Atını alan… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Atını alan…

Ahmet OkanAhmet Okan

Osmanlı’nın Kıbrıs fethi gerçekleştikten sonra adaya yerleşim başlamış ve süreç içerisinde tamamlanmıştı.

Fetihten 30 yıl kadar sonra adayı ziyaret eden bir gezgin şunları söyler:


“Adada hem yerliler hem göçmenler temelde Grek, ancak Türkler ve Yahudiler de yaşıyor.

Grekler genellikle ticaret ve tarımla uğraşırken, Yahudiler sermayeleriyle borç para veriyor, Türklerse tembellik ediyorlar.

Sık sık deprem olduğundan konutlar alçak tavanlı, kerpiçten ve tek katlı inşa ediliyorlar.

Kapılar o kadar alçak ki, içeri girerken eğilmek zorunda kalıyorsunuz.

Bu, Türklerin atları ile evlere girmelerini önlemek için alınan bir önlem.”

O dönemlerde Osmanlılar “efendi” ydi.

Giderek toprak ağası da olmuşlardı.

Bu yüzden uzun yıllar olsa gerek ağalık yapmışlardı.

Dönem onların dönemi olduğu için, eğer gezginin yazdıkları doğru ise, canı isteyen ve atını nallayan herhangi bir eve girebiliyordu!

Bu yüzden hiç bari atla eve girilmesin diye kapılar alçak tutulmuş!

Aslında, ada sakini Grekler Osmanlının gelişine sevinmişlerdi.

Çünkü Latinlerle fena halde düşmandılar.

O kadar ki, dini açıdan birbirlerinin günahlarını bile çıkarmazlarmış.

Çıkarsalar bile bunu rüşvetle yaparlarmış!

Dini açıdan bir birlerini mundar görürlerdi!

Dönem öyleydi.

Nihayetinde bir fetih olmuş yeni topraklar kazanılmıştı.

Ve bu toprakları yönetmek artık onların işiydi, yani Osmanlıların.

Bu yüzden aklı sıkan,

Diyelim falanca evi beğenmiştir,

Atına atlayıp o eve dalabiliyordu!

Doğrusu pek şaşılacak bir iş değildir!

1974’te at kullanılmıyordu.

Ama evlere girmek serbestti!

Tutanın elinde kalmıştı.

Sonra evlere numaralar verildi.

O numaralar harekatın göstergesiydi sanki!

Yani diyeceğim, aynı alışkanlık 1974’lü yıllarda da sürdürülmüştü.

Tek farkı evlerin boş olması, terk edilmiş olması ve kapıların da yüksek olmasıydı!

Sadece evlere yönelik değildi bu.

Mesela, bir yığın araba telli bölgeler içine alınır ve özellikle güneyde arabasını bırakanlar bunu ispat ederlerse onlara ganimet bir araba verilirdi.

Beleşe.

O dönem hatırladığım kadarıyla en çok Lancia marka arabalar vardı.

Bu arada dönemin vekillerine beleşinden arabalar dağıtılmıştı.

Hatta meşhur olan arabalar bile vardı!

Şahıslar o arabaların rengi ya da markası ile anılır, gazetelere konu olurlardı.

Tabii Meclise atla giren vekil yoktu çünkü zaman o zaman değildi!

Bu satırları yazarken Anastasiadis’in mi, Malas’ın mı seçileceği bilinmiyordu.

Kim seçilirse seçilsin.

Kuzeyde yapılan son seçimlerde Kıbrıs meselesi gündeme oturmamıştı.

Vaatler daha düzgün bir yaşama yönelik yapılmıştı hep.

Yani, kendi evimizi temizlemek üzerine kurulu bir propaganda dönemi olmuştu.

Sanırım güneydeki başkanlık seçimlerinde de Kıbrıs meselesi eskisi kadar yer işgal etmemiştir…

Kısacası,

Kendi evimiz elbette temizlensin.

Ama temizlenmezse,

Kim bilir?

Kimse garanti veremez doğrusu.

Atını alan istediği kapıdan içeri dalabilir!

Üstelik kapılar alçak değil, yüksek olmasına rağmen!

Daha kolay!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar