Bir tarih yok edilirken… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Poli

Bir tarih yok edilirken…

1960’lı 70’li yıllarda Lefkoşa yoğun yağmurlar nedeniyle su altında kalan Lefkoşa Yusuf Kaptan Sahasından bir görüntü.

Orta yerden sökülüp atılan sadece üç peşe kaya parçası,

Üç beş fıskiye,


Bir havuz,

Beş on tahta kanepe değildir.

Sökülüp atılan sosyal bir doku, kültürel bir süreç, bir yaşam tarzı ve hatırların

kendisidir.

Kısacası bir tarihtir…

 1960’lı 70’li yıllarda Lefkoşa yoğun yağmurlar nedeniyle su altında kalan Lefkoşa Yusuf Kaptan Sahasından bir görüntü.

1960’lı 70’li yıllarda Lefkoşa yoğun yağmurlar nedeniyle su altında kalan Lefkoşa Yusuf Kaptan Sahasından bir görüntü.

………………………………………………………………………………………………………………………..

İkinci dünya savaşı yıllarında Lefkoşa’nın nüfusu 34 Bin civarındaydı.

Diğer unsurlarla birlikte bu nüfus Rum ve Türk çoğunlundan oluşuyordu.

Savaş yıllarıydı ve yoksulluk hüküm sürmekteydi.

Ama her dönemin kendine özgü koşulları olduğu gibi,

O dönem de savaş ekonomisi yaratılmış, ekonominin çarkı o kuşlar içinde

dönmekteydi.

Savaşın acı yüzü Kıbrıs’ta görünmese de, sıkıntılar çoktu.

Kıbrıslılar o sıkıntıları kendi hayat koşulları içinde belirli bir eğlence dünyası

yaratarak aşmaya çalışıyorlardı.

Dönemin toplum liderliğini yapan Ahmet Necati Özkan aynı zamanda yaratıcı,

girişimci bir iş adamıydı.

Varlık ve zenginliğini çeşitli yatırımlara yönelik kullanıyor, istihdam yarattığı gibi,

Toplumun ekonomik gelişmesine katkılar sağlamaya çalışıyordu.

Özkan, henüz ikinci dünya savaşı başlamazdan önce “Özkan Palas” adında bir de

sinema açmıştı.

Yer Çağlayan bölgesi.

Çağlayan Çocuk Parkında 1966 yılında bir grup genç bisikletleri ile.
Çağlayan Çocuk Parkında 1966 yılında bir grup genç bisikletleri ile.

Bizim de konumuz bir kez daha Çağlayan bölgesidir zaten.

Özkan, sinemayı açtığında ardından dünya savaşı patlak vermişti.

Bu nedenle tüm Kıbrıs’ta karartma vardı.

O şartlar içinde sinemanın çalışması düşünülemezdi.

Bu çerçevede Haşmet Gürkan’ın söylediği gibi sinemanın “açılmasıyla

kapanması bir olmuştu.”

Ama bu atılım, eğlence dünyasının giderek Çağlayan bölgesine taşınmasında ilk

belirtiler olacaktı.

İkinci dünya savaşından sonra bölge canlanacak, giderek kalabalıklara sahne

olacak bir eğlence mekanı haline gelecekti.

Çağlayan Parkının havuzunda bir grup genç.  Sene 1967. (Fotoğraf: Şener Gökçe’nin özel arşivinden)
Çağlayan Parkının havuzunda bir grup genç. Sene 1967. (Fotoğraf: Şener Gökçe’nin özel arşivinden)

Bilindiği gibi bölgeye Çağlayan adının konması, Çağlayan Bar’dan kaynaklanır.

Hüseyin Çağlayan adlı vatandaşın Çağlayan Barı işletmesi ile birlikte,

Bölge resmi makamlara bile gerek kalmadan bu adla anılacak ve neden sonra

resmileşecekti.

Birinci Dünya Savaşından sonra Çağlayan bölgesinin adı “Işıklar” olarak bilinirdi.

Işıklar olmasının nedeni de yine bölgede Işıklar Gazinosu’nun olmasından

kaynaklanıyordu.

“Işık” adı ayı ailede bugün için devam etmektedir.

Çağlayan Bar’ın günümüzdeki görüntüsü.
Çağlayan Bar’ın günümüzdeki görüntüsü.

Bunun da gerisi var.

Bölge “Işıkla”r adını almazdan önce Belediye Orman Yolu olarak bilinmekteydi.

Bundan da Lefkoşa dışında ağaçlık bölgelerin olduğu anlaşılıyor.

Bazı kaynaklar, İngilizlerin adaya gelmezden önce sur dışında ağaçlık bölgelerin

çok az olduğunu, bu yüzden İngilizler birçok bölgeleri ağaçlandırdığını, Efkalipto

ağaçlarının da bu nedenle getirildiğini belirtmektedirler.

Dikkat edilecek husus, Çağlayan bölgesinin adının sürekli değişikliklere

uğramasıdır.

Çağlayan Yolu dediğimiz yol şimdi Karaoğlanoğlu Caddesidir.

Keşke Orman Yolu olarak kalsaymış!..

Altmışlı yıllarda Çağlayan Çocuk Parkının içine kurulan Çağlayan İlkokulu
Altmışlı yıllarda Çağlayan Çocuk Parkının içine kurulan Çağlayan İlkokulu

Sosyal ve kültürel dokuyu dinamitleyip ortadan kaldırdıkça,

Hatıraların da dinamitlendiğini,

İnsanların geçmiş yaşamlarından eser kalmadığını belirtmemiz gerekiyor.

En acısı da bu olsa gerek.

Bir kez daha Çağlayan’ı ele almamızın nedeni,

Bütün çabalara rağmen, hiçbir yetkili yerin bu bölgeye el uzatmamasıdır.

Bu ülkede insanın duvarlara konuşması daha iyi.

Onca çabanın, onca yürek çırpıntısının, onca atan nabzın, onca geberesiye

özlemin hiçbir değeri yok buralarda.

Ne yapılacaksa, ya da kim ne yapacaksa bunu bilerek yapmalıdır.

Eleştiriyi bir yana bırakarak,

Sözü Haşmet Gürkan’a bırakalım.

Gürkan ikinci dünya savaşından sonra bölgenin nasıl giderek canlandığını çeşitli

bilgilere vererek anlatmaktadır.

Şöyle:

Çağlayan mahallesi, en eski adı “Belediye Ormanı Yolu” olup son 30 yılda adı en

az beş kez değiştirilen şimdiki “Karaoğlanoğlu Caddesi” boyunca 1930’larda

kurulmaya başlamıştı.

Yeni Kapı ağzında bulunan eski taş evler o dönemlerden kalmadır. Semtin daha

ziyade Türklere hitap eden bir gezinti ve eğlence merkezi olması Işıklar

Gazinosundan sonra burada bir yazlık sinemahane yapılması ile başlar.

1939 yazının sonuna doğru açılan bu sinemayı zamanın politik liderlerinden ve

girişimci işadamlarından rahmetli M. Necati Özkan Bey yaptırmıştı.

Özkan Palas adını taşıyan bu sinemanın açılması ile kapanması bir olacaktı.

Çünkü ikinci dünya savaşı patlak vermiş ve ışık karartmaları başlamıştı.

Necati Özkan Bey bir süre sonra sinemayı bir Ermeni’ye satmış ve burası savaşın

son yıllarında “Kristal Sineması” ile yeniden çalışmaya başlamıştır.

Bu arada sonradan bölgeye adını verecek olan Çağlayan Gazinosu da açılmıştı.

Mahallenin büyümesi savaş ertesi yıllarda gerçekleşecekti. Savaş dolayısıyla

başta kasaplar olmak üzere bol para kazanan birçok Türk esnaf ve işadamı

burada yer alıp bahçeli evler yapmaya başlamışlardı.

1948’lere gelindiğinde Kristal’in yanı sıra “İstanbul” ve “Halk” sinemaları da

Belediye Orman Yolu üzerinde açılacaktı.

Yazlık olarak bu sinemaların ilkini Magic Palace Sinemasının sahibi Niko Efendi,

ötekini de Boyacı kardeşler yaptırmıştı.

Bu sinemalar Türkçe sözlü filmler gösteriyor ve Türkçe filmlere susamış halk bu

yazlıkları doldurup taşırıyordu.

Yazlık sinemalar, gazinolar, seyyar kebapçılar, darıcılar, yemişçiler, sandviççiler

derken Çağlayan bölgesi gelişip canlandı. Mahalle halkın “Handakalar” yani

hendekler dediği eski Lüzinyan surlarının hendek kalıntılarının bulunduğu

yöreye dek uzandı.

Bizim çocukluğumuzda sıra sıra kiremit ve çömlek imalathanelerinin bulunduğu

bu yerlerde bahçeli, tek katlı güzel evler yapıldı.

Bu arada 1950’lerin başında o zaman karma olan Lefkoşa Belediyesi şimdilerde

Çağlayan Çocuk Parkı diye bilinen hisar altı parkını yaptırdı.

Parkın düzenlemesini bir Alman bahçe mimarı üstlenmişti. Bu mimarın deniz

kıyısındaki sünger gibi delik kayaları getirerek yaptığı çeşitli dekor çalışmalarının

kalıntıları bugün de görülebilir.”

Ama bugün görülemez…

Haşmet Gürkan Çağlayan ile ilgili bu bilgileri “Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa” adlı

kitabında yayınlamıştı.

Kitabın birincisi baskısı 1989 yılını taşıyor.

Gürkan’ın bahsettiği o sünger gibi kayalar, parkın içinde bulunan havuzun

fıskiyeleriydi.

Sular, o sünger gibi kaya parçalarının içinden fışkırır ve etrafa güzellik saçardı.

Şimdi bunlar hangi akla hizmet edilmiş ise ortadan kaldırılmış; sökülüp

atılmıştır.

Yetkililerin büyük maharetleri ile kökten kaldırılan bu kayalar bir yana,

Havuzun yerinde de yeller esmektedir.

Dediğimiz gibi.

Orta yerden sökülüp atılan sadece üç peşe kaya parçası,

Üç beş fıskiye,

Bir havuz,

Beş on tahta kanepe değildir.

Sökülüp atılan sosyal bir doku, kültürel bir süreç, bir yaşam tarzı ve hatırların

kendisidir.

Kısacası bir tarihtir…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar