Başka bir dünyadan anılar-7 - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Başka bir dünyadan anılar-7

Bodamyalızade Mehmet Münir Bey’in iflas hikayesi
Mehmet Bey’in hovardalıkları köyde dillere destandı. Bunda bir gerçeklik payı olduğunu düşünüyorum. Köylüler abartmış olabilirler ama olayları uydurup yalan söylediklerini sanmıyorum. Ancak Mehmet Bey’i iflasa sürükleyen gerçek neden bu muydu? Kanımca sorulması gereken esas soru budur.
Tarihe baktığımız zaman, Mehmet Bey’i iflas ettiren başka nedenlerin de olabileceğini görüyoruz. Bunları sırasıyla ele alalım.
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, 1910’lu yıllarda Kıbrıs’ta dikkati çeken üç gazete yayımlanıyordu. Bunlardan biri “Seyf” (Kılıç) Gazetesi’ydi. Bu gazetenin sahibi ve yazı işleri müdürü “Bodamyalı Zade Mehmet Münir Bey” idi. Gazetenin politikası, Evkaf yönetimine, Evkaf Dairesi Reisi olan Musa İrfan Bey’e ve İrfancı’lar olarak bilinen gruba karşı muhalefet etmekti. (Ötekilerine oranla Seyf Gazetesi’nin entelektüel düzeyi daha yüksekti.)
Aynı sıralarda yayınlanan “Vatan” Gazetesi’nin sahibi ise başka bir Bodamyalızade idi; “Bodamyalı Zade Mehmet Şevket Bey”. Vatan, Seyf’in aksine Evkafçıları destekliyordu. (Şevket Bey daha sonra yolunu bulunca ve yargıçlığa atanınca gazetesinin kapısına kilit vurdu.)
Mehmet Münir Bey, gazetesinde çok yönlü bir savaş yürütüyordu. Gazetenin yayın amaçlarına bir göz atıldığı zaman bu savaş alanları ayan beyan görünmektedir. “Ada Müslümanlarının haklarını korumak ve Enosis’e karşı çıkmak.” Yani Enosisçi Rumlara karşı mücadele etmek. “Vatana ihanet edenlere karşı durmak.” Burada, sanıyorum, adaşı (ve büyük bir ihtimalle yeğeni olan) Şevket Bey’in gazetesi Vatan’a taş atıyor. Üstelik Evkafçıları, İngiliz yönetiminin boyunduruğu altına girdikleri nedeniyle “vatan hainliği” ile suçluyor. Yani Evkafçılara ve dolayısıyla İngiliz yönetimine karşı savaş ilan etmiş oluyor. Yayın amaçları arasına şunu da ekliyor: “Adada Müslüman halkın varlığının kalıcı olmasını temine çalışmak. Kişisel çıkarları değil, halkın çıkarlarını korumak. Adadaki cemaate zarar verecek veya onları hiçe sayacak kanunlara karşı gelmek ve gerektiğinde hükümetle mücadele etmek.” Bulunduğumuz coğrafyada hükümetlerle mücadele etmek günümüzde bile o kadar kolay olmuyor.
Mehmet Bey’in, İrfan Bey’e karşı muhalefeti, aslında daha eskilere dayanıyor. Milli Arşiv’in Fetva Eminliği Belge Kataloğu’nda şunu görüyoruz: Bodamyalızade Mehmet Münir, valiliğe verdiği dilekçede “Evkaf-ı İslamiye” hakkında şikayette bulunmuş ve Valilik müsteşarı John Eugene Clausen’in buna verdiği yanıt 6 Ekim 1907 tarihli Mirat-ı Zaman Gazetesi’nin özel sayısında yayımlanmıştı. [O sıralarda yayımlanan Mirat-ı Zaman (Zamanın Aynası) Evkaf yanlısı, Sünuhat (Akla ve hatıra gelen, içe doğan şeyler) ise Evkaf karşıtı gazetelerdi.]
Öyle anlaşılıyor ki Mehmet Bey’in dili fazla keskindi. Nitekim 16 Haziran 1914 günü “Seyf Gazetesi’nin muharririnin İslam itikadını tahkir ettiği” gerekçesiyle Mehmet Bey mahkum edilir. Ben şahsen, Mehmet Bey’in İslam dinine hakaret edecek tiynette birisi olduğunu sanmıyorum. Ancak sen onlara “vatan haini” dersen onlar da bir punduna getirip hem de devlet gücünü arkalarına alarak seni dine hakaretten mahkum ettirirler. Ondan sonra da anlat halini Marko Paşa’ya.
Mahkumiyet, Seyf Gazetesi’ne indirilen son darbe olmuştu. Ekonomik nedenlerle kapatılır. Bunu da o dönemde yayınlanan üçüncü gazete olan Kıbrıs’tan öğreniyoruz. “Hizmetlerimize mukabil bir şey istemiyoruz. Böyle olduğu halde masrafımızı bile alamaz isek ve cebimizden de para sarfına mecbur olur isek, bu hal gazetemizin istikbalini kat’iyen temin edemez… Seyf refikimiz maateessüf tatil-i neşriyata (yayınını durdurmaya) bu yüzden mecbur oldu” diyor Kıbrıs. Belli ki Mehmet Bey’de para suyunu çekmişti.
Mahkumiyetten birkaç ay sonra savaş başlar ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya’nın yanında savaşa katılmasıyla birlikte Kıbrıs’taki İngiliz yönetimi, ileri gelen Türkleri toplayıp Girne Kalesi’ne hapseder. Bu arada Mehmet Bey, kapağı İstanbul’a atar. Vakıflardaki bir belgede, İstanbul’daki noterden tasdikli “Bodamyalızade Mehmed Münir Efendi b. Hasan Hakkı Efendi’nin (H. Hakkı Efendi’nin oğlu B.M. Münir Efendi’nin) Lefkoşa’da dava vekili Artim Efendi’ye verilmek üzere” bir vekâletnamesinin 24 Mart 1916 günü Kıbrıs’a ulaştığını görüyoruz. Bazı işleri için Mehmet beyin Artim Efendi’yi avukat olarak atadığı anlaşılıyor.
Mehmet Bey, dilini kontrol edemediği gibi öfkesini da kontrol edemiyordu. Nitekim 28 Haziran 1921 tarihinde, eşi Şefika Hanım ile davalı olduğu mahkemede yargıcın verdiği kararı beğenmeyince öfkelenen Mehmet Bey, ayağa kalkarak yargıca hakaret eder ve kapıyı çarparak mahkemeden ayrılır. Bunun sonucunda, 28 Ağustos günü “Başkadı’ya tarziye vermesi” (Başkadı’dan özür dileme) cezasına çarptırılır.
Her haliyle, mağrur bir “ağa” tablosu çizen karakteri, en sonunda Mehmet Bey’i iflasa sürüklemiş gibi görünüyor. Yel değirmenleri ile giriştiği savaş sonucunda çiftlikteki hakkını Matsa’ya satmak zorunda kalır. Çocukluğumda herkes “mirasyedi” Mehmet Münir Bey’den bahsediyordu ama etrafta ne Mehmet Bey vardı ne de mülkü. Buna karşılık insanlar Şefika Hanım’dan saygı ile söz ediyorlardı.
Benim kanaatime göre, inatla yürüttüğü savaşları nedeniyle Mehmet Bey de saygıyı hak ediyor.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar