BİR GÜN YOLA ÇIKTIĞINDA ANLARSIN - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

BİR GÜN YOLA ÇIKTIĞINDA ANLARSIN

Bir gün yola çıktığında anlarsın

Gülümsemelerin ışıltılı yalnızlığını
Duvarlardan indirince fotoğraflarını
Anlarsın,
Gerçeğin çoğul bir şey olmadığını
Dar ve uzun sokaklardan geçerken
Anlarsın
Adımların tek başınalığını
Şangur şungur vururken yüzler yere
Anlarsın
Dostluğun elastiki bir şey olmadığını
Her gün biraz daha üşüyünce
Anlarsın
Kışın tek başına soğuk olmadığını
Kısa cümlelerle konuşunca
Anlarsın
Kimsenin kimse için
Vakti olmadığını
Bir gün aynaya baktığında anlarsın
Ve işte o gün
Tek bir damla yaş dökmeden
Ağlarsın.


Bir gün yola düşünce fark edersin. İltifatlar, övgüler, yergiler, bakışlar, gidenler, dönenler ve uzaklaşanlar değişmeye başlar. Önce bu değişimleri büyük bir şaşkınlıkla karşılarsın. Çırpınırsın, eski ve kimseye dokunmadığın zamanların rahatlığını ararsın. Git gide daha yalnız, git gide daha uzak ve git gide daha tenha olduğunun, henüz farkına varmazsın. Kaleler vardır artık insanlarla aranda, surlar ve yüksek duvarlar. Sen uzaklara gittikçe bu duvarlar seni insanlardan koparmaya başlar.
Yola düştüğünde nice insan çıkar yoluna. Birbirine benzer insanlar. Yol kenarlarında ellerinde yaftalarıyla üzerlerinde etiketleri olan insanlar. Yüzlerinde diplomalarının gururları , ceplerinde bol sıfırlı para cüzdanları. Ellerinde pankartları, insanlar, insancıklar çıkar yoluna. Pek bir havalı ve pek bir obur kahkahalı. Yağlı suratlı, imzalı, mühürlü, etiketli ve pahalı markalı. İnsanlar çıkar yoluna benzer cümleler kuran. Yüzlerinde geniş gülümsemeleri vardır, kurtlanmış. Dudaklarının verevlerinde saklarlar egolarını ve gözlerinin sığ kıyılarında taşırlar önemli insan pozlarını.
Gözleri kuyu gibi olan insanlar çıkar karşına. Seni kör kuyularına çekmek için yaklaşan insanlar. Kelimelerini boğmak, ışığını karanlık sulara hapsetmek için hazırda dururlar. Taşa benzer kimi, ne zaman çarpsan kanlar içinde kalırsın. Soğuk odaları anımsatır bazısı, üşür ve hep üşürsün. Ne yapsan ısınamazsın. Kimi ağaca benzer insanların. Şanslıysan gölgesinde dinlenme şansı yakalarsın.
İnsanlar çıkar karşına sürüngenlere benzeyen. Çıkar, makam, para, pul hırsı ile sürüm sürüm sürünen. İyi giyimli, labirentli, geniş çerçeveli fotoğraflardan bakar size hep, halk arasında eli sıkılması için yarışılan sürüngenler.
Yola düşünce bütün kumdan kalelerinizin yıkıldığını görebilirsiniz. Sonra bir gün, aniden bir şey fark edersiniz. Rüzgara dayanıklısınız. Soğuk havaya, engebeli yollara. İnsanlar vardır yüzleri ışıltılı. İnsanlar vardır şiirin kanıtı. Azaldıkça çoğalan insanlar arasında şiiri kuşanıp devam edersin yolculuğuna
Yorgun kuşlar gelip konar omuzlarına…

YENİL(MEY)EN YILLAR

Yeni değildi hiçbir şey
Her şey bayattı

Yeni bir yılın eskidiğine tanık olurken kimliklerinizin kaç bölünenli bir yaşama aktığını hiç hesapladınız mı? Yeni gücünü eskiten kaç türlü gülüşü vardır sizce rakamların? Ölümüne savunduğunuz anlamların sakız haline gelmiş elastikiyetlerinden hiç bulandı mı mideniz, değerleriniz etkisiz elemanlarla çarpılırken? Bir yolda yürürken kimlik kartlarınızın ayaklar altına alındığını görünce eskiye sahip çıkma inadını buldunuz mu kendinizde, yeni bir kandırmacanın arifesinde? Bazen gitmenin dönmek, bazen vedanın merhaba, bazen sevmenin ayrılma, bazen unutmanın hatırlama olduğunu öğrendiniz mi yıllar sonra? Bazen solda bir sağa, bazen sağda bir reklama, bazen sloganlarda saman alerjisine rastlayınca ettiğiniz tüm yeminleri bozarak milyon tane öfkeye kurban verdiniz mi gecelerinizi? Şiirlerinizle, satırlarınızı kör kuyularda sallandırdığınız oldu mu, parlak hediye paketlerinin kamuflesinde?

Eskiyen takvimin
Adı kopuştu
Çocukların boynunda
Yağlı ilmekti yıllar
Ve eskiciler
Zamanı eski bir saatin
Bozuk gonguydu

“Benim” dediklerinizin gün gelip de “onun” olduğunu, “ben” denen küflü ruhun oburluğunu, neyi sevdiğinizi unutmanın salya sümük yalnızlığını, gözyaşı dökmeden atlatmanın donukluğuyla yaşadığınız oldu mu hiç? Sonsuz denilen aşkların sonlu, sonlu olanların yeni bir merhaba taşıdığını fark edince, utandınız mı sabah gülümsemesine yelken açan zamandan? Çocuk gözlerinizi her gün yaşlandıran insanlara dikerek, inançla, imanla, tek bir kitapta yazmayan ayetlere inanarak gücünüzü kendinizden aldığınız oldu mu yenilenemeyen zamanlarda? Kendinize tutunarak buldunuz mu şaşırmış olduğunuz yolunuzu? İçten bir merhabanın kısırlığını doğuramayacak analıkları reddederek, bir Anka Kuşu’nun küllerinden yarattınız mı gözleri gece derinliği taşıyan bir “oğul”u? Sevdaya kalem saplanmış, gitmek için yer kalmamış, kaçmak için neden tükenmişken, sisli ve pislenmiş bir sabahta bantladığınız oldu mu dudaklarınızı boşa harcamamak için sözlerden oluşan gözyaşlarınızı? Koruduğunuz oldu mu cümlelerinizi tuşlardan? Koruduğunuz oldu mu ruhunuzu köşelerden, kalemlerden, yazar sanıp da yazamayanlardan? Yaza – yaza yazmaktan geçmeyi düşündüğünüz oldu mu sizin yazan(r)lardan ölüm beğenirken? Bir azgın dikeni gibi batırdınız mı reddedişleri kalbinize? Bir mersin gibi özlediğiniz oldu mu söylediğiniz marşları demode mevsimlerde? Eski bir besteye feslikan kokularını yükleyip, benliğin dupduru renksizliğinden bir mektup yazarak çıktınız mı ortaya eski(me)yen bir modayla. Baştan aşağıya şiir, baştan ayağa cümle, kah kadın, kah anne kimliklerinin ayrışmasızlığıyla harmanlanan acılardan yorgun çıkan bir ruha “haydi devam” dediniz mi, en bitkin tavrınızla? Sabrın sonunun “sınır”, sınırın sonunun “sinir” olduğunu öğrenirken veto koydunuz mu herkesin “yeni-yeni” diye yenileyemedikleri yıllara? “Demode olmam, hiç modaya uymadım” diyerek meydan okudunuz mu vitrinlerde etiketleriyle boy gösteren mankenlere? Biraz akşam derinliği, biraz sabah serinliği kattınız mı kendinize gece tütenler sevişirken varlığınızın etkisiyle? Ağladınız, güldünüz, sevdiniz, yaşadınız, öldünüz mü, herkes gibi, benim gibi… Yeni bir yıla girerken eskimemek için hatalardan, sürünmemek için sancılardan, meydan okumak için kayıplardan, ayrılıklardan süzdüğünüz bakışları, sandıktaki anıları, unutulmayanları, yeniden ve yeni haliyle doğurabilmeyi denediniz mi? Eskimeyenleri tüketmemek inadıyla hazır mısınız kutlamaya yenilmeyen yılları?

***************************************************
MİRASÇI
Gözlerinde kuş sürüleri saklayan kadınlar
Baharın yahut yazın hesabını tutmazlar
Kirpiklerinde yuvalanmış acılarla
o kadınlar elvedaya kanat çırparlar
Katar katar yalnızlık taşıyan yüzleriyle
Göç(m)en bir hayatın mirasçısıdırlar.
B.B.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar