Ayasofya'dan akıp geçen zaman - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 18, 2024
Poli

Ayasofya’dan akıp geçen zaman

(Sokak sokak Lefkoşa -10-)

 Lefkoşanın daracık, gizemli sokaklarından ellerinde çantaları iler yolları dolduran küçük öğrenciler, temiz elbiseleri ile yollarda güle oynaya okul yolunu neşe yoluna, o günleri “Neşeli Günler”e  çevirirlerdi.


 


Lefkoşa’ya “kadim şehir” demek herhalde Ayasofya çevresinde dolanırken anlam bulur.

Gelmiş geçmiş birçok medeniyetin kesiştiği nokta sayılır Ayasofya.

Kimi zaman kılıç seslerine, kimi zaman çan sesleri ile kilise ayinlerine, kimi zaman ezan ve sela seslerine tanıklık etmiştir.

Ayasofya katedralinin hikayesi 13. Yüzyıl başlarında başlar.

5 kasım 1326 tarihinde kutsanarak ibadete açılır ve o yıllardan günümüze bütün zamanlara damgasını vurur.

Bu şehirde ne olup bitmişse onun gölgesinde olmuştur denebilir.

Niyetimiz tarihi bilgiler vermek değil.

Bunları birçok kitaptan bulmak mümkün.

Biz, başka bölümlerimizde değindiğimiz gibi kendi zamanımıza tanıklık etmeye çalışıyor,

O eski güzel ve yalansız günlerin izleri üzerinde yürümeye çalışıyor,

Ama elbette ele aldığımız sokakların tarihi özelliklerinden de az çok bahsetmeye çalışıyoruz.

lefkosa-10-4

Bizim kuşak Lefkoşalıların çocukluk yılları bu bölgede geçti, Ayasofya ve çevresinde.

Bugün Belediyeler Birliği olarak kullanılan bina bir zamanlar Latin Başpiskoposlarının sarayı olarak kullanılırdı.

Osmanlı döneminde ise Kadı Menteş Konağı olarak inşa edildi.

Binanın Ayasofya Camisine bakan duvarında Lüzinyan döneminden kalma olduğu belirtilen sülale armaları durmaktadır.

Ta o dönemlerden sülale armaları durmasına karşın, bizim yaşadığımız bu kadim kenti santim santim yok edilmesine ne demeli?

Ayasofya Meydanı, şehrin büyüklüğüne göre tam bir meydandır.

O meydanda yürürken, günümüzün yok edicilerinin bu bölgeyi de Sarayönü Meydanı gibi yok edebilecekleri ihtimalini düşünerek doğrusu yüreğimiz sızlıyor.

Çevrede restore edilmiş antik evler, Kadı Menteş Konağı, Ayasofya’nın kendisi ve Mahmut Paşa Kütüphanesi meydanın ezellikleri olmaya devam ediyor.

Meydanın doğu kısmı Kirlizade Sokağa çıkar ki, bu sokağı daha önceki bölümlerimizde ele almıştık.

Güney kısmında Müftüzade Sokak şimdiki Turizm bakanlığının arkasına doğru yol alır ki Taş Müzede bu yol kavşağında bulunur.

Müftüzade Sokak, Kütüphane Sokakla kesişir.

Saçaklı ev ile İttik (Yitik) Dede’nin türbesi burada duruyor.

İttik Dede, Lefkoşa’nın 1570 yılında fethi sırasında ölen bir Yeniçerinin türbesi olarak bilinir.

İçi oldukça sade. Bir sanduka ve sandukanın başında bir sarıktan ibaret.

bedesten

Meydanda ve meydana bağlanan sokaklarda gezerken gözlerimizi kaparsak, bütün o medeniyetlere uzanmak mümkün.

Ayasofya’nın bütün zamanlara direnen yapısı insanı şaşırtmaya ve tarihin derinliklerine savurmaya yeterlidir.

Bizim çocukluğumuzda Bayram namazında,

Henüz şafak atmaya hazırken,

Kadın erkek bütün Lefkoşalılar o camiye doluşurdu.

Hoca Efendi caminin kıble tarafındaki merdiveninde elinde bir kılıç ile belirirdi.

Meğer o kılıç, Lefkoşa’nın fethi nedeniyle II. Selim tarafından camiye armağan edilmiş.

Kılıç çok uzun yıllar muhafaza edilmesine rağmen, memleketin bozulmaya yüz tuttuğu 1980’li yılların başında bir hırsızlık olayı ile ortalıktan kaybolmuş, bugüne kadar ne hırsızlardan, ne kılıçtan bir haber alınamamıştır.

lefkosa-10-4

Bayram sabahı Camiye doluşan kadınlar,

Başlarında yemenileri ile caminin üst katlarında kendilerine ayrılan bölümlere yerleşirler, zeytin gözleri parmaklıklar arasına gizlenirdi.

Etrafta gülsuyu kokuları…

Belediyeler birliği binası Ortaokul olarak kullanılmıştı altmışlı yılların başında. Daha önceleri 1950’li yıllara kadar Ayasofya Kız İlkokulu olarak kullanıldığı da belirtilir.

Karşısında, şimdi el sanatlarının icra edildiği bina bir zamanlar Küçük Medrese’nin olduğu yerdi..

Bizim ilkokul çağlarında ise Selimiye İlkokulu olarak kullanılıyordu.

O dönemler çocukların okul binaları ne halse durmadan değiştirilirdi.

Birinci sınıf Atatürk İlkokulu’nda okutulmuşsa, ikincisi Yenicami’de, üçüncüsü Hadarpaşa’da…

Ortaokul da öyleydi.

Kadı Menteş Konağında Ortaokulu bir dönem okuyanlar, daha sonra ortaokulu Sedat Simavi Endrüstri ve Meslek Lisesi binalarında bitirmişlerdi.

Diyeceğim, bölge oldukça canlı ve hareketliydi bir zamanlar.

Hoş şimdilerde de restore çalışmaları çerçevesinde güzel bir bölge haline gelen aynı meydan, o yıllarda,  birçok kültürden  harmanlan bir hayatı taşırdı her köşesinde.

Bir tarafta Selimiye İlkokulu, bir tarafta Bayraktar Ortaokulu, bir tarafta Hadarpaşa İlkokulu, bölgeyi okullar bölgesi haline getirmişti.

Bir zamanların dini çevrelerin hakim olduğu bölge, sonraları eğitim bölgesi halini almıştı.

Ortalık çocuk seslerine gömülür, Ayasfoya ve çevresi o seslerle hayat bulurdu.

Dikkat çekmek istediğimiz bir husus ise,

Camilerle okulların içi içe olmasıydı.

Haydarpaşa’da okuyanlar da, Yenicami İlkokulu ile Atatürk İlkokulu’nda okuyanlar da, Bayraktar Ortaokulu ile Selimiye İlkokulunda okuyanlar da camilerle iç içe yaşamışlardı.

Ve hiçbir zaman, camiler eğitime karıştırılmamış, ya da camiler miğfer, minareler  süngü olarak algılanmamıştır.

Kıbrıs Türkü, bu açıdan camisini de sevmiş, okulunu da sevmiştir.

Turizm Bakanlığı binası 1960’lı ve 1970’li yıllarda Kışla olarak kullanılmış, Liseli gençlerin birçoğu Mücahitliklerini o kışlada yapmıştır.

Diyelim zaman böyle zamandı,

Mevsim sonbahar, aylardan Eylül.

Bando mızıka takımı hafta sonu Bayrak merasimine gitmek için hazırlanmış.

Ağır adımlarla kışla kapısından çıkan takımın güzergahı Ayasofya Meydanı ile İdadi Sokak’tı.

Trampetlerin ritmik sesleri içinde adım atan bandocuları görmek için evlerden insanlar çıkar, çocuklar Ayasofya Meydanını doldururdu.

Hatta birçok çocuk bandonun peşine takılır, onu izleyerek ta Girne Kapsına kadar gelirlerdi.

Okullar açık olduğunda Belediyeler Birliği binasının önü, yani Bayraktar Ortaokulu’nun çevresi ana baba gününe dönerdi.

Seyyar satıcılar sabahın erken saatlerinden yerlerini alırlar,

Öğrencilere bir şeyler satarak günün bereketini beklerlerdi.

Helvacılar, muhallebiciler, ballı börekçiler, çörekçiler sıralanırdı okul çevresine.

Lefkoşa’nın daracık, gizemli sokaklarından ellerinde çantaları iler yolları dolduran küçük öğrenciler, temiz elbiseleri ile yollarda güle oynaya okul yolunu neşe yoluna, o günleri “Neşeli Günler”e çevirirlerdi.

Hayat çok güzeldi.

Meydanın arka tarafı Bandabuliya ve Arasta’ya açıldığından,

Özellikle Cuma günleri Ayasofya’yı anlatmak neredeyse imkansızlaşır.

Deveciler Hanının da Ayasofya Camisinin arkasında bulunuyor olması,

Ve köylerden ve kasabalardan gelen otobüslerin burada konaklıyor olması,

Bölgeyi tüm Kıbrıs’la birleştiren bir konuma kavuşturmuş olurdu.

Anlatmak zor diyorum o günleri,

O yalansız dolansız insanları,

Kapıları cömertçe açık tutulan evleri,

O sündürmeleri,

O yuf deliklerinde serin rüzgarların bir girip bir çıktığı o kerpiç odaları anlatmak zor.

45’lik plaklarda dinlenen şarkıları,

Ve mektuplarda satır satır anlatılan o aşkları, o sevdaları,

Ve nihayet, bir daha açılmamak üzere üzerimize demir bir kapı gibi kapanan o zamanı…

lefkosa-10-1 lefkosa-10-2

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
1
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar