Senaryo yazalım - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe YazarlarıSürmanşet

Senaryo yazalım

Dr. Erdem ÖncüAkdeniz Karpaz Üniversitesi, İşletme Bölüm Başkanı, Dr. Erdem Öncü
Vincent Van Gogh
Vincent Van Gogh’un Patates Yiyenler (1885) tablosu

Yazıya yukarıda gördüğünüz Vincent Van Gogh’un Patates Yiyenler (1885) tablosunu inceleyerek başlayalım. İlk baktığımda hissettiğim duygu samimiyet oldu. Hatta o kadar ki konuşmalar dahi aklımda ufak ufak canlandı.  Patates yemek için bir masa etrafında oturan 5 köylüyü tasvir ettiği için gerçekçi, doğal ve samimi bir eser benim için. Resmin merkezine yakın tek bir lamba var ve tüm resim temelde küçük bir evde toplanan yaklaşık 5 sıradan insanın muhtemelen kendi ürettikleri patatesi yemesini anlatıyor.

Peki, siz resimde neler görüyor ve hissediyorsunuz?


Bu arada biraz patatesin öneminden bahsedelim. Patates 15’inci yüzyılda Avrupa ile tanışıyor. Öncelikle süs ve hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Özellikle 16’ncı yüzyılda savaşlarda taraflar birbirlerinin tahıl stoklarını yakması ile beraber patates, yer altında yetişmesinden dolayı güvenli bir tarım ürünü haline gelmiştir. Yüksek kalorili ve kolay üretilen bir besin olan patates nüfus artışını sağlamış ve endüstri devrimi için gerekli olan insan gücünü sağlamıştır.

Gelelim Van Gogh’un Patates Yiyenler ile ilgili düşüncelerine[1]:

“Asıl candan belirtmek istediğim fikir şudur: lambanın altında patateslerini tabağa el uzatarak yiyen bu insanlar aynı ellerle toprağı işlemiş adamlardır. İstedim ki resim, çiftçinin el çalışmasını ve bu kadar namusluca kazandığı besini yüceltsin. İstedim ki biz uygar insanların yaşayışından bambaşka bir yaşayışı canlandırsın. Bana kalırsa, köylüleri yapmacık bir çeki düzen ile çizmektense, onları bütün kabalıklarıyla canlandırdık mı daha iyi, gerçekçi bir sonuç elde edebilir. Buna inanıyorum. Havanın, rüzgârın ve güneşin etkisiyle çeşitli renk ayrıntıları ve incelikleri gösteren tozlu-yamalı lacivert eteğiyle bir köylü kızı bence bir hanımefendiden daha güzeldir. Ama o köylü kızı bir hanımefendi kılığına girerse, ondaki bütün gerçeklik birden yok oluverir.”

Benim düşüncelerimden ve muhtemelen sizin düşüncelerinizden de farklı görüşlerde bulunmuş Van Gogh. Büyük ve iyi dizayn edilmemiş bir sinema düşünelim, sahneye en yakın oturanların gördüğü görüntüde detaylar iyi şekilde görülebilir fakat ortadakilere göre daha az kalitelidir. En uzakta oturanlar ise ekranın tamamını görmesine rağmen detaylara hâkim olamazlar. Hayat sinemasında ise bizler oturduğumuz koltuklara göre farklı görüş ve öngörülere sahibiz. Gelin büyük resme bakalım ve finansçı gözüyle senaryo yazalım.

  1. Dünya Savaşı sonrasında 70-85 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Bu rakam 1940 yılı dünya nüfusunun %3’lük kısmına denk gelmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle, ne tesadüftür kisavaşa katılan ülkelerde%3’lük yüksek hızda doğum artışı yaşadı. Bu artışlara literatürde “BabyBoomers” denir.

Modigliani ve Brumberg (1954) ortaya çıkardıkları yaşam döngüsü teorisinde, harcama ve tasarruf kararlarının insanların yaşına göre değiştiğinden bahsetmektedirler. Bu değişiklik, varlık fiyatlarının değişmesinde bir eğilim yaratabilir. İnsanlar genç yaşlarında tasarruf yapacaklar ki ilerde çalışmak istemediklerinde veya emekli olduklarında harcayacak kaynak sahibi olacaklardır.

Yaşam döngüsü teorisine göre gençlerin tasarrufları az, orta yaşlıların biraz daha fazla ve emeklilik çağındaolanlar ise en yüksek servete ulaşmıştır. Emeklilik yaşına gelmiş insanların tasarruf yapmayı bırakıp şimdiye kadar yaptıkları yatırımları realize etmeye başlamaları beklenmektedir. Eğer bir toplumda emeklilik çağına gelmiş birey sayısı çoksa ve hepsinin tasarruf yapmayı bıraktığını ve harcamaya başladığını düşünürsek kaynak bulamadığı için finansal piyasalar ve işgücü bulamadığı için reel sektör çökme tehlikesi yaşar.

Ülke Bağımlılık Oranı (%)
2000 2050 (tahmini)
ABD 51,7 61
Kanada 46,2 69,8
İngiltere 53,6 65
Fransa 53,4 73,3
Almanya 46,8 75,7
Japonya 46,6 98,4
İtalya 47,9 90,1

Kaynak: T.C. Dışişleri Bakanlığı (http://www.mfa.gov.tr/oecd-ulkelerinde-demografik-egilimler-ve-muhtemel-etkileri.tr.mfa)

 

Bağımlılık oranı, kendileri çalışmayan ve çalışanların ürettiklerini tüketen nüfus kitlesini göstermektedir. Nüfustaki düşüş nedeniyle gelişmiş ülkelerdeki yaşlı bireylerin sayısı ve dolayısıyla bağımlılık oranı artmaktadır. Bu eğilimin etkisi toplumun yaşı açısından olumlu veya olumsuz olabilir. Özellikle gelişmiş ülkelere bakıldığında etki olumsuz ve yıkıcı olacaktır.

Evrimsel olarak incelendiğinde, canlılar, türleri tehlike altında oldukları zaman üreme oranlarının hızlı bir şekilde arttığı gözlemlenmiştir. Savaş sonrasında ortaya çıkan “BabyBoomers” kuşağı da bu duruma örnektir.

Özellikle yaşlı bireyleri etkileyen bir virüsün belirmesi ve sonrasında gelişmiş ülkelerdeki yeni bir “BabyBoomers” kuşağının ortaya çıkması sizce iyi bir senaryo olur mu?

 

[1]Vincent Van Gogh, Theo’ya Mektuplar. ( http://www.vangoghletters.org/)

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar