku, kültürel bir süreç, bir yaşam tarzı ve hatırların
kendisidir.
Kısacası bir tarihtir…
………………………………………………………………………………………………………………………..
İkinci dünya savaşı yıllarında Lefkoşa’nın nüfusu 34 Bin civarındaydı.
Diğer unsurlarla birlikte bu nüfus Rum ve Türk çoğunlundan oluşuyordu.
Savaş yıllarıydı ve yoksulluk hüküm sürmekteydi.
Ama her dönemin kendine özgü koşulları olduğu gibi,
O dönem de savaş ekonomisi yaratılmış, ekonominin çarkı o kuşlar içinde
dönmekteydi.
Savaşın acı yüzü Kıbrıs’ta görünmese de, sıkıntılar çoktu.
Kıbrıslılar o sıkıntıları kendi hayat koşulları içinde belirli bir eğlence dünyası
yaratarak aşmaya çalışıyorlardı.
Dönemin toplum liderliğini yapan Ahmet Necati Özkan aynı zamanda yaratıcı,
girişimci bir iş adamıydı.
Varlık ve zenginliğini çeşitli yatırımlara yönelik kullanıyor, istihdam yarattığı gibi,
Toplumun ekonomik gelişmesine katkılar sağlamaya çalışıyordu.
Özkan, henüz ikinci dünya savaşı başlamazdan önce “Özkan Palas” adında bir de
sinema açmıştı.
Yer Çağlayan bölgesi.
…
Bizim de konumuz bir kez daha Çağlayan bölgesidir zaten.
Özkan, sinemayı açtığında ardından dünya savaşı patlak vermişti.
Bu nedenle tüm Kıbrıs’ta karartma vardı.
O şartlar içinde sinemanın çalışması düşünülemezdi.
Bu çerçevede Haşmet Gürkan’ın söylediği gibi sinemanın “açılmasıyla
kapanması bir olmuştu.”
Ama bu atılım, eğlence dünyasının giderek Çağlayan bölgesine taşınmasında ilk
belirtiler olacaktı.
İkinci dünya savaşından sonra bölge canlanacak, giderek kalabalıklara sahne
olacak bir eğlence mekanı haline gelecekti.
…
Bilindiği gibi bölgeye Çağlayan adının konması, Çağlayan Bar’dan kaynaklanır.
Hüseyin Çağlayan adlı vatandaşın Çağlayan Barı işletmesi ile birlikte,
Bölge resmi makamlara bile gerek kalmadan bu adla anılacak ve neden sonra
resmileşecekti.
Birinci Dünya Savaşından sonra Çağlayan bölgesinin adı “Işıklar” olarak bilinirdi.
Işıklar olmasının nedeni de yine bölgede Işıklar Gazinosu’nun olmasından
kaynaklanıyordu.
“Işık” adı ayı ailede bugün için devam etmektedir.
Bunun da gerisi var.
Bölge “Işıkla”r adını almazdan önce Belediye Orman Yolu olarak bilinmekteydi.
Bundan da Lefkoşa dışında ağaçlık bölgelerin olduğu anlaşılıyor.
Bazı kaynaklar, İngilizlerin adaya gelmezden önce sur dışında ağaçlık bölgelerin
çok az olduğunu, bu yüzden İngilizler birçok bölgeleri ağaçlandırdığını, Efkalipto
ağaçlarının da bu nedenle getirildiğini belirtmektedirler.
Dikkat edilecek husus, Çağlayan bölgesinin adının sürekli değişikliklere
uğramasıdır.
Çağlayan Yolu dediğimiz yol şimdi Karaoğlanoğlu Caddesidir.
Keşke Orman Yolu olarak kalsaymış!..
Sosyal ve kültürel dokuyu dinamitleyip ortadan kaldırdıkça,
Hatıraların da dinamitlendiğini,
İnsanların geçmiş yaşamlarından eser kalmadığını belirtmemiz gerekiyor.
En acısı da bu olsa gerek.
…
Bir kez daha Çağlayan’ı ele almamızın nedeni,
Bütün çabalara rağmen, hiçbir yetkili yerin bu bölgeye el uzatmamasıdır.
Bu ülkede insanın duvarlara konuşması daha iyi.
Onca çabanın, onca yürek çırpıntısının, onca atan nabzın, onca geberesiye
özlemin hiçbir değeri yok buralarda.
Ne yapılacaksa, ya da kim ne yapacaksa bunu bilerek yapmalıdır.
…
Eleştiriyi bir yana bırakarak,
Sözü Haşmet Gürkan’a bırakalım.
Gürkan ikinci dünya savaşından sonra bölgenin nasıl giderek canlandığını çeşitli
bilgilere vererek anlatmaktadır.
Şöyle:
Çağlayan mahallesi, en eski adı “Belediye Ormanı Yolu” olup son 30 yılda adı en
az beş kez değiştirilen şimdiki “Karaoğlanoğlu Caddesi” boyunca 1930’larda
kurulmaya başlamıştı.
Yeni Kapı ağzında bulunan eski taş evler o dönemlerden kalmadır. Semtin daha
ziyade Türklere hitap eden bir gezinti ve eğlence merkezi olması Işıklar
Gazinosundan sonra burada bir yazlık sinemahane yapılması ile başlar.
1939 yazının sonuna doğru açılan bu sinemayı zamanın politik liderlerinden ve
girişimci işadamlarından rahmetli M. Necati Özkan Bey yaptırmıştı.
Özkan Palas adını taşıyan bu sinemanın açılması ile kapanması bir olacaktı.
Çünkü ikinci dünya savaşı patlak vermiş ve ışık karartmaları başlamıştı.
Necati Özkan Bey bir süre sonra sinemayı bir Ermeni’ye satmış ve burası savaşın
son yıllarında “Kristal Sineması” ile yeniden çalışmaya başlamıştır.
Bu arada sonradan bölgeye adını verecek olan Çağlayan Gazinosu da açılmıştı.
Mahallenin büyümesi savaş ertesi yıllarda gerçekleşecekti. Savaş dolayısıyla
başta kasaplar olmak üzere bol para kazanan birçok Türk esnaf ve işadamı
burada yer alıp bahçeli evler yapmaya başlamışlardı.
1948’lere gelindiğinde Kristal’in yanı sıra “İstanbul” ve “Halk” sinemaları da
Belediye Orman Yolu üzerinde açılacaktı.
Yazlık olarak bu sinemaların ilkini Magic Palace Sinemasının sahibi Niko Efendi,
ötekini de Boyacı kardeşler yaptırmıştı.
Bu sinemalar Türkçe sözlü filmler gösteriyor ve Türkçe filmlere susamış halk bu
yazlıkları doldurup taşırıyordu.
Yazlık sinemalar, gazinolar, seyyar kebapçılar, darıcılar, yemişçiler, sandviççiler
derken Çağlayan bölgesi gelişip canlandı. Mahalle halkın “Handakalar” yani
hendekler dediği eski Lüzinyan surlarının hendek kalıntılarının bulunduğu
yöreye dek uzandı.
Bizim çocukluğumuzda sıra sıra kiremit ve çömlek imalathanelerinin bulunduğu
bu yerlerde bahçeli, tek katlı güzel evler yapıldı.
Bu arada 1950’lerin başında o zaman karma olan Lefkoşa Belediyesi şimdilerde
Çağlayan Çocuk Parkı diye bilinen hisar altı parkını yaptırdı.
Parkın düzenlemesini bir Alman bahçe mimarı üstlenmişti. Bu mimarın deniz
kıyısındaki sünger gibi delik kayaları getirerek yaptığı çeşitli dekor çalışmalarının
kalıntıları bugün de görülebilir.”
…
Ama bugün görülemez…
…
Haşmet Gürkan Çağlayan ile ilgili bu bilgileri “Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa” adlı
kitabında yayınlamıştı.
Kitabın birincisi baskısı 1989 yılını taşıyor.
Gürkan’ın bahsettiği o sünger gibi kayalar, parkın içinde bulunan havuzun
fıskiyeleriydi.
Sular, o sünger gibi kaya parçalarının içinden fışkırır ve etrafa güzellik saçardı.
Şimdi bunlar hangi akla hizmet edilmiş ise ortadan kaldırılmış; sökülüp
atılmıştır.
Yetkililerin büyük maharetleri ile kökten kaldırılan bu kayalar bir yana,
Havuzun yerinde de yeller esmektedir.
…
Dediğimiz gibi.
Orta yerden sökülüp atılan sadece üç peşe kaya parçası,
Üç beş fıskiye,
Bir havuz,
Beş on tahta kanepe değildir.
Sökülüp atılan sosyal bir doku, kültürel bir süreç, bir yaşam tarzı ve hatırların
kendisidir.
Kısacası bir tarihtir…