Altı Devlet, Üstü Felâket - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

Altı Devlet, Üstü Felâket

Bekir AzgınBekir Azgın

Mustafa Akıncı’nın “ahmak” olduğunu öğrendik.

Sabık cumhurbaşkanımızın “EOKA’nın paralı ajanı” olduğunu öğrendik.


Aynı kişinin uyumuş Komünist hücrelerini faaliyete geçirmeye çalışan azılı bir “Komünist” olduğunu da öğrendik.

Gerçi bir EOKA’cı ile bir Komünist’in etleri bir kazanda kaynamaz ama olsun.

Nasıl da gözümüzden kaçmıştı. Yarım asır yan yana yaşadığımız birinin böylesine tehlikeli biri olduğunu fark edemeyelim. İnanılır gibi değil.

İngilizler boşuna dememişler “Live and learn” yani “insan yaşadıkça öğrenir”.

Bereket versin Ankara’da şahin bakışlı insanlar var. Bir bakışta görürler, fark ederler ve basarlar devletlû mührü.

Benim, naçizane, şaşırdığım nokta şu: Bu denli tehlikeli olan biri, nasıl olur da “terörist” olmaz? Halbuki terörist ilan edilmiş olsa işler kolaylaşır. Aç kendisine bir dava, at hapse birkaç yıllığına, aklı başına gelsin. Bak bakalım “Federasyon” kelimesini alır mı bir daha ağzına?

Sağda solda serbestçe dolaştığı sürece bu adam federasyon gibi çirkin ve tehlikeli bir kelimeyi ağzından düşürmez. Olmaz ki bu kadar da özgürlük olmaz ki.

Zaten tutturdular “herkese özgürlük” diye. Öyle saçma şey olur mu? Özgürlük dediğin yöneticilerin hakkıdır. Eflatun (MÖ. 427-347) dememiş mi “Yöneticiler filozof olmalı” diye. İşte, bu nedenle de yöneticiler özgür olmalı. Bu bölgedeki yöneticilerin hepsi filozof.

Günümüzden birkaç yüz yıl önce yaşamış iki gâvur, yazdıkları kitaplarla insanların kafalarını hem sulandırdılar hem bulandırdılar. Her ikisinin de adının “John” olması bir rastlantı olmasa gerek. Bunun İngiliz emperyalizmi ve sömürgeciliğinin bir komplosu olma ihtimali çok yüksek.

Bu John’ların biri John Stuart Mill (1806-1873) “On Liberty” (Özgürlük Üzerine) adlı saçma sapan bir kitapçık yazdı. O gün bu gündür her Allah’ın kulu özgür olmak istiyor. El insaf.

1632-1704 yılları arasında yaşamış olan öteki John (Locke), “Tolerans” üzerine yazdığı yazılarla kafaları karıştırdı. İnsanlar, her görüşe tolerans gösterilmesi gerektiğine inanmaya başladılar.

Bu John’un ardından gelen Voltaire (1694-1778) adlı Fransız gâvuruna mal edilen bir söz, olan biten her şeyin üstüne tüy dikti: “Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmenizi ölesiye savunurum”. Al da bozdur. Böyle lâf mı olurmuş? Gerçi bu vecizenin ona ait olmadığı saptanmıştır. Ancak bu adamın ülkesi Fransa’dan kovulması sebepsiz değildir. (Bu vecizenin Voltaire’in biyografisini kaleme alan İngiliz yazar Evelyn Beatrice Hall’a ait olduğu söylenir.)

Herkes özgür olsun, herkes fikrini dile getirsin… Vallahi de billahi de bunun sonu kaostur. Keşmekeş içindeki bir ülkeyi yönetmek zor iştir. En ideali; tek millet, tek ses, tek nefes, tek liderdir. O zaman her taraf süt liman olur. Yurttaşlar da mutlu ve mes’ut yaşayıp giderler.

Mutlu olmak yetmez, mes’ut olmak da gerekir. Ancak mes’ut olabilmek için dindar olmak lâzım. Bu sayede her iki dünyada da mutlu olabilirsiniz. Ne demiş tek önderimiz: “Gerçek mümin acıyı bal eyler”. Böylece acı çektikçe baldan başka bir şey yemezsiniz.

Tek ses çıkardığınız zaman güçlü olursunuz. Biden’in “Armenian genocide –  Ermeni soykırımı” demesi üzerine Türkiye tek ses, tek söz ayaklandı. Biden, soykırımın Osmanlılar tarafından yapıldığını vurgulayarak Türkiye Cumhuriyeti’ni aklamaya ve işi tatlıya bağlamaya çalışmış olmasına rağmen bizimkiler acıyı bal eyleyip tatlandırılmış olan hapı yutmadılar.

On yıllardır her Nisan ayında Amerika cumhurbaşkanı “soykırım” diyecek mi demeyecek mi diye Türkiye nüfusunun büyük bir çoğunluğuna sancı çektirilmiştir. Biden sayesinde millet bu dertten kurtulmuş oldu. Fransa dedi de ne oldu? Rusya dedi de ne oldu? Şimdi Amerika da söyledi. Ne olacak yani?

Yıllardır kafamıza sokulmaya çalışılıyor. 1915 yılında ölenlerin sayısını Ermeniler abartıyor. Öyle olsun. Birbuçuk milyon olmasın da yarım milyon olsun. Bu kadar insanın kaybedilmiş olması bir travma yaratamaz mı? (İttihatçı Triumvira üyesi ve Tehcir Kanunu’nun mimarı olan Talat Paşa’nın kara kaplı defterinde göçe zorlanan Ermeni sayısı 924,158 olarak not edilmiştir.)

Bu sarsıntıyı empati ile karşılayıp Ermenistan’daki Ermenileri bırak, kendi ülkesindeki Ermenilere hitaben şöyle bir şeyler söylenemez mi: “Ey Ermeni yurttaşlarım, acınızı paylaşıyorum. Emin olunuz ki bu ülkede buna benzer şeyler bir daha tekrarlanmayacaktır.” Yarım elma, gönül alma. Yanılmıyorsam tek lider, yıllar önce, buna benzer bir şeyler söylemişti. Demek ki işine geldiği zaman söyleyebiliyor. Ama şimdiki koşullarda söyleyemez çünkü Devlet abisini gücendirmek istemiyor. Oylarına ihtiyacı var.

Devlet abimiz ne diyor? Ne biliyorlarsa açıklasınlar, ellerinden ne geliyorsa yapsınlar. Biz yolumuzdan dönmeyeceğiz. Sevk ve İskan Kanunu’yla gurur duyacağız”. Gurur duyduğu şey, geniş halk kitlesi arasında “Tehcir Kanunu” yani “Zorunlu Göç Kanunu” olarak bilinen yani Ermenileri yerinden yurdundan eden yasadır.

Kısa keselim de Ankara’daki şahin bakışlılar bizim Taşnak partisinin ödenekli ajanı olduğumuzu fark etmesinler.

Devlet abinin ağzından düşürmediği bir slogan da şudur: “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”. Yani geriye kalanlar düşmandır. Bir milletin bu kadar çok düşmanı olması normal mi dersiniz?

Zaten bu Kıbrıslılar adam olmaz. Cumhurbaşkanları, EOKA’nın paralı ajanı bir komünist, sendikacıları ateist. Orayı Türkiye’ye bağlayacaksın, sonra da oraya doğru dürüst savcı ve yargıç göndereceksin. Bakalım adam olurlar mı, olmazlar mı?

 

 

 

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar