Aynur Hekimoğlu
Çalışan nesilleriz hepimiz…
Yaşamda ki ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek ,
Beklentilerimize cevap vermek adına çalışmak yaşam tarzımız.
Çalışırken üretmek, günümüzü verimli kılmak, etkin hale getirmek ve yaptığımız işten keyif alabilmek…
Sorumluluk bilinci taşımak ve disiplini elden bırakmamak.
İşin konusu ne olursa olsun, yapılan işi en iyi şekilde icra edebilmek.
Yapılan işi sevmek ve en önemlisi saygı duymak.
Tabi ki harcanan bir emek karşısında bedelini almak, ama hak ederek…
Rahat, temiz bir vicdan ile çalışabilmek
Olmazsa olmaz kriterler bence.
İlişkileri samimi kılmak, dürüst davranmak, güvenilir olmak başarının lezzetini artıracak olgular.
Takdir edilmek, teşekkür almak da kreması.
İş hayatı; tabiî ki kuralları olacak ki belli bir seviyede ve süreç de devamlılık sağlanabilsin.
Bir ekip, bu ekibin motivesini ve koardinasyonunu sağlayan bir yönetici ve tüm emek verenlere öncülük liderlik eden bir baş.
Bir zincir misali…
İşin başarıya ulaşmasını sağlayacak bu zincirin bütünüdür.
Zincirin her bir halkasının önemini şöyle bir düşünün…
Tartışılmaz!…
Bu zincirleri bir arada tutabilmek ve yönetebilmek ayrı bir marifet.
Esas başarı orada gizli.
O vizyona sahip olmak değerli…
Tam da bu bağlamda, konuyu özetlemek adına; Eski notlarımı karıştırırken Çok Değerli Hocam Ahmet Şerif İzgören’in bir aktarımını sizlerle paylaşmak isterim.
Yıllar önce ünlü bir kasabada makarna fabrikası kurulmuş.
Fabrikanın başına daha önceki başarılarından tanınan bir genel müdür getirilmiş.
Fabrika çok güzel gelir getirmeye başlamış.
Günden güne kar etmiş.
Fakat; genel müdür çok çalışkan değilmiş.
Şirketin sahipleri onu odasında, elleri başının arkasında camdan dışarı bakarken bulurlarmış.
Arada bir fabrikaya iner, işçilerle sohbet eder ve odasına geri dönermiş.
Yönetim kurulu toplanmış daha çalışkan bir genel müdür getirmek adına karara varmışlar.
Daha fazla kar yapabilmek adına..
Nasıl olsa fabrikada her şey yolunda imiş.
Çok çalışkan yeni bir genel müdür getirmişler.
Müdür erkenden işe geliyor, akşam geç vakitlere kadar çalışıyor, odasına neredeyse hiç çıkmıyormuş.
Patronlar mutlu mesut yeni karları beklerken, aradan birkaç ay geçmesine rağmen bazı aksilikler meydana gelmiş.
Fabrika zarar etmeye başlamış.
Patronlar tekrar süklüm büklüm eski genel müdürün yanına gitmişler.
Misafirlerini “ geleceğinizi biliyordum, hoş geldiniz diyerek “ karşılar.
Patronlar durumu açıklamışlar.
“Ama” demişler biz haklıydık, sen bütün gün odadan dışarıyı seyrediyor ve pek çalışmıyordun.
Eski müdür gülmüş.
“Benim odamın penceresinden fabrikanın bacası görülür. Ben gün boyunca fabrikanın bacasını izlerdim, ne zaman dumanda bir azalma olsa bir problem olduğunu düşünür ve fabrikaya inerdim. Problemin sebebini araştırır, bulur, çözer, birimler arası koordinasyonu sağlar ve odama geri dönerdim. Duman düzenli ve iyi çıktığı zaman ise ufka bakar ve kurumla ilgili yeni projeler tasarlar, hangi bölümlerde ne değişiklik yapacağımı düşünür ve yıllar sonrasını planlardım.” demiş.
…..
Sözün kısası;
İşler iyi gidiyorsa, baca tütüyorsa Genel müdür’ün işine karışmayın!
Emekçinize güvenin!
Daha fazla kazanmak adına,
Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyin!…
Rastgele…