Başka bir dünyadan anılar-25 Atlar ve eşekler - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 18, 2024
Köşe Yazarları

Başka bir dünyadan anılar-25 Atlar ve eşekler

Atlar asil hayvanlardır. Güzel ve gösterişlidirler. Yaydan fırlamaya hazır okmuş izlenimini uyandırırlar. Hassastırlar, davranışlarınızdan anlam çıkarırlar. Buna karşılık ürkektirler. Alışılmışın dışında bir şeyle karşılaştıkları an şahlanırlar. Bağlarını kopardıkları an, dörtnala uzaklaşırlar. Onları yakalamak için çok çaba sarf etmek gerekir.
Eşekler ise hantal görünümlü hayvanlardır. Uysal ve ağırbaşlıdırlar. Kolay kolay ürkmezler. Üstelik insanların önyargılarının aksine akıllı yaratıklardır. Canlılar arasında en ağır haksızlığa uğrayan ve mağdur edilen canlı türü, herhalde eşektir. Birilerinin kafası bir şeylere basmadığı zaman hemen yapıştırırız sıfatı: “Eşek” veya “eşek gibi adam.”
Bizim evdeki ahıra çok hayvan girdi, çıktı ama benim aklım hep bir tanesinde kaldı. O da beyaz bir kısraktı. Görkemli bir görüntüsü vardı. Sevildiğini anlar ona göre hareket ederdi. Ama soyundan çekmeyen soysuz olur misali öteki atlar gibi o da ürkekti.
Bir gün dut ağaçları boyunca uzanan Çiftlik yolundan köye gidiyordum. Kısrağa eşek gibi ısladır koyamazdınız. Bu nedenle kısrağa çıplak olarak biniyorduk. Babam kısrağa binmeme yeni yeni izin vermişti. “Kısrak eşeğe benzemez; ürker, seni üzerinden atar” derdi.
Ben de kendimi denemek için kısrağı biraz koşturtayım dedim. Kısrak üzerinde kimin oturduğunu bildiğinden rahvan bir koşuyla gidiyordu. Beni sanki korumaya çalıştığını hissedebiliyordum. Ben de kendi kendime havamı atıyordum.
Tam bu sırada arkadan köy otobüsü eşkerdi. O zamanlar köy otobüsü tozlu topraklı yoldan Aysozomeno’ya gider, oradan da Lefkoşa-Larnaka asfalt yoluna çıkardı. Köydeki yollardan hiçbiri asfalt değildi ama en kötüsü Aysozomeno yoluydu. Piroyi, Dali ve Lurucina’ya giden yollarda taş falan döşeliydi; bunda hiçbir şey yoktu, toz bulutundan başka.
Kısrak hemen kulaklarını dikti. Onun gözleri arkasını görmeye müsaitti. Benim göremediklerimi o görebiliyordu. Otobüs yolcularına ho-hoy çıkmıştı. Şoför klaksonu çalınca kısrak çılgınca koşmaya başladı. Otobüstekilerin kahkaha atıp bağırdıklarını duyuyordum. Pabucun pahalı olduğunu hissettim. Kısrağı artık durduramazdım. Elimdeki ipi koy verdim ve iki elimle kısrağın yelesine sarıldım.
Kısrak önde, otobüs arkada köye girdik. Kısrak ani bir dönüşle Ahmet amcamın açık olan sokak kapısına yöneldi. Sokak kapısının üzerindeki kalasa çarpmayım diye kısrağın üzerine abandım ve hızla avluya girdik. Avluya girince kısrak durdu. Kapının önünü süpürmekte olan Şefika aba olaya tanık olmuştu. Süpürgeyi elinden bıraktı ve bir elini havaya kaldırarak “Pezevenkler” diye bağırdı. (Aslında o daha usturuplu küfretmişti: “Pezevengiyes o’ston enan” (Son bir tanenize kadar hepiniz pezevenksiniz.)
Şefika aba, boylu poslu, eline ve ayağına çabuk; deyim yerindeyse, erkek gibi bir kadındı. Kimseye de pabuç bırakmazdı. Kısrağa bir lenger su getirdi. Başını okşayarak “Tamamdır kızım, geçti kızım” diyerek kısrağı yatıştırdı.
Bana da bir bardak su verdi “İç de korkuluğun çıksın” dedi. Köyde çocukların korkularını atmak için ya onları işetirler ya da onlara su içirirlerdi veya her ikisini de. Bu arada ahırda bir şeyler yapan amcam avluya çıktı. “Ne var be karı da bağırın?” diye sordu. Amcam, Şefika abanın aksine, orta boylu ve “slow-motion” biriydi.
Şefika aba olayı kısaca anlattı. “Çocuk başını eğmese kapı üstündeki merteğe çarpacak ve yere düşecekti. O pezevenkler de “bus”ın içinde kahkaha kihkihi keyif çatıyorlar.” Amcam yaptığı işe dönerken “Allah Allah, deli oldu insanlar” dedi. (Öteki amcalarımın karılarına “genabla” diyorduk ama Ahmet amcamın karısı, bizim için “Şefika aba” idi. Belki de amcamla karısının iki kardeş çocuğu olmalarından kaynaklanan bir durumdu.)
Kısrak yatışınca Şefika abanın yardımıyla tekrar kısrağa bindim. “Sen bu taraftan git, kahvelerden geçme. Bu pezevenklerin sağı solu belli olmaz” dedi. Ben de Ahmet amcamların komşusu Kiriyago’nun peynirhanesinin yanından geçip eve gittim. Evdekilere bir şey söylemedim. Ancak olay akşama bütün köyde duyuldu. Üstelik farkında olmadan takdir de edildim: “Ne yaptılarsa çocuk kısraktan düşmedi.” Tam da kuzu can derdinde kasap yağ derdinde misali.
Eşek ata benzemez. Araba sesiymiş, klaksonmuş, top atsan tınmaz. Isladırı koy, üzerine bin, seni istediğin yere götürsün. Her zaman gittiği bir yer varsa seni doğru oraya götürür. Ovadan eve dönerken hiçbir sorun yaşanmaz. Köy yoluna girince doğruca eve gider, ahırın kapısının önünde durur.
Ovaya gideceksen ve diyelim ki çatallanan bir yola geldiniz. Hayvan hem sağ yola gitmiş hem de sola. Nereye gideceğine karar veremez. Tereddüt eder ve durur. Sol yolu tutmasını isterseniz boynunun sağına, sağ yolu takip etmesini isterseniz boynunun soluna bir şaplak attınız mı, tamamdır. O ne yapacağını bilir ve hedefe kilitlenir. Eşek adeta hayvanların filozofudur.
Bir yaz tatilinde bahçeye gider gelirken eşek üstünde Victor Hugo’nun “Sefiller” romanını okuyup bitirdiğimi anımsıyorum.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar