Bayram sohbetimdir - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Bayram sohbetimdir

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

“Bayram” deyip bükmemeli dudakları! Onlar her daim hayatımızın birer parçası..   Bazen “milat” kadar belirgin dönüm noktası.. Nitekim denir ki “Ramazan bayramından önceydi!”

Yahut “Şeker Bayramından” sonraydı!    Anlatılırken hatıralar, dökülürken olaylar ortalara; öncesi ve sonrası Bayramlar “başlangıçlarla bitişlerin” vurguları olurlar.. Bayramlardır ki  insanları  “önce camilerde toplar” Sonra tebriklerde ve ziyaretlerde..” Bayramlarla kaynaşırlar insanlar,  bayramlarda sunarlar  birbirlerine saygılarla  sevgilerini.. İnsanların birbirlerine uzatacakları barış ellerinin vesilesidir  bayramlar.


Günler önce başlayan hazırlıklardır. Giysilerden potinlere, yiyeceklerden hediyelere kadar!

YİTTİ GİTTİ O BAYRAMLAR: Çok büyük değişimler oldu!  Oldu ki arabalar konuşuyor artık!  Mağusa’dan Lefkoşa’ya üç günde gidilerken develerle, şimdi dünyanın öbür ucuna beş on saatte gidilmekte!.   Üstelik telefonlar var! Açarsın Amerika’daki tanıdığına konuşursun.  Konuşman gereken kim varsa, onlarla…   Hatta öyle şeyler olur ki telefonlarla insanlar lar karşılıklı ağlaşırlar! Yahut gülüşürler karşılıklı! Hatta sevişirler..  Sövüşürler hatta!

Zaman çok değişti çok! “Kompüter çağına girdik” demek bile, yarın “eskimiş bir kelam olarak” çöpe atılabilir! Devinim dünyanın güneş etrafında dönmesi gibi dönmekte, döndükçe de döndürmekte hayatlarını insanların!

Bu nedenle olmalı yeni jenerasyon sevmez “bayramları!”

OYSA: Ölmemişse eğer insanlardaki “ruhla yürek,” yitip gitmemişse “düşünce ile hayal” hâlâ sızlıyorsa “vicdanlar”  ve hâlâ yaşıyorsa “sevgilerle aşklar” işte odur insan!

O insan da her daim “bayram çocukları” olduydu sevinçlerde sevgilerde, aşklarda meşklerde, şarkılarda şiirlerde…

ÇOK ESKİ BİR HATIRADIR BAYRAMLAR! Daha önceleri de yazardım gazetelerde.  Fakat  tutun ki bana ait “Köşemde” her gün yazmaya, 1967’de Bozkurt gazetesinde başladımdı! O yıllarda ne Ramazan Bayramı atlardık taşımadan “köşemize,” ne Kurban Bayramına boş verirdik yazmadan! Tutun ki son yıllar dışında ve yılda iki kez, (kırk yıl olmalı)  “bayramları da yazardım hatıralarımla, ulusal günleri de “özel dünya günlerini” de…  Görev sayardık okuyucuya saygıda… Bu nedenle olmalı her halde diyorum, seksen yüz keredir “Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı” yazıları yazmışımdır türlü çeşitli gazeteler “köşelerinde…”

Hepsi de birbirinin benzeri olurlardı tabi! İnsan geride bıraktıklarını değiştirmeye muktedir değil ki “hatıralarını” da değiştirsin! Ha tabi şimdilerde de “yeni jenerasyon için yazıyoruz o eski bayramları.”  Ne var ki bu kez de “eskiler” ilgilendirmiyor gençleri!

“NEYDİ O BAYRAMLAR?” Sorusuna gelince: Son yıllarda biraz da hüzünle yazarım.. Bugünün insanları, gençleri kadar talihli değildik bizler. Babalarımız analarımız  hiç değillerdi! Dedelerimiz ninelerimiz ise “esirdiler İngilize!” Camilerine Türk bayrağı bile çekemezlerdi!

Ya biz? Hep yazarım. Fukaralık vardı! Sefalet vardı! Açlık vardı! Cehalet vardı ki ne babamdan öğrenebilirdim bir kelime ne anamdan kapabilirdim bir cümle… Bir yanda yokluk ötede cehalet.  İkisi yan yana geldi miydi “rast geleydi” hayatlar işte!

Ve rast gele geldik bugünlere..

HİÇ Mİ YOKTU SEVİNCİ: Olmaz mı? El öptüğüm o yıllar bir kuruş, en çok yarım şilin veren olurdu.. Ne var ki aileden gayrı kimsenin eline sarılmaz “büyüğümüzdür” deyip öpsek bile uzatılan eli, verdiği parayı imkânı yok almazdık yahut almazdım!

Bayramdan bayrama yenilenirdi giysilerimiz. Bayramdan bayrama alırdık ayakkabıyı..  O kadar çok lokumu, şekerlemeyi bayramdan bayrama yerdik!

(Fakat 1958’lerden sonra ne tadı kaldıydı bayramların ne tuzu! Eoka’nın hışmına uğradıktı. Saldırılar, insan kaçırmalar, kıyımlar, yangınlar ve göçlerle birlikte sönen ocaklar! Öylesi ortamlarda “bayram gelmiş neyime” derdik! Zaten bir yarımız mevzilerde nöbetteydik! Rum milisleri, Eokacıları gözlerdik! Saldırırlarsa gafil avlanmayalım diye!)

Zor günlerdi o günler! Ölmemek için yaşamaya çalışmanın ödenesi faturası külfet meşakkatti!

HİÇ Mİ OLMADI AYDINLIK GÜNLER? Olmaz mı? İnsan hayatında bayramların en büyüğüdür en yücesidir doğduğunu gördüğünde çocuğunun… “Ne oldu kız mı oğlan mı” sorusunun ardından, “bir kızın oldu” yahut “bir oğlun” cevabı ile var mı ki dünyada bir baba, hissetmesin kendini cennetin nurlu ışıkları içinde.. Hele yeni doğmuş yavrusunu emzirirken bir ana “hissetmek” ne kelime, görürsünüz başının üzerinde hale hale olmuş o kutsal ışıkları…

Doğumlardır var olmanın bayramları. Ki insanlar öldükçe değil, doğdukça var edip yüceltirler, vatanı milleti…

BAYRAMLAR DEVAM EDER: İnsanlardır fani! Kaç yüz yıldır günü geldiğinde ölse de insanlar, bayramlarla  birlikte yaşarlar..   Bayram deyip geçmeyin.. Coşkunun, sevginin, şarkının, şiirin, güzelliklerin mealidir adı, bayram gibi yaşamlar özleminde…

“Eee bu kadar laflamadan sonra “mübarek şeker bayramınızı kutlarım demeliyim değil mi? Gani gani kutlu olsun. Her gününüz bayram olsun..

NOT: Her zamanki gibi bir yerlere gideceğimden değil! Her gün yazmanın sonucu ambale olan  kafamı rölantiye   yatıracağım. Yenilenip düzelmez ama  belki az biraz dinlenir diyorum.. Bir iki gün yokum  “köşemde.”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar